Sağlıkta, kamu ağırlıklı kontrolsüz harcamalarımıza bakınca, ister istemez Yunanistan’ ın durumu akla geliyor.
Bilindiği gibi, yaklaşık bir yıl öncesine kadar, Yunanistan ile ilgili olarak kimse krizden filan söz etmiyordu. Yunanlılar bol keseden harcamaktaydı. Çift bonus maaşlar ödeniyordu. Tüketim üst düzeydeydi.
Sağlık sistemi de büyük oranda bedavaydı.
Örneğin devlet hastanelerinde, bir doğum işleminin bedelinin, 165 Euro olduğu belirtiliyor.
Şimdi ise, Yunanistan iflas etmiş durumda. Başkalarının borç paralarıyla sürdürülen tatlı hayat sona erdi. Hayatın gerçekleri ortaya çıkmaya başladı. Bir yıl önce devlet hastanelerinde 165 Euro olan doğum ücretinin, şu sıralarda 750 Euro’ ya yükseltildiği belirtiliyor. Özel hastanelerde ise 2000 Euro.
Bedel ödenmeye başlanmış durumda.
SAĞLIK SİSTEMİMİZLE İLİŞKİ NEREDE?
Açık söylemek gerekirse, mevcut hükümet politikasının, genel anlamda popülist olduğunu söylemek zordur. Hatta çoğu alanda, ekonominin gereklerine uygun, gerçekçi ve başarılı bir politika yürütüldüğünü dürüstçe söylemek gerekir.
Ancak, sağlık alanında yürütülen politikayı anlamak gerçekten zor. Bu alanda, ekonomi biliminin kurallarıyla izah edilemeyecek, yanlışlarla dolu ve aşırı popülist bir politika izlenmektedir.
“Efendim, sağlık para ile ölçülemez” gibi demagojik söylemlerle karşılık verebilirsiniz. Ama öyle değil. Ne kadar paranız varsa, o kadar bir sistem kurabilirsiniz. Olmayan kaynaklarla, olmayan hizmetler sunamazsınız. Sunarsanız da kalıcı olmaz ve bedelini ödersiniz.
Açıkçası, sağlık alanındaki harcamalara akıl sır erdirmek mümkün değil.
Bizce, birileri sağlık politikasıyla ilgili olarak, hükümeti yanlış yönlendiriyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik’ in belirttiğine göre, sağlık harcamaları 2002’ de 10 milyar TL’ nin altındayken, bugün 45 milyarın üzerine çıkmış durumdadır. Bu miktarın çoğu da ilaca ve personel ödemelerine gidiyor.
Türkiye’ nin 2011 bütçe geliri 286 milyar TL civarındadır. Bu miktar içinde, 45 milyar önemli bir miktar oluşturuyor.
Diğer taraftan, Türkiye’ nin ihracatı, ithalatının ancak % 52’ sini karşılayabiliyor. Yani, ülke bir satıyor, iki alıyor. Bir üretiyor, iki tüketiyor.
Peki, bu açık nasıl kapatılıyor ? Tabii ki borçla. Yani, başkalarının parasını harcıyoruz.
Bu durum nereye kadar gider ? Borç alamaz hale gelinceye kadar. Ya da borçları ödeyemez hale gelinceye kadar. Yani bu işin sonu yok.
Bu durumda, sağlığı yönetenlerin daha sorumlu, daha hesaplı, ülkenin geleceğini daha koruyucu yönde hareket etmeleri gerekmez mi ?
İşte, sağlık yönetiminde böyle bir kaygıyı ve duyarlılığı göremiyoruz.
Aksine, sürekli harcama, tüm giderleri devletin ve SGK’ nın üzerine yükleme şeklinde basit popülizm eğilimi göze çarpıyor.
Bu noktada ürküyor ve korkuyoruz.
Borçla açığını kapatan bir ülke, bu kadar harcayamaz ve savurgan davranamaz. Hiçbir yöneticinin de savurganlık yapma hakkı yoktur.
Bu noktada, Yunanistan örneğinin iyi hatırlanmasında yarar vardır. Yakında onlara İspanya, Portekiz, İtalya ve muhtemelen Fransa ve daha başka ülkeler eklenecek gibi görünüyor.
Onların durumuna düşmemek için, özellikle sağlıkta kamu harcamalarının azaltılması gerekmektedir. Bunun için de, öncelikle popülist uygulamalardan uzaklaşmak ve acı da olsa, gerçekçi uygulamalara dönmek gerekiyor.
Bunun için de, sağlıkta ciddi bir zihniyet değişikliği ve belki de ekip değişikliği gerekiyor.
Aksi takdirde, ödenecek bedelin boyutu, bizde de yüksek olacaktır.
Doç. Dr. Paşa Göktaş