Psikolojinin girmediği yaşam ve etkilemediği düşünce sistemi kalmadı…Hayatın her alanında psikolojik faktörlerin etkisi altında kimi zaman bedensel ve zihinsel engelli insanlar gibi yaşamaya çalışıyoruz…
Hatta psikolojik faktörlerin hayatımızın her alanını istila ettiğini, bunların baskısı ve hücumu altında bir kuşatılmışlık duygusuyla birlikte yaşadığımızı ifade edebiliriz…Bu kuşatılmışlığı makamlar, para, şehvet ve hemen her şey artık tatmin edemiyor…Maddi zenginliğimiz arttıkça ruhlarımız çölleşiyor…Fakirleştikçe ufkumuz daralıyor…Ne yana dönsek çaresizliğimizle karşılaşıyoruz…
Sismik zemin davranışının değişmesi gibi ruhsal zemin davranışımız her geçen gün aşınarak farklılaşıyor… Sadece kuşatılmışlık kavramı bile ciddi zemin kaymasının psikolojik anlamını ruhlarımızda abartarak yükseltiyor…Bu süreçte bir çok insan hayatının anlamını sorgularken nereden başlayıp nerede durması gerektiğini tam olarak anlayamadığını itiraf ediyor…İtiraflar o kadar artmış durumda ki psikolojik kavramlar kimi zaman tek düze kalabiliyor. Kelimeler ve analizler durumu izah edip çoğu kez sonucu net olarak ortaya koyamıyorlar…Sismik sensörünü açarak geleceğe umutla bakanların sayısı maalesef her geçen saniye azalıyor…
Ruhumuz depremler geçiriyor…Yalnızlık ve depresyon çağı hayatımızı karmakarışık ediyor…Kısır politik tartışmalar ve bunlara dair uzayan yorumlar ne kadar farklılaştığımızı ortaya koyuyor. Aynı toprakların çocukları bir birlerine silah çekiyor…İnatla karşısında bulunanları anlamazdan geliyor…Kimse yaptığı işten tatmin değil…Kimse özel ve resmi işlerinden mutluluk duymuyor…Ne yazık ki en yakın arkadaşlar bir birlerine güvenemiyorlar. Bir dokunduğunuzdan bin ah işitiyorsunuz…Ruhlarımızı tatmin edememenin acısını sanki her an artan oranlarda sızlanarak çekiyoruz. İliklerimize kadar arınmaya, yıkanıp durulanmaya ihtiyacımız var. Ruhsal hastalıklar çığ topu gibi büyüyerek artarken Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsal afet yönetmeliğinin acilen çıkarılması gerekiyor…
Bu acının ve çaresizlik duygusunun bizleri nereye savuracağını bilmeksizin avare kasnak gibi dönüp duruyor, asaletimizin pörsümüşlüğü ve adaletin tecelli edeceğine olan inancımızı sürekli erteleyerek ileriye doğru hareket etmeye çabalıyoruz…Kör topal bir ilerleme bu…Kör olan biziz, topal diğerleri…Duyarlılık frekansımız ruhlarımızın iğretiliğiyle sismik yanılsamaya kurban edilmiş görünüyor…Ruhlarımızın örselenip ufalanarak un olup ipin üzerine dizilmesi gibi veya yayın her iki ucuna gerilmiş sicimin esnekliğine meydan okurcasına kala kalıp öylesine bekleştiğini hissediyoruz…Bir yanımız düştü düşecek, bir yanımız fırladı fırlayacak…İki uçlu duygulanım durumu…
“Yazarlar, bir çok insanın derinlerinde yankılanan duygulara yönelik sismik bir duyarlılığa sahiptir.”* Sismik duyarlılığa sahip olanlar ve ruhlarının depremlerini açıklamaya gücü yetenler sadece yazarlar mı olacak? Diğerleri bunları okumayla mı yetinecekler? Hayır hayır…Her insanın duygularını ifade edebileceği coğrafyamızda sessizce akan nehir kıyıları var…Her insanın ruh dünyası zengin…Hasta olsun olmasın her insan ruhsal tekamüle açık bir ruha sahip…Nehirlerin sismik zemin davranışı ile insanların ruhsal zemin sıvılaşması ne anlama geliyor? Davranışlarımız ruhlarımızla birlikte sulanıp adeta sıvılaşmanın içinde yüzer hale mi geldiler yoksa?
Sismik davranış psikolojisi; hepimizin içinde var olanı açıklıkla ifade etmenin yoludur. Duyarlılık bu psikolojinin ana temasıdır. Az veya çok duyarlılığımız kadar insanızdır…Artık duyarlılığı artmayan insan kalmadı dünyada…Dağların, kayaların, deniz ve göllerin sismik duyarlılığına göre ruhların duyarlılığı çok daha hassas dengeler üzerine kuruldu. Dolayısıyla her insan sismik duyarlılığa bir ölçüde sahiptir. İfade edemese yazıya dökemese de…İyilikten, doğru ve güzel olandan yana, kötülükten ve çirkinlikten öte her ruh halini ifade etmenin yolunu bulmak isteyenlerin duyarlılıklarının öncelikle farkında olmaları gerekiyor…Sismik duyarlılığın network ağına herkesin katılması lazım….
Sismik izolasyondan kurtularak, enerji sönümlemesi değil enerji devinimiyle birlikte çığır açacak yenilikleri zihnimizin en aktif kısımlarından ortaya saçıp dökmeliyiz…Şikayet etme kültürünü yüceltenleri usulcacık iteleyip kendilerine gelmeleri için desteklemeyi ihmal etmeyerek…Onlar insanlara yaranacaklarını zannederek ve makamlarını kaybetmek korkusuyla şikayetçi olanları hep cesaretlendirirler...Sahibi belli olmayan şikayet dilekçesi ruh hastasına aittir oysa…Sismik duyarlılığımızı rahmani ve ruhani boyutuyla birlikte tekrar doğru şekilde kuşanma zamanı geldi. Sismik yanılsama ve izolasyondan kurtulma zamanımız şimdi ve içinde yaşadığımız şu andır.
* Douwe Draaisma, Açık Görüş, Star Gazetesinin Fikir ve Tartışma Eki Sayı 72 Sayfa 5 Röportaj: Soner Can
Dr.Recai Yahyaoğlu
www.tamtip.com