Televizyon ekranında bir deterjanın reklam filminde ‘kirlenmek güzeldir’ sözünü duymuşsunuzdur…Seçim öncesinde seçimleri kazanmak güzeldir demek bu reklam filmi gibi anlamlıdır… Çünkü seçimi mutlaka birileri kazanacak ve maalesef diğerleri kaybetmiş olacaktır. Şimdiden kazanacak ve kaybedecek olanları tebrik etmek gerekir…
Kazanmanın her şekli gerçekten güzel midir? Veya kazanmak her zaman doğru mudur? Maalesef her iki soruya da evet diyerek cevap vermek mümkün değildir…Kazanmak kimi zaman başa bela almaktır…Nitekim Milli Piyango biletine büyük servetler isabet edenlerin hayatlarının nasıl musibetlerle karanlığa dönüştüğüne defalarca şahit olmuşuzdur…Aynı şekilde büyük makamların küçülmüş ve aşağılanmış insanlarına da tanık olmuşuzdur…
Kazanmak bazen büyük sorunlarla başa çıkmak için çeşitli sıkıntılara göğüs germektir…Ağrımayan başı ağrıtmaktır…Kazanmak aslında her şekliyle ciddi bir imtihana tabi tutulmaktır…Çünkü zenginliğimiz, makamlarımız, çocuklarımız ve hatta sağlığımız bile bize emanet olarak verilmiştir…Ve her emanet ciddi bir sorumluluktur…
Evet tüm bunlara rağmen kazanmak güzeldir… Fakat kazanmak kadar kaybetmekte önemli ve güzeldir…Çünkü kaybetmekte kazanmak gibi önemli bir sorumluluğu, hayatın anlam yükünü önümüze serer…Hayatın anlam yükü; neyin, ne zaman ve ne şekilde bizim için hayırlı ve olumlu olduğunu her zaman ortaya koymayabilir…Bizim için hayırlı ve doğru olanı her zaman bilemeyebiliriz…İnsan olarak çok aciz canlılarızdır…Oysa kaybetmekte kazanmak gibi bizi büyütür…Eğer ruhsal dünyanın içinde bedensel ve güç anlamında acizliğimizi kavrarsak nasıl davranmamız gerektiğini her zaman değil fakat çoğu zaman doğru olarak tespit edebiliriz…
Niyetlerimizi sorgulamalıyız öncelikle…Hangi işi yaparsak yapalım….Hangi mesleğe sahip olursak olalım bu gerçek değişmez… İçimizdeki makam hırsı, servet isteği, şehvete ve şöhrete esir olmuşluğumuz, sosyal statümüzde kendi kendimize uydurduğumuz aşağılanmışlık hissi bizi hatalı yönlere sevk etmemelidir….Başkan desinler, başhekim desinler, lider desinler, müdür desinler diye değil, insan desinler diye çaba göstermeli, olduğumuz gibi görünmeli ve göründüğümüz gibi olmalıyız…İnsan denen meçhul canlı hep olduğundan farklı görünmeye çaba göstermiştir… İnsanın en önemli yanılgısı da buradadır…Fakat ne kadar çaba gösterirsek gösterelim ‘kitlelerin zihni’ bizi tanımakta asla hata yapmaz…
Seçim yarışına katılanların hepsi yürekli insanlardır…Tüm parti adayları tebriki hak ediyorlar… Zira onlar risk alarak böyle bir yarışa katılmışlardır…Risk almak ve bu yarış içine girmek kırıp dökmeden, belden aşağıya vurmadan meydanlarda, sokaklarda halkımızın arasında bu yarışa katılmak hakikaten cesaret gerektirmektedir…Politikayı bir yaşam biçimi olarak kendilerine uygun bulmuş insanlara hayranlıkla bakmanın yanında pek çok özellikleri itibarıyla son derece enteresan insanlar oldukları itiraf edilmelidir…
Sadece başkan adayları değil tüm partilerin meclis üyeleri, ilçe başkanları, bu başkanlıklarda çay ocağında çay yapıp servis çekenler bile yürekli insanlar olarak görülmelidirler…Her insan hayata kendi penceresinden bakarken bu seçimin kendisi için ne getirip ne götüreceği üzerinden düşünmeye çalışmaktadır…Oysa kendi menfaatlerimizi ve çıkarlarımızı değil ülkemizin ve ilçemizin menfaatlerini daha ciddi bir şekilde önceliğimiz haline getirmeliyiz…Böyle düşünmek taraf olduktan sonra pek kolay değildir. Ve maalesef politikacıların gözlerinin bir zamandan sonra kapanması çoğunlukla işte bu yüzdendir. Fakat katı ve baskın taraf olmayan geniş bir kitle vardır…Geniş kitlenin her zaman doğru ve şık olmayan kararı sonucu belirleyecektir…
Şiddetlice taraf olmak ve başarı kazanmak için başkalarına kara çalmaya çalışmak aslında aşağılık bir ruh halinin tezahürü olarak ortaya çıkar…Özellikle bunu basın yoluyla yapmaya kalkışmak direkt olarak suçtur… Bu durum bizi nesnel gerçeklikten ve doğru olanı görmekten çoğu kere uzaklaştırır…Katılaşır, ketumlaşır ve diğerlerine onların açısından bakabilme yeteneğinden mahrum bırakır…Bu durum maalesef şiddetlice taraf olmanın sakıncalarından sadece bir tanesidir…
Olsun…Taraf olmak yine de güzeldir ve aynı zamanda heyecanlıdır da…Bir tarafın insanı olmakta güzeldir…Zaten yaratılıştan hepimiz bir tarafın insanı olarak yaratılmışızdır…Ruhlarımız yaratılırken nasıl bir insan olacağımız ve kimleri destekleyeceğimize kadar kodlanılmıştır… Unutulmamalıdır ki taraf tutarken diğerlerini ve onların görüşlerini dinleyerek onlara saygı duyarak mücadele etmek kendimize olan güvenin ve aynı zamanda saygının bir tezahürüdür…Hepimiz doğrunun, ülke menfaatlerinin, ahlakın, inancın, dürüstlüğün tarafında olmalıyız…Her insan hayatını bu ilkeler doğrultusunda yönlendirmeye çalışmalıdır..
Bu seçimde sonuç nasıl çıkarsa çıksın kuşkusuz kazanan Türkiye olacaktır. Bu ülkenin demokrasisi kazanacak ve özgürlüklerin önündeki engeller kaldırıldıkça dünya karşısında kendisini ve bölgesini aşan bir ülke olarak daha güçlü, güven duyulan liderleriyle birlikte bir dünya süper starı olma yolunda koşmaya devam edeceğiz…Türk Milletinin geleceği çok aydınlıktır…Halkıyla, memuruyla, siyasetçileriyle, her kesimden insanıyla bu aydınlığa katkıda bulunmaya devam ettikçe aynı zamanda kişiliğimizle de büyüyüp geliştiğimizi göreceğiz…
Seçimden sonra insanların ve özellikle politikacıların bir birlerini tebrik ederek kutlamaları önemlidir. Seçim sonrasında kırgınlık, kin ve nefret duyguları geride bırakılmalıdır… Politikacıların hastalığı kin ve nefret duygularını unutmayarak bazı insanlara olan kırgınlıklarını ebediyen devamlı içlerinde taşımalarıdır…Bu durum sadece politikacılar için değil hepimiz için hastalanmamızın başlangıç noktasını teşkil eder…Oysa ki erdemli insan kendisine yapılan kötülüklerden sonra bile insanları affedebilmesini bilen insandır…
Eleştiriye tahammül edemeyişimizi aşmak zorundayız…Bunu aşmak için: Neden eleştiriliyorum? Nerede hata yapıyorum? Sorularını öncelikle kendi kendimize sormamız gerekir… Her insan özellikle politikacılar buna çok dikkat etmelidirler…Bizi uyaranların uyarılarını ciddiye almak zorundayız…Toplumda önemli konumlarda bulunanların, özellikle bilgisi, görgüsü ve yeteneklerini diğer insanlara kabullendirmiş başarılı insanların, esnaf ve eşraf kesimin, devlet bürokrasisinde görev yapmakta olanların görüş ve eleştirilerini anında değerlendirmeyi öğrenmemiz gerekir…Bu insanlar politik kaygılardan uzak olduklarından haksız yere eleştiride bulunmazlar…
Kendimizi değiştirmek, eğer politikayla uğraşıyorsak insanlarla aramızda kurduğumuz suni duvarları kaldırmak, kişiliğimizde politikaya uymayan yanları düzelterek budamak veya törpülemek zorundayız…İyi ve dürüst bir insan olmak yetmez…İyi bir politikacı, iyi bir yönetici veya iyi bir hekim olmanın yolunu bulmak zorundayız…Bu ülke ancak böyle gelişir…Ülkemizin birlik ve dirliği için hepimiz buna mecburuz…
Affetmek erdemli olmanın olmazsa olmazıdır…Baba evladını, öğretmen öğrencisini, koca karısını veya karı kocasını, amir memurunu affetmek mecburiyetindedir…Kin ve nefret duygularını muhafaza etmek ve karşımızda yer alan bizim gibi düşünmeyenlere yönelik insanlara karşı kazandığımız makamlarımızı ve imkanlarımızı kullanmaya kalkışmak çok yanlış bir davranıştır. Faklı bir parti için mücadele etmiş bir esnafa seçimden sonra ceza yazmaya kalkışmak ülkenin ve dünyanın gerçeklerini kavrayamamış basit politikacıların bir yaklaşımı olacaktır…Ufku açık bir insanın; muhatapları hangi partiden olursa olsun böyle bir yaklaşım içinde bulunması asla kabul edilemez…
Makamlarımız bize halkımıza hizmet etmemiz için emanet olarak verilmiş geçici koltuklardır…Her şeyin geçici olması gibi, makamlarda geçicidir…. Kesinlikle kavranılması gereken en önemli gerçek; insanoğlunun yanılgı dolu bağlanmışlığıyla cahilce isteği olan makamların fazlasıyla önemsenilmemesidir… Evet halkımıza ve ülkemize hizmet anlamındaysa makamlar bizlerin omuzlarına verilmiş çok önemli vebaldirler…Ateşten gömlek kadar insanı dünyada ve dünyadan sonraki hayatta sorumlu tutan bu makamlar aslında pekte istenilecek yerler değillerdir…
Yapılması gereken tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunurken, devletin ve milletin imkanlarını yandaşlarına peşkeş çekmenin değil, adaleti ve hakkı savunup dürüst bir şekilde her an Allah korkusunu yüreğinde hissederek bu makamları doldurmak olmalıdır…
Dr.Recai Yahyaoğlu
www.tamtip.com