Psikoloji insana yönelik bir kavram olmanın çok ötesine gitti…Artık psikolojinin etkisi şirketleri, ülkeleri, kıtaları aşmış küreselleşmiştir…
Bugün en popüler olan anlamıyla psikoloji; “İnsan ve hayvan davranışlarını inceleyen ve zihinsel süreçleri araştıran bir bilim” olarak tanımlanmaktadır. Daha geniş anlamda açıklanacak olursa psikoloji, hayatımızın hemen her yönü ile ilgili soru ve problemlere cevap aramaya çalışan bir bilimdir denilebilir. Toplumsal olaylar, küresel ekonomik ve siyasi olaylar, ülkeler arasında yaşanan bire bir ilişkiler, dünyada kurulu pek çok denge psikoloji kavramının içinde yer alır…Hem psikoloji bu ilişkilerin içindedir hem de gidişatında pay sahibidir. Buna rağmen yine de son bir kaç yılda yaşanan bazı gelişmeler dışında psikolojinin stratejik boyutunun ülkemizde tam olarak yerli yerine oturmadığı gözlerden kaçmıyor…
Dış İşleri Bakanı Prof.Dr.Ahmet Davutoğlu daha Bakan olmadan Ali Babacan ile birlikte akademisyen kişiliğiyle dış politikada ülkemizin psikolojik atılım yapmasını sağlamıştır. Komşularımızla sıfır sorun üzerine kurulu, sinerji sağlayan psikolojiyi geliştirip gözeten yeni politika ile ülkemiz bölgesinde değil dünyada saygın bir ülke konumuna yükselmiştir. Nitekim yakın zamanda gerçekleşen Amerika Birleşik Devletleri’nin yeni başkanının ziyareti, Nato Genel Sekreteri seçiminde etkili ve istediğini alan bir yaklaşımla dik duruşumuz psikolojik üstünlüğün strateji boyutunu ortaya koyan olaylardır…Psikolojinin özellikle bu tarz olaylarda ortaya konulan kendine güven duyma ile yakından ilgisi vardır…Kendine güven duyan insanlar veya milletler geleceğe dönük tüm planlarını belirledikleri stratejiler doğrultusunda yaparlar…
Dünya üzerinde ‘Savaş Psikolojisi’ kavramında en uzman/deneyimli ülke İsrail iken şimdi Türkiye ‘Barış Psikolojisi’ kavramını genel konjonktür ve stratejiyle bağlantılı olarak değerlendirip popüler yapan bir ülke haline gelmiştir. Dış politikada yıldızımızı parlatan strateji bu özelliktir. Barış psikolojisi savaş psikolojisine göre çok daha üstündür. Barış psikolojisiyle kendine güven içinde hareket eden Başbakanın Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı’na olan resti doğallıkla harmanlanmış psikolojik üstünlüğe iyi bir örnek teşkil etmiştir.
Uzlaşmadan ve barıştan yana olanlar bürokraside ve politikada hep yükselmişlerdir.Neden? Çünkü kavgacı olanlar Devlet Bakanı veya parti kurucusu olsalar bile bir yıpranma süreci yaşarlar. Yıpranmak gereksiz yere sözlü ve yazılı dalaşmanın sonrasında meydana gelir…Bu sürecin arkasından yıpranmış olanların mutlaka bir süre gözlerden uzak bırakılarak dinlenmeleri istenir.Barışın empati sağlayan ve sinerji oluşturan pozitif pek çok yönü vardır.
Saymakla bitirilemez... Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül yumuşak ve uzlaşmacı tavrıyla Cumhurbaşkanlığı’na en uygun insan olarak büyük çoğunlukça milletimizin vicdanında kabul görerek bu makama seçilmişlerdir…
Dış politikada ve bazı alanlarda yapılan başarılı psikolojik strateji uygulamaları aslında genel olarak ülkenin strateji planlayıcıları tarafından her alana yayılmak zorundadır. İktidar seçimlerden önce basın yayın organlarını da değerlendirilerek ülkenin bir çok alanda uluslar arası başarılara imza atmakta olduğu konusunda kitlesel psikolojiyi etkiledi ve hatta manipüle edecek kadar yoğun değerlendirdi…Kitle Psikolojisi kavramını iyi tahlil etmiş partiler kitlelere yönelik en anlamlı mesajları vererek geniş kalabalıkların vicdanını titretmeyi başarırlar. Konunun daha ziyade iç siyasete ve geçici sonuçlara değil küresel bazda Türkiye’nin psikolojik üstünlüğünü perçinleyecek alanlarda yapılması çok daha önemlidir…Özellikle bu politikaların belirlenme aşamasında; devletin görevlileri psikiyatri uzmanlarının ve psikologların bu çalışmalara katkıda bulunabileceklerini her zaman göz önünde bulundurmalıdırlar…
Son beş yıl içinde aynı başarı ve olumlu psikoloji birkaç konu dışında sağlık alanında da yaşandı. Ciddi revizyondan geçen sağlık sistemi yeni baştan bir yapılandırma süreci içine girdi. Bu süreç hala devam etmekte ne zaman ve nerede duracağı şimdiden kimse tarafından öngörülememektedir. Sağlıkta yapılan ve psikolojik üstünlüğü ele geçiren strateji ciddi bir çalışma süreciyle devam etmektedir…Bu yapılanma ve değişimin içinde Sağlık Bakanı’ndan başlayarak hizmetli personellere kadar tüm sağlık çalışanları ciddi etkilenmeler yaşamıştır. Nitekim başarılı bu çalışmalar devam ederken Cumhuriyet tarihinin en çok/verimli çalışan Sağlık Bakanı kabinedeki yerini haklı olarak korumayı başarmıştır.
Sağlıkta yapılan reformlar, devletin özel sağlık kuruluşları karşısında psikolojik üstünlüğü ile devam ederken hala sağlıkta yapılan yolsuzluk ve usulsüzlüklerin gündeme getirilerek tüm sağlık sistemi çalışanlarının rencide edilmesi devlet ciddiyetini gölgelemektedir. Bunun yapılırken daha usturuplu yapılmasının yolu bulunmalıdır.Vatandaşın bu haberleri gazetelerde okurken sağlık çalışanlarına olan bakışının olumsuz yönde etkilenmekte olduğu dikkate alınmalıdır…Bu süreçte psikolojik üstünlüğü ele alan Bakanlık sağlık çalışanlarına iş yükü bakımından çıkardığı doğru ama bazen tartışılmaya muhtaç uygulamalarla sağlık personelinin ezilmesine neden olduğunu ne ölçüde kavrayabilmiştir? Yeni mezun hekimlerin istifalarının ardında sadece TUS’a hazırlanma kaygısı mı vardır? Yoksa bunalım mı?
Sağlık sektöründe çalışanlarda bu kadar ciddi boyutlarda yaşanan ruhsal sorunlar varken Sağlık Bakanlığı’nın konuya ciddi bir eğilme çabası içinde olmayışı dikkate değerdir…Bir çok konuda başarılı olan ve hassas dengeleri olabildiğince doğru algılayan Sağlık Bakanımız Prof.Dr.Recep Akdağ maalesef sağlıkçıların sağlığı konusunda proje ve çözüm üretmekte yetersiz kalmışlardır…Sağlıkçıların sağlığı tehdit altında iken bu konuya yaklaşımın hala müspet manada ortaya konulmayışı, olayın psikolojik strateji bağlamında dikkate alınmadığını ve çok daha fazlasını gösteriyor. Sağlık Bakanlığı tarafından halkımız bu kadar çok düşünülürken ve ona adeta hizmette sınır tanınmazken sağlıkçıların kendilerinin halk/vatandaş kadar düşünülmediğini hissetmelerinin ne zaman önüne geçilmeye çalışılacak?
Sağlıkçılar kendi haklarında imzasız şikayet dilekçelerine verilen değer kadar kendilerine değer verilmediğini düşünmeye başlamışlardır. Bu durum psikolojik stratejinin negatif bir uygulaması olarak değerlendirilebilir. Sağlıkçılar ve sistemin içinde çalışanlar kendilerine reva görülen bu uygulamalar nedeniyle kendi Bakanlıklarına kırgındırlar. İnsanlarda şikayet etme kültürü oluşturma projesi negatif ve olumsuz psikolojinin bir tezahürüdür…Bu durum en çok sağlık sistemindeki değişim sürecinde görülmüş ve sağlıkçılar tarafından ciddi derecede kınanan bir uygulama olarak tarihe geçmiştir. Hasta haklarının bayraklaştırıldığı bir süreçte hekim hakları adeta ayaklar altına alınarak hekimlerin onuru maalesef yıpratılmıştır. Sağlıkta çalışanların iş gücü saatlerinin, iş yoğunluklarının fazlalığı ve çalışma koşulları ile ücretlendirme politikalarındaki eksiklikler moral ve motivasyonu ciddi anlamda olumsuz yönde etkilemiştir…Psikolojik üstünlük; hekimlerden veya genel manada sağlıkçılardan geniş halk kesimlerine doğru ve haklı gerekçelerle kaydırılmış fakat bunda adaletli bir denge unsuru gözetilmemiştir.
Ulusal boyutta psikolojik üstünlüğün belirgin varlığı son iki üç yıl içinde enerji politikalarında da görülmeye başlanmıştır…Bunların başında Nabucco projesi gelmektedir. Nitekim Akdeniz, Karadeniz ve Ege Denizlerinde yoğun petrol aramalarının yapılması, Karadeniz’de bulunan kaynakların çıkarılmaya başlanmasından sonra petrolde ve doğal gazda dışa bağımlılıktan kurtulacak olmamız stratejik psikolojinin böylesi önemli ve ulusal bir konuda olağanüstü bir ivme kazanılmaya başladığının işaretidir. Aynı şekilde rüzgar enerjisinin değerlendirilmeye başlanması, güneş enerjisinden faydalanmak adına Tuz Gölünün üstünü tamamen kaplayacak şekilde büyük projelerin hayata geçirilecek olması son derece anlamlı örneklerdir…
Bu örneklerden de anlaşıldığı gibi bireysel ve kurumsal psikolojiden çok daha fazla ve önemli olan Stratejik Psikoloji kavramının ülkede hayata geçirilmesinin ciddi faydaları açıkça ortaya çıkmaktadır.Ulusal konularda yapılan hamleler ve iktidar partisinin akademik kariyer sahibi insanları bu konularda sürekli yeni arayış ve proje üretme başarısı göstermeye karşı teşvik etmesi iyi sonuçlar vermeye başlamış görünmektedir…Milletvekillerinin ve danışmanların asıl önem vermeleri gereken konu buradadır…Bu uygulamaların ve gösterilecek performansın daha ileri düzeylere varması için Ulusal Psikolojik Strateji Geliştirme Merkezine acilen ihtiyaç bulunmaktadır…
Bu merkezin ilk yapması gereken çalışma ise ülkede azgın bir virüs gibi şiddetle yayılma sürecinde bulunan ruhsal hastalıklar hakkında yapılacak çalışmalar olmalıdır…Konunun sağlık çalışanları bakımından önemi internet ortamında bulunabilecek daha önce yazdığımız bir makalemizde* açıkça ifade edilmiştir. Bu makalede sadece toplumsal bir yaygınlıktan ziyade asıl ve belki de daha dikkat çekici olarak sağlık çalışanlarındaki ruhsal hastalıklar boyutuna dikkat çekilmeye çalışılmıştır…Ulusal Psikolojik Strateji Geliştirme Merkezi ülkemizde bulunan bazı özel strateji merkezleri gibi değil daha resmi ve spesifik konularda çalışmalar yapmalıdır.Özel merkezlerden ve uzmanlardan fikir alan fakat uygulamalarını tamamen gizli yapan bir kuruluş olmalıdır.
Ulusal Psikolojik Strateji Geliştirme Merkezi kamunun içinde yaşanan ve doğru dengelenemeyen(Sağlık Bakanlığı örneğinde olduğu gibi) hatalı uygulamaları ortadan kaldıracak, kantarın topuzunun bazı meslek sahiplerine fazladan vurulmasını önleyecek, uluslar arası/evrensel genişleme ve nüfuz etme uygulamalarıyla Orta Doğuda Müslüman ülkelerle, Kafkaslarda Türk Cumhuriyetleriyle daha dinamik ilişkilerin kurulmasına katkıda bulunacaktır…Bu başarı unutulmamalıdır ki Türkiye’yi ABD’den sonra ikinci büyük dünya gücü yapacak enerjiyi kazandıracaktır…
* https://www.saglikaktuel.com/index.php?option=com_content&task=view&id=4022&Itemid=1
Dr.Recai Yahyaoğlu
www.tamtip.com
Dr.Recai Yahyaoğlu
www.tamtip.com