ORTAK DEĞERLERİNİ VE STANDARTLARINI YİTİREREK
KUTUPLAŞAN TOPLUM İLERİYE GİDEMEZ
Son Yıllarda Kutuplaşma Artıyor
Maalesef son yıllarda, toplumumuzda standart olmayan marjinal uygulamaların arttığına ve bunun da toplumu kutuplaştırdığına tanık olmaktayız.
Toplum konsensustan, diyalogdan ve ortak değerlerden uzaklaşıyor. Bu, hiç de olumlu bir gelişme değildir.
Umutlandığımız Dönemler Olmuştu
Bildiğimiz gibi, benzer kutuplaşma 12 Eylül 1980 öncesi oluşmuştu. Sağ ve sol taraflar, birbiriyle konuşamaz haldeydi. İki taraf, birbirini boğazlar hale gelmişti. Sonuç malum.
Sonraki dönemlerde, iki taraf birbiriyle diyalog kurabilir hale geldi. Hatta CHP ile MHP, aynı koalisyon içinde bile yer aldılar. Marjinalde yer alan insanlar daha kabul edilebilir sınırlara geldiler ve toplumda kutuplaşma eğilimleri azaldı, ortak noktaların arttığına, aynı olayların birbirine yakın şekilde yorumlandığına tanık olduk.
Bu gelişmeler, bizi umutlandırdı.
Ancak son yıllarda, tehlikeli şekilde toplumda marjinalleşme ve kutuplaşma eğilimlerini görmekteyiz.
STANDARTLARIN KAYBINA SPORDAN BİR ÖRNEK
Fenerbahçe futbolcusu Meireles’ e tükürme konusunda verilen ceza ve bu cezaya karşı tepkiler, toplumun standart kaybına tipik bir örnektir.
Olay, televizyonlarda 70 milyonun, hatta tüm dünyanın gözü önünde cereyan ediyor. Açıkça görülüyor ki, bir tükürme eylemi yok. Ama PFDK, futbolcuya tükürmekten uzun bir ceza veriyor. Tahkim Kurulu ise, tükürük olmadığını saptıyor ve cezayı kaldırıyor.
Milyonlarca insanın gözü önünde olan bir olay hakkında iki ayrı tavır olabilir mi? Olmaması gerekir. Tükürme vardır ya da yoktur. Çünkü bu fiziki bir eylemdir. Yorum ile karar verilemez.
Ancak, bu konuda neredeyse toto oynanacak. Karşı kulüpler açıklama yapıyorlar. Amigo yazarlar taraf oluyorlar. Aslında kimse, fiziki olarak tükürük eyleminin var olup olmadığını tartışmıyor. Herkes, kafasındaki art niyeti ortaya koyuyor.
Toplum, ya da toplumu yönlendiren birileri, hatta görevli resmi kurullar bile objektifliğini, dürüstlüğünü ve standartlarını yitirmiş durumdadır. Marjinalleşme ileri boyutlardadır.
Bu, tehlikeli bir gelişmedir.
SAĞLIKTA DİYALOGSUZLUK VE STANDART KAYBI
Son dönemde sağlıkta yapılan işlere bakalım.
Bir tarafta bir Sağlık Bakanı var. Tüm uygulamaları o yapıyor. Uygulamalarının çoğunu da, dayatma ile yapıyor. Meslek kuruluşlarıyla hiç diyalog kurmuyor. Önerileri dinlemiyor. Anayasa Mahkemesi ve Danıştay gibi yargı kararlarını dinlemiyor. Maalesef, her konuda yalnızca kendi kafasında var olan çözümleri, zorla da olsa uygulamaya koyuyor. Torba yasa vb. gibi, çok da demokratik olmayan yolları kullanıyor.
Sağlıkta anormal ve köklü değişimler yapılıyor, ama çoğu kesim gelişmelerin nereye doğru ilerlediğini bilmiyor. Çünkü konular tartışılmıyor, üstten dayatılıyor.
Gelinen durumda da, yalnızca kamu sağlık giderleri 5-6 milyarlardan 70 milyar TL’lere dayanmış durumdadır. Aynı Bakan döneminde. Tüm bu uygulamalar da, bir başarı hikayesi olarak sunuluyor.
Sayın Sağlık Bakanı’nın, bir tartışma programına çıktığını gördünüz mü? Genellikle kurgulanmış şekilde, soru-cevap programlarına çıkıyor. Farklı görüşte birileri ile bir tartışma programına çıkmıyor.
Böyle olunca da, yapılan yanlışlar ortaya çıkamıyor.
SİYASETTEN STANDART KAYBINA ÖRNEKLER
Benzer durumlar, siyasette de gözleniyor.
Örneğin son ODTÜ olayları. Başbakan, öğrencilerin molotof kokteyli, demir mermi gibi şiddet içeren cisimler kullandıklarını belirtiyor. Başbakan’ı dinlerseniz, tamamıyla haklı görünüyor.
Öğrenciler ise, ne Molotof kokteyli, ne de demir bilyelerin olmadığını, tamamıyla masum bir protesto olduğunu belirtiyorlar.
Toplum kime inanacak? Ortada birbirinden oldukça uzak, iki marjinal anlatım söz konusu.
Bu toplumun asgari müşterekleri ve standartları olmayacak mı?
Daha birkaç yıl önce, ülkenin Genelkurmay Başkanı olan ve kahraman gözüyle bakılan bir kişi, şu anda terörist suçlamasıyla cezaevindedir. Bu durum size garip gelmiyor mu? Bir toplum bu kadar uçlara savrulabilir mi?
Soner Yalçın gibi bir gazetecinin 2 yıl cezaevinde tutulmasının haklı ne gibi bir gerekçesi olabilir? Böyle bir adamdan, topluma ne gibi zarar gelebilir ki içeride tutuluyor? Bu durum size garip gelmiyor mu?
ETKİ TEPKİYİ DOĞURUR
Bir toplumda uygulamalar ne kadar marjinal biçimde olursa, bunlara tepkiler de benzer şekilde marjinal ve şiddetli olacaktır.
Bir ülkede hainin de, kahramanın da standart bir tanımı vardır. Bir kişi, toplumun geneli için hain ya da kahramandır. Batı ülkelerinde toplumun bir genel anlayışı, konsensusu ve standartları vardır ve bu durum toplumun çok büyük çoğunluğu için geçerlidir. Almanya, İngiltere, ABD’ de durum böyledir.
Bir kişi, toplumun bir kısmına göre hain, yine önemli bir kısmına göre de kahraman olamaz.
Ama, bizde maalesef algılama şu anda aynen böyledir. Şu anda içeride tutulanlar, toplumun önemli bir kısmı tarafından kahraman olarak algılanıyorlar. Bir kesimi de onları suçlu ve hain olarak görmekteler.
Bu işte bir yanlışlık olduğu açıkça ortadadır.
BUNLARIN MEDENİ DİYALOGSUZLUK VE KONUŞAMAMAK
Tüm bunların nedeni, diyalogsuzluk ve birbiriyle konuşamamaktır.
Halbuki taraflar birbirlerinin yüzüne bakarak konuşmayı ve diyalog kurmayı becerebilseler, bu şekilde dayatmacı, karşı tarafı yok eden ve şiddetle kendini savunma psikolojisine sürükleyen marjinal tavırlar olmayacaktır.
Sporda durum böyledir. Taraflar, günlük ve sadece kendi çıkarlarını düşünmeyecekler. “Şimdi fırsatı yakaladık, karşı tarafı yok edelim” şeklinde davranmayacaklar. Bir gün, aynı duruma kendilerinin de düşebileceğini hesaplayacaklar. Bu nedenle de adaletli ve objektif davranacaklar.
Sağlıkta da, önemli şekilde diyalog ihtiyacı vardır. Sağlık Bakanı, hekim örgütlerini dinlemek ve onlarla diyalog kurmak zorundadır. Farklı görüşleri dinlemek zorundadır. Konsensus oluşturmak için çaba göstermek zorundadır. Yoksa bir gün, birileri “Heba olan ve Türkiye’ ye büyük kayba neden olan şu domuz gribi aşılarının hesabını ver bakalım” Ya da, “Sağlık giderlerini 10 kattan fazla artırarak, Türkiye’ yi yanlış kayıplara sürükledin. Şunun hesabını ver bakalım” diyebilir. Derlerse de hiç şaşırtıcı olmaz. Çünkü daha önce çok örnek var bunlara benzer.
Ya da, siyasetteki bugün hain gibi görülenler, gün gelir iktidar olabilirler. Ya da benzerleri iktidar olabilirler. O dönem de onlar kahraman, onları hapse atanlar hain gibi algılanabilirler.
Bu topraklardaki 1000 yıllık Türk tarihi, bunun sayısız örnekleriyle doludur.
HEDEFİMİZ ÖNCELİKLE BİRLİK NOKTALARINI
ÖNE ÇIKARMAK OLMALIDIR
Toplumu ayrıştırmak ve ötekileştirmek kolaydır. Önemli olan, birlik noktalarını öne çıkarmaktır.
Bunun için de, öncelikle asgari müşterekleri öne çıkarmak ve bunlara muhalifler dahil, tüm kesimlerin katılımını ve desteğini sağlamak gerekiyor.
Zor olan yol budur. Ancak, toplum böyle birleştirilir. Standartlar da böyle oluşur. Toplumun çoğunluk kesimi, aynı olaya birbirine benzer tepkiler verebilmelidir. Muhalif olanlar dahil.
Bunu sağlamak da öncelikle yöneticilere düşmektedir. Halen görevde olanlar, kamu görevi sürdürenler, parti yöneticileri, hükümet yöneticileri, kitle örgütleri yöneticileri, yazar-çizerler ve karar oluşturan tüm kesimler.
Standart anlayışları yaygınlaştırmak zorundayız. Ayrıştırma değil, birleştirme yönünde.
Bunun için de, birbirimizi dinlemek, birbirimize tahammül etmek zorundayız.
Unutmayalım ki, güçlü olmak, haklı olmak anlamına gelmez.
Asıl güçlü olan, haklı olandır. Ayrıca güç de değişkendir. Bugün sizdedir, yarın başkalarında.
Bu nedenle de, karşı taraflara ne kadar dostane, diyaloglu ve anlayışlı davranırsanız, karşılığı da aynen öyle olacaktır.
Bu durumdan da yalnızca sizler değil, öncelikle toplum kazançlı çıkacaktır.
Dr. Paşa Göktaş
02.01.2013
e-mail: [email protected]