Bu hafta ulusal basında; “İşte Sosyal Devlet budur, İşte Hukuk Devleti Budur” denecek bir hukuk kararı yer aldı. Bu ülkenin vatandaşı olmaktan bir kere daha gurur duyalım… Bu karar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde de aynen böyle çıkabilirdi...
4 Şubat 2009 günü Sakarya’nın Karasu ilçesinde yaşayan Saynur Kandemir doğum yapmak için kız kardeşinin sağlık karnesi ile Karasu Devlet Hastanesi’ne başvurdu.
Kişi neden bir başkasının karnesi ile sağlık kuruluşuna başvuruyor ???
Çünkü ekonomik açıdan sıkıntılı, ailevi açıdan sıkıntılı, cebinde parası yok…
Ama bir insan dünyaya getirmenin sorumluluğunu taşıyor…
Anne olarak doğacak yavrusunu tehlikeye atmamak için kendini riske atıyor ve başkasının sağlık güvencesi ile doğumu gerçekleştiriyor…
İşte bundan sonrası kamu otoritesi, vatandaşlar ve sağlık sunucuları açısından önemli sonuçlar içeriyor…
Kişi ve karne sahipleri hakkında , ‘iştirak halinde kamu kurum ve kuruluşlarını zarar uğratmak ve dolandırıcılık’ iddiasıyla dava açılıyor…
Kişi devletini kaç lira için dolandırmış ??? 400 TL
Niçin dolandırmış ???
Temel hak olan sağlığa ulaşmak için gereken 400 TL cebinde olmadığı için…
Sonuç beraat…
Karar ise hayli ilginç..
Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesi; “Devletin görevini yerine getirmediği ve yaşama hakkını koruyacak kadar sağlık güvencesi sağlamadığı için suç işlenmiştir” hükmüne varıyor….
Ve mahkeme diyor ki;
“Sanık, sosyal bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin, kendisine asgari yaşama şartlarını sağlayacak bir gelir temin edememesi ve en azından yaşama hakkını koruyacak kadar sağlık güvencesi sağlamaması karşısında zorunlu olarak söz konusu suçu işlemiştir. Devletin anayasa ile üzerine yüklenen görevleri yerine getirmemesi ve sanığın da suçu bu nedenle işlemek zorunda kalması karşısında, sanığın işlediği eylemin haksızlık içeriğinin azlığı dikkate alınarak sanığa ceza verilmesine yer olmadığı kararını vermek gerekmektedir.”
İşte ders alınacak hukuk kararı….
Bu kararın oluşmasındaki en önemli unsur:
Mağdurun olan vatandaşın “sağlığa erişiminin engellenmiş” olmasıdır.
Bakın Anayasa’nın 56.maddesi ne göre Devletin sorumlulukları;
“Sağlık kuruluşlarını tek elden planlamak
Kamu ve Özel Sağlık Kurumlarından yararlanmak
İşleyişi denetlemektir. “
Mahkeme kararı doğrultusunda düşünürsek;
Hasta katılım payları uygulaması tekrar gözden geçirilmelidir.
Kamu ve Özel Sağlık Sunucularında alınan hasta katılım payları eşit olmalıdır.
Kamu ve Özel kurumlar eşit koşullarda hizmet sunmalıdır.
Enerji piyasasında olduğu gibi Sağlık Sunucularının ruhsatlandırma, fiyatlandırma ve denetlemelerinden sorumlu bir Sağlık Sunucuları Üst Kurulu olmalıdır.
Kamu ve Özel Sağlık Sunucuları arasındaki mevcut eşitsizlik hali için 4045 sayılı Rekabet Kanunu’na göre de Rekabet Kuruluna başvurabiliriz…
Rekabet Hukuku esaslarına göre “Kanun uygulamasının çatısını oluşturan ve yasaklayıcı hükümler içeren 4, 6 ve 7’nci maddelerin getirdiği düzenlemeler teşebbüslere yöneliktir. Kanunun uygulanmasında kamu teşebbüsleri ya da özel teşebbüsler arasında herhangi bir fark gözetilmemiş, bir başka deyişle kamu teşebbüsleri için bir ayrıcalık getirilmemiştir.”
(Bu yorum Rekabet Kurulu internet sitesinin Rekabeti Hukuku Esaslarından alınmıştır.)
Ayrıca bu karar göstermektedir ki; sağlık sunucularını sınıflarsanız, mağdur olan vatandaşların 5.sınıf hastaneden hizmet almasının sorumlusu kim olacaktır???
Eğer bu vaka yanlışlıkla bir Özel Sağlık Kuruluşu’nda gerçekleşmiş olsa idi, neler olur…
Bahsi geçen olay ilk değildir… Sonuncuda olmayacaktır…
Eğer Özel Sağlık Kuruluşu’nda gerçekleşmiş olsa idi,
Basında yer alacak manşetleri düşünebiliyor musunuz ???
Bir Özel Sağlık Kurumu işleticisi olarak ilk bakışta suçlusunuz…
Çünkü bu işi zaten para için yapıyorsunuz….
Ve hasta, size kesinlikle kendi iradesi ile gelmemiştir…
Ve mutlaka siz Özel Sağlık Sunucusu olarak; hastayı telefon mesajı, ilan vs ile bulmuş ve özel araçlar ile evinden aldırmışsınız düşüncesi ile yargılanmaya başlardınız…
Ve kesinlikle kapatma cezası ve sözleşme feshi cezası alırdınız…
Ve “cürüm işlemek için çete oluşturma” suçu ile yargılanırdınız…
Siz Özel Sağlık İşletmesi sahibisiniz ve niyetiniz belli…..
Ve kesinlikle bu tarzda sağlık hizmetini alan vatandaşın sağlık açısından mağduriyeti de haklı bulunmazdı....
Ve Özel Sağlık Kurumu ile ortak hareket ediyor diye suçlu olurdu….
Çünkü Özel Sağlık Sunucusu olarak sizin yaptığınız işlerde mutlaka kast vardır.
Kast; Hukuk diliyle kişi, işlediği fiilin sonucunu biliyordur, bilinçli işlemiştir ve fiilden sorumludur…
Vatandaşta “cürüm işlemek için çete oluşturma” suçu ile taraf sayılabilir....
Neden mi ????... İşte Sözleşme Hükümleri…..
İlgili SUT ve TUT hükümleri ve hizmet sözleşmesi 3.1.1 doğrultusunda provizyon almak ve kişinin sağlık hakkına müstehak olduğunu sorgulamak zorundasınız..
İşte size kasıt…
Kamu Sağlık Sunucuları da SGK ile Sağlık Bakanlığı arasındaki protokole göre bu işlemi yapmak zorundadır… Ama işleyiş ortada… Onların ki kasıt değil acil vakaya müdahale…
SGK ile yapılan sözleşmenin 3.1.14. maddesine göre “Sağlık hizmet sunucusu, kendilerine hasta gönderilmesine yönelik olarak her ne şekilde olursa olsun, kurumlar, hekimler, diğer sağlık kurum ve kuruluşları ve üçüncü şahıslarla açık veya gizli işbirliği, ilgili mevzuata aykırı yersiz talep oluşturacak reklam ve tanıtım yapamaz, simsar ve benzeri yönlendirici personel bulunduramaz.”
SGK ile yapılan sözleşmenin 5.1.4. maddesine göre “Kurum tarafından sağlık yardımları karşılanmayan kişilere sundukları sağlık hizmetini Kurum tarafından sağlık yardımları karşılanan kişiler üzerinden Kuruma fatura ettiğinin Kurumca tespit edilmesi halinde” sözleşme 6.3.4 maddesine göre tek taraflı fesih edilir.
Bahsi geçen bu maddeler doğrultusunda para için, maddi menfaat için her şeyi yapan kişiler olarak görünebilirsiniz..
Özel Sağlık Sunucuları ve özellikle bağlı bulundukları sivil toplum kuruluşları yöneticileri bu karardan sonra imzaladıkları tek taraflı hükümler içeren hizmet sözleşmesini tekrar gözden geçirmelidir.
Yukarıda bahsettiğimiz hükümler dışında, daha önce de bahsettiğimiz SGK ile yapılan hizmet sözleşmesinin Özel Kurumlar açısından tek taraflılık içeren maddelerini de unutmamak gerekir…
SGK ile yapılan sözleşmenin 3.1.12. maddesine göre “Kurum, sözleşme yapılırken istenen belgeler ve aranan koşullarda her zaman değişiklik yapma hakkına sahiptir.” Aynı madde devamında diyor ki ” Kurum ücret tarifesinde her zaman zeyilname gerektirmeden değişiklik yapma hakkına sahiptir.” Hizmet fiyatı değiştiğinde kabul ettiğinize dair onayınızı bile istemiyor. Rekabet ve Ticaret Hukuku nerde kaldı ???
SGK ile yapılan sözleşmenin 4.7.maddesine göre “Sağlık hizmeti sunucusu, Kurumun ücret ve koşullarda herhangi bir bildirime gerek olmaksızın tek taraflı olarak değişiklik yapma hakkına sahip olduğunu ve yapılan değişikliklere Kurumca belirlenecek süreler içinde aynen uymayı kabul ve taahhüt eder.”
SGK ile yapılan sözleşmenin 6.7. maddesine göre “Sözleşmesi fesih edilen sağlık hizmeti sunucusu; hiçbir şekilde zarar, ziyan, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunamaz.”
Bu konuyu irdelerken haklı olanlarında haklarını teslim edelim…
Bildiğimiz gibi sözleşme kuralları çerçevesinde SGK Sağlık Merkez Müdürlüklerinde görevli değerli arkadaşlarımızın yetkisi; sözleşme kurallarının yürütülmesini sağlamakla sınırlıdır…
Ve onlar gerçekten çok zor şartlarda çalışıyorlar…
Sözleşme ve SUT kuralları çerçevesinde görevlerini yapmak zorundalar…
Sorun, işlemlerin yürütülmesi sırasındaki bürokratik yaklaşımda değil…
Sorun, uygulamaların belirlenmesi esnasında olan teknokratik yaklaşımda gibi duruyor…
Uygulamaların karar öncesinde teknokratlarca çok yönlü incelenmesi ve karar alırken 360 derecelik bakış açısı ile öngörülmesi gerekiyor…
SGK ile yapılan Hizmet Sözleşmesi içeriği ile ilgili yapılacak ne varsa şimdi zamanıdır!!! Çünkü 2009 yılı sonu geldi. Yeni sözleşme koşulları taraflarca tartışılabilir.
Hep beraber hukukun üstünlüğünü görmek ve bu doğrultu da işlem yapmak zorundayız…
Tüm paydaşlar olarak başarılı uygulamaları olan Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde son zamanlarda alınan kararları tekrar gözden geçirelim…
Kamu ve Özel Sağlık Sunucularının eşitliğinin sağlanması için Rekabet Kurulu başta olmak üzere hukuki platformlarda çalışma yapılmalıdır.
Enerji piyasasında olduğu gibi Sağlık Sunucularının ruhsatlandırma, fiyatlandırma ve denetlemelerinden sorumlu bir Sağlık Sunucuları Üst Kurulu olmalıdır.
Kendimiz için değil, hastalarımız için…
Ne güzel diyor Yahya Kemal
“En şevkli yerinde bestenin;
Bir tel kopar, ahenk ebediyen kaybolur…”
Dr. Feza Şen
Sağlık Yönetim MBA
Bursa Sağlık Kuruluşları Derneği Genel Sekreteri
Sağlık İşletmecisi
0 532 2778827-- [email protected]