SAĞLIKTA FİNANSMAN YÜKÜNÜN BÜTÜNÜYLE
KAMUYA (VE SGK’ YA) YÜKLENMESİ GERÇEKÇİ Mİ ?
Sağlıkta Kamunun Finansman Yükü Ağırlaştı
Son 6-7 yıl içinde, sağlık alanında kamunun finansman yükünün katlanan oranlarda ağırlaştığı görülüyor.
Örnek verirsek;
Sağlık Bakanlığı bütçesinin 2002-2010 arasında yaklaşık 5 kat arttığı görülüyor.
SGK giderleri 5 kat artmış durumda.
Yeşil kart harcamaları 10 kat artmış durumda.
Kamunun toplam sağlık harcamaları 2002’ deki 10 milyar TL’ lik boyutundan, 2009’ da 50 milyar TL’ nin üzerine çıkarak, 5 kat artmış durumdadır.
Tabii ki bu durum bedelsiz olmuyor. SGK’ nın açıkları da, katlanarak artıyor. Türkiye’ nin bütçe açıkları devasa boyutlara yükseliyor. Borç faiz ödemeleri yükseliyor vb.
Sağlıktaki Para Nereye Harcanıyor ?
Önemli olan, bu bütçenin doğru ve gerçekçi biçimde kullanılıp kullanılmadığıdır.
2010 Türkiye bütçesinde gelirler kalemi 236 milyar TL’ dir. Giderler ise 286 milyar TL. Kamu sağlık harcamaları toplamı, 50 milyar TL üzerinde, muhtemelen 55-60 milyar TL civarındadır. Yani gelirlerin % 21 - %25’ i arasında bir miktar. Büyük bir miktar.
Sağlıkta en büyük harcama ilaç tüketimine gidiyor. SGK’ nın harcamaları içindeki ilaç tüketiminin payı %42 civarındadır. Türkiye’ nin toplam ilaç harcamaları, muhtemelen 16-20 milyar TL arasındadır. Türkiye, milli gelirine göre, ilaca ödediği pay yönünden dünya birincisidir.
Çok önemli bir gider kalemi, Sağlık Bakanlığı hastanelerindeki döner sermaye-performans ödemeleridir. Bu harcamalar, özellikle doktorları muayenehanelerini kapatarak hastanelere çekmek gibi oldukça anlamsız bir hedef nedeniyle ve hastaneleri cazip hale getirmek amacıyla çok yükselmiştir. Kamu hastanelerinin, döner sermaye ve kontrolden çıkmış performans uygulamalarını denetim altına almak zorunlu görünmektedir.
Yeşil kart harcamaları denetimsiz biçimde, ciddi boyutlara ulaşmıştır. Bazı bölgelerde, neredeyse tüm nüfus yeşil kartlı hale gelmiş, suistimal büyük boyutlara ulaşmıştır.
SGK üzerine aşırı taahhütler ve kapsamlar yüklenmiştir. SGK’ nın bu yükleri taşıması olanaksızdır.
Kamu sektörüne aktarılan büyük bütçeler, kolay ve savurgan harcama eğilimi ortaya çıkarmıştır. Örneğin domuz gribi aşısı gibi tartışmalı bir durumda, bir kalemde 500 milyon TL (veya USD ?) gibi kararın kolayca alınması gibi.
Bunlara pekçok örnek verilebilir. Bina yapımları, cihaz alımları, taşıt alımları, diğer harcamalar vb.
Kamunun sağlık bütçesine denetim getirilmesi gereği vardır.
Kaynaklar Tüketime Harcanıyor
Dikkat edilirse, kamu eliyle yapılan sağlık giderlerinin çoğunluğu tüketici harcamalardır. İlaç tüketimi, döner sermaye-performans dağıtımı, cihaz alımı gibi.
Türkiye şu kararı vermek durumundadır: Kaynaklarını üretici sektörlere mi yöneltecek, tüketime mi yöneltecek ? İstihdam mı öncelikli, paylaşma ve tüketim mi ?
Tüm Giderleri Kamu Mu Yüklenecek ?
Diğer stratejik soru şudur: “Sağlıkta tüm giderleri kamu mu üstlenecek, yoksa giderlere vatandaşın katkısı da sağlanacak mı ?”
Eğer Türkiye’ nin sınırsız kaynakları varsa, sağlıktaki tüm giderleri kamunun yüklenmesinde hiçbir sakınca yoktur. Ancak kaynaklar sınırlıysa, bu harcamalar da kontrollü ve dengeli olmak zorundadır. Türkiye, kişi başı milli geliri 9000 USD civarında iken, bu miktarın 30.000 USD’ yi aştığı ülkelerle yarışmaya kalkamaz. Ayağını yorganına göre uzatmak durumundadır.
Maalesef şu andaki görünüm, sağlıkta bu ülkelerden bile daha savurgan uygulamalar olduğu kanısını uyandırmaktadır.
Dünya Ne Yapıyor ?
Dünyada şu anda genel eğilim, sağlık alanında kamunun harcama oranının azaltılması yönündedir. Sigortalar vatandaşın ödeyeceği katkı paylarını artırıyorlar, ödeme kapsamı içindeki işlemleri azaltıyorlar. Giderlere vatandaşın daha fazla katkı yapmasını sağlamaya çalışıyorlar.
Dünyada, son ekonomik krizle ilgili alınan önlemlerde de, kamu sağlık harcamalarının azaltılması ilk sırada gelmektedir.
Türkiye ise, bunun tersi bir eğilim ve uygulama içindedir.
Bu Hale Gelişimiz Bilinçli Midir ?
Sanmıyoruz.
Sağlıkta bilinçsiz bir sürüklenme olduğu izlenimi uyanmaktadır. Koordinasyonsuzluk açık biçimde görülüyor. Verimli işletmecilik temelinden yoksun, kendiliğinden bir gidiş gözleniyor. Başıboşluk ortamında da, her kurum kendine en yüksek payı kapmaya çalışıyor. Adaletli ve bilinçli bir koordinasyon gözükmüyor. Ya da bu rolü üstlendiğini sananlar, ülkeyi savurgan ve içinden çıkılması zor bir duruma sürüklemiş durumdalar. Devletin kurumlarının yanıltıldığı izlenimi doğmaktadır.
Sağlıkta temel politika ve kararlar için, tüm kurumların ve tarafların ortak onayına ve konsensusuna gerek vardır. Başbakanlık, Ekonomiden Sorumlu Bakanlık, Maliye, Sağlık Bakanlığı, SGK, Özel Sektör kuruluşları, DPT ve diğer ilgili kuruluşlar gibi. Yoksa, oluşan hasarların düzeltilmesi daha zor ve maliyetli olacaktır.
01-07-2010
Doç. Dr. Paşa Göktaş
e-mail : [email protected]