Sağlık Bakanlığının Girişimsel İşlemler Listesi Üniversite hastanelerine uymuyor. Puan listesi, YÖK koordinatörlüğünde üniversite hastanelerinin koşulları dikkate alınarak, konunun tüm meşru taraflarının temsil edildiği zeminlerde, geniş katılımlı bir uzlaşıyla ve şeffaf süreçlerde hazırlanmalıdır.
Sağlık Bakanlığı 27 Eylül 2011’de yayınladığı Girişimsel İşlemler Yönergesi ekinde sağlık çalışanlarına döner sermaye gelirlerinden yapılan ek ödemelere esas olan Girişimsel İşlemler Listesini güncelledi. Bu liste halen üniversite hastanelerinde çalışan personele yapılan ek ödemelerde de kullanılıyor. Çünkü YÖK üniversite hastaneleri için henüz böyle bir liste yayınlamadı. Kamuoyunda tamgün adıyla bilinen kanunun üniversitelerde yürürlüğe girmesi için tanınan bir yıllık geçiş süresinin çoktan dolmasına ve kanunun yayınlanmasının ardından 20 ay geçmesine rağmen, YÖK kanunla kendisine verilen görevi tamamlayamamıştır.
“Sağlık Bakanlığının listesini uyguluyorsanız, YÖK’ün ayrı liste hazırlamasına gerek var mı” diye sorabilirsiniz. Bu sorunun cevabı “kesinlikle evet” dir. Çünkü, Sağlık Bakanlığının hazırladığı liste, üniversite hastanelerinin koşullarına uymamaktadır. Bu liste esas alınarak yapılan ek ödemeler de, bundan dolayı kanaatimce hakkaniyete uygun değildir. Yani 8 aydır üniversite hastanelerinde adil bir paylaşım yapılamamakta ve çalışanlar arasında “kul hakkı” geçmektedir.
Döner sermaye gelirlerinden elde edilen pastanın paylaşımında bazı alt birimlere hak ettiklerinden öte yüksek pay verilirken, bazıları ise ne yaparsa yapsın, asla “makus talihini” yenememektedir. Bu haksızlık, mevcut puan listesinin üniversite hastanelerinin koşulları dikkate alınarak, konunun tüm meşru taraflarının temsil edildiği zeminlerde, geniş katılımlı bir uzlaşıyla ve şeffaf süreçlerde alınmamasından kaynaklanmaktadır. Birim yöneticilerine tanınan inisiyatifler sonuna kadar kullanılsa bile, mevcut puanlama sistemine göre alt birimler arasında makul bir yarışma sağlanamamaktadır.
Öncelikle maaş/ek ödeme dengesinin 0,3-0,4 düzeylerinde olması, personelin gelirleri arasında makul olmayan bir aşırı fark doğurmaktadır. Bu ise çalışma barışını ve ekip ruhunu zedelemekte; rekabeti acımasızlaştırmaktadır. Ek ödemenin toplam gelirlerin büyük bir kısmını oluşturması, tümüyle sayısal ölçütler üzerinden hesaplanan puanları, olması gerekenden daha önemli kılmaktadır. Bu da maalesef “volüm artışı” denilen endikasyonların genişletilmesi ve sanal işlemler gibi ciddi sorunlara yol açmaktadır.
Mevcut puanlama sisteminde bazı alt birimler zaten kolayca tavan puana ulaşabilmekte ve daha fazla çalışma yapmalarına gerek kalmamaktadır. Bu performans sisteminin ruhuna ters bir durumdur. Sadece bununla kalsa iyi, aynı zamanda sorun hastalara da yansımakta, randevular geciktirilmekte, hizmet üretmek için çaba sarf edilmemektedir. Oysa diğer bazı birimler, ne yaparlarsa yapsınlar bir türlü makul ölçüde puan üretememektedirler. Bu da bir süre sonra “nasıl olsa olacağı yok, bırakalım yakasını gitsin” türünden bir yılgınlık doğurarak aynı sonuca götürmektedir.
Geçerli olan puanlama listesine göre; daha fazla ek ödeme alabilmek için hizmetin sayısal olarak artırılması gerekmektedir. Bu da hizmetin niteliğinin göz ardı edilmesine ve niceliğin öne çıkarılmasına neden olmaktadır. Özellikle B1 ve B2 puanlarına esas olan sağlık hizmetlerinin kalite indikatörleri belirlenmediği için ve kalite odaklı ölçütlerin uygulanmasındaki güçlükler nedeniyle sağlık hizmetlerinin nitelik ve kalitesinde geriye gidiş yaşanabilmektedir.
Örneğin Sağlık Bakanlığı kendi hastanelerinde yan dal uzmanlarının poliklinik sayılarının, ana dal uzmanlarına göre çok daha az olması nedeniyle giderek, yan dal poliklinik puanlarını yükseltmiştir. Oysa, üniversite hastanelerinde hastalar daha ziyade yan dal polikliniklerine başvurduğu için, ana dal uzmanları aleyhine bir uçurum oluşmaktadır.
Üniversite hastanelerine başvuran hastaların “diğer sağlık kurumlarınca üstlenilmeyen, riskli, yaşlı, komorbiditesi olan, tanı konulamamış, tedavi edilememiş hastalardan oluştuğu” göz ardı edilerek yapılan ve maliyetleri karşılamayan SGK geriödemeleri ile üniversite hastanelerinde ek ödeme ağırlıklı gelir üzerinden öğretim üyelerimizi ve personelimizi memnun etmek ve bunu sürdürülebilir tutmak mümkün değildir. Üniversite hastanelerinde son yıllarda asistan sayılarının çok ciddi boyutlarda azalması, eksilen asistan kadrolarının yerinin uzman kadrolarıyla da doldurulamaması, öğretim üyelerimizin memnuniyetsizliğine ve ek ödemenin kaynağını oluşturan döner sermaye gelirlerinin azalmasına neden olmaktadır.
Performansa göre ücretlendirme, hakkaniyete uygun; verimliliği ve etkinliği artırmak için mutlaka gerekli olan bir yöntemdir. Ancak mevcut uygulamadaki sorunlar çözülmediği takdirde, tam aksine etkinlik ve verimliliğe zarar vermekte; ciddi haksızlıklara yol açmakta ve hastalarımızı da mağdur etmektedir.
Bu ve benzeri sorunlar göz önüne alınarak, puanlama listelerinin ve kalite indikatörlerinin üniversite hastanelerinin koşullarına göre, tüm branşlardan uzmanlık derneklerince belirlenen yetkin temsilcilerin katkı ve katılımıyla YÖK tarafından ivedilikle belirlenmesi gerekmektedir. SGK’nın üniversite hastaneleri için ücretlendirme politikası iyileştirilmeli ve hizmet hastanelerine göre asgari %30’luk bir pozitif fark oluşturulmalıdır. Tümüyle doğru bulup, desteklediğim kamuda çalışan hekimlerin muayenehane açma haklarının elinden alındığı bugünlerde, hekimlerin ve hekim öğretim üyelerinin maaşlarının, meslek onurlarına yakışır şekilde ve ek ödemeye oranlandığında asgari 0,6-0,7 düzeyine yükseltilmesi için gereken yapılmalıdır. Bunun yanında üniversite hastanelerindeki uygulamalı eğitimin giderlerini finanse etmek üzere, tıp fakülteleri hastaneleri için üniversite özel bütçelerine yeterli kaynak aktarılmalıdır. Asistan ve uzman kadrolarımıza ihtiyaçları karşılayacak ölçüde hekim atanması için Sağlık Bakanlığı ile mutabakat sağlanmalıdır.
[email protected]
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ)
Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi Başhekimi
ve KTÜ Hasta Hakları Araştırma ve
Uygulama Merkezi Müdürü