REFERANDUM SONRASI TOPLUMSAL
KORKU PSİKOLOJİSİ NASIL ÖNLENİR?
14 Eylül 2010 tarihli Zaman gazetesinde Mehmet Kamış’ın ‘Büyük Ayıp’ adını taşıyan ve Dünya Basketbol Şampiyonası Türkiye-ABD final maçında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a seyirciler tarafından yapılan çirkin protestoyu konu edinen yazıda geçen ‘azgın azınlık psikolojisi’ tanımlaması dikkat çekici…
Mehmet Kamış yapılanın ne kadar haksız olduğunu gerekçeleriyle çok güzel anlatmış. Ve makalesini bu ayıbın aslında azgın azınlık psikolojisinden kaynaklandığını söyleyerek bitirmiş. Ağır gibi görülebilir fakat doğru bir tanımlama. Bu tanımlama bağlamında yapılacakların belirlenmesi ve tedavi yoluna gidilmesi çok önemli…
Bu psikolojiden kurtulmaya yönelik bir şeylerin acilen yapılması gerekiyor. Geç kalınması ülkemizi telafisi zor sonuçlara sürükleyebilir. Toplumsal korkuyu engellemeye yönelik stratejik bir kurul oluşturulmalı ve ayrışmaya neden olacak faktörler belirlenmeli bunların önlenmesi yönünde ciddi radikal kararlar alınmalıdır.
Azınlık psikolojinin tetiklediği korku referandum sonuçlarından sonra çok daha yoğun yaşanmaya başlandı. Korkmaya gerek yok diyerek bunu önemsiz saymak ve savsaklamak yanlıştır. Hiç bir korku yok sayılabilecek kadar önemsiz değildir. Özellikle toplumsal boyutlara vardığında… Korkunun haklı nedenleri olmasa da çözüm yoluna mutlaka müracaat edilmelidir.
Zira referandum seçimi nedeniyle milletimiz sert ve liderlerin kimi zaman kırıcı oldukları bir süreç yaşadı. Pek çok aile ikiye bölündü ve aile içinde farklı düşünenlerin bu süreçte kavgalarına, en azından kırılganlıklarına sıkça tanık olundu… Yani hepimizin ruh sağlığı az veya çok bu süreçten etkilendi…
Öncelikle şu gerçeği iyice kavramalıyız. Hiç kimse hayatını paylaştığı eşi, çocukları, anne babası gibi düşünüp davranarak aynı tercihleri yapmak zorunda değildir. Her insan kendi iradesiyle bir bireydir… Kendi iradesi olmayan insan yok hükmündedir. Bu konudaki bağnaz yaklaşımdan herkes uzaklaşmalıdır…
Referandum sürecinde Evet veya Hayır tercihinde bulunmamız hayata olaylara bakışımızdan ve daha pek çok farklı nedenlerden kaynaklanıyor. Bu durum hatalı değildir. Bilakis son derece doğaldır. Modern dünya insanı özgür düşünce ve davranışa önem verirken bizler bu değere kendimizi kapatamayız…
Hiç birimiz kuşkusuz bu ülkenin kötülüğünü istemiyor. O zaman karşımızda bizim gibi düşünmeyenlere elimizden gelse hayat hakkı tanımayacak kadar gözlerimizi karartmamız neden? Demokrasiyi sindirememek ve başkalarının tercih nedenlerine saygı duymamak aslında toplumsal bir hastalığa işaret ediyor…
Bu durumun sağlıklı bir ruh haliyle izah edilmesi mümkün değildir. Biz Türkler bizim dışımızda olan Milletler ve din mensuplarıyla son derece olumlu ve sağlıklı ilişkiler kurarken neden kendi kendimize iç meselelerimizde tahammül gücümüzü kaybediyoruz? Bu soruya açık ve net cevaplar bulmak zorundayız…
Günümüzde yaşadığımız bu hastalıklı durumu ne yazık ki tarihimizde de görmek mümkündür. Türkler hep kendi kendileriyle uğraşarak düşmanlarına yenilmişlerdir. Bizi yenecek hiçbir güç şimdiye kadar karşımıza çıkmamış. Hep içten fethedilmişiz… Şimdi yaşanan bu hastalıklı zihnin kökenine tarihimizde de rastlıyoruz…
Azgın azınlık psikolojisi; demokrasi kültürüne sahip olmadığımızın diğer bir ifadesidir. Zira azınlık olduğu ortaya çıkanın azgınlaşarak buna tahammül edememesi ve saldırıya geçmesi sağlıklı olmadığını gösterir. Çünkü çoğu insan azınlık olmaya geleceğinden emin olmamak anlamını yüklemiş durumdadır…
Azınlık psikolojisinin kabul edilmesi ve sindirilmesi kolay değildir. Özellikle farklı bir ülkede, farklı etnik kimlikle yaşamak zorunda kalmak veya değişik bir din mensubu olmak apayrı zorlukları olan azınlık örnekleridir. Fakat ülkemizde bulunan bu azınlıklar bizim dışımızda bulunan azınlıklardır ve onlar bizim azınlıklara göre çok daha sağlıklı biz zihne sahiplerdir…
Azınlık psikolojinin ülkemizde sol ve sağ cenahta bu kadar yoğun hissedilmeye başlanması ve özellikle Ak Parti iktidarı sürecinde gerçekleşmesi kayda değerdir. Geçmişte Adalet Partisi zihniyeti iktidar olsa bile Türkiye’de bu kesimler olumsuz etkilenmiyor böylesine bir korku ve panik havası yaşanmıyordu…
Ak Parti Hükümetiyle birlikte bu ayrışmanın yaşanıyor olması çok dar bir azınlığın artık eskisi gibi geniş hareket alanı bulamamasından kaynaklanıyor. İstedikleri gibi at koşturamayanlar işi velveleye veriyorlar. Bunlar maalesef korkudan besleniyorlar… Korkuyu abartanlarda ne yazık ki çatışmadan faydalanan bu çevreler…
Bu korku 12 Eylül Anayasasında yapılacak değişiklikle şimdi daha da fazlalaşacak. Yapılan yeni düzenlemeler bazı kesimlerin hak ettiklerinden çok daha fazla ayrıcalıklı olmalarını engelleyecek… Her şeye rağmen seçkinci ve elit kesimlerin kendilerini Türkiye’de güvende hissedememelerini saygıyla karşılamak lazım…
İzmir’de bir sokak adının değiştirilmesine kadar giden mahalle baskısı ülkemizde bu sıkıntının hangi boyutlara kadar vardığını çok güzel izah etmiştir. Oysaki yaşadıkları sokakta doğmuş bir sanatçının kendileri gibi tercihte bulunmaması üzerine sokak adını değiştirme kararı almaları ne kadar da iğreti ve komik bir görüntü verdi…
Bu psikolojinin en güçlü ilacı; geleceğe doğru hep birlikte yürüdüğümüz ülkemizde hepimizin emniyette olduğu düşüncesinin güçlendirilmesidir. Farklı düşünüp, farklı değer yargılarına sahip olan her insan dışlanacağı bir ortamda değil düşüncesine saygı duyulacak bir ülkede yaşamak ister…
Farklı düşünceler bizim zenginliğimizdir. Farklılıklara bir zamanlar saygı duymamış ve baskı yapmış olanlar şimdi kendilerinin de aynı baskılara maruz kalacaklarına zannediyorlar. İşin aslı budur. Ektiğimizi biçeceğimizi düşünürüz çoğu kez. Hoş görülü ve kucaklayıcı bir anlayışın böylesine hastalıklı zihne sahip olması mümkün değildir.
Başbakan’ın referandumdan sonra yaptığı ve geçmişteki rahatlatıcı balkon konuşması kitlelerin psikolojisinden çok iyi anladığını gösteriyor. Siyasetteki başarısının sihirli anahtarı da zaten buradadır. Konuşmasında tatmin edici güçlü mesajlar olmasa da Evet veya Hayır oyu verenlerin de kazandığını söylemesi yerinde olmuştur…
Başbakan’ın bu tarz açıklamalarını arttırarak toplumu ayrışmalardan kurtaracak yegane insan olduğu açıktır. Konunun uzmanlarından yararlanarak çok daha kapsamlısını yapmalıdır. Özellikle kıyı kesimlerinde meydana gelen korkuyu ortadan kaldırmaya yönelik bir dizi önlemi acilen faaliyete geçirmelidir.
Yoksa azgın azınlık psikoloji ve yoğun gelecek korkusu toplumun ayrışmasını hızlandıracak ve ruhsal yönden belirgin bir huzursuzluğa neden olacaktır. Bu toprakların insanları bunu hak etmiyor. Ülkemizde devlet yönetme sorumluluğuna sahip olanların bu konuda önlem almaları gerekmektedir.
Bu olumsuz psikolojiyi sadece devletin kurumsal kimliği ve uyguladığı strateji ile tedavi edilemez. Elde edilecek sonuç aynı zamanda ve çok daha önemli oranda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bizatihi kendisi tarafından yapılmalıdır…Bu konudaki gelişmeler sabırsızlıkla beklenmektedir.
Dr. Recai Yahyaoğlu
www.tamtip.com