Sağlık Sisteminin Ana Doğrultusu Ne Olmalı? Ülkemizde son dönemdeki uygulamalar, birtakım temel soruların sıklıkla sorulmasını gerektirmektedir. Çünkü öylesine uygulamalarla karşı karşıya kalmaktayız ki, temel doğruların oldukça uzağına savrulma riski de taşımaktayız.
Hızlı dönüşümlerin olduğu dönemlerde, sapmaları önlemek amacıyla, birtakım soruları sormak ve içten, dürüstçe tartışmalarla irdelemek gerekmektedir. Bu yapılmadığı dönemlerde, toz-duman içinde tepeden inme birtakım kararlar alınmakta ve zorlamalarla uygulanmaya çalışılmaktadır. Bu şekilde, yapay uygulamaların başarı şansı bulunmamakla birlikte, ülkenin gereksiz zaman, para ve emek kaybı ortaya çıkmaktadır.
Şu dönemde, maalesef sağlık alanında bu tür uygulamalar sıklıkla gözlenmektedir.
Bunlardan birisi de, desteklenen kuruluş tipleriyle ilişkilidir.
Şu soruyu sormak durumundayız :
Ülkemizde ayaktan hizmet sunan tanı ve tedavi kuruluşları (muayenehane, poliklinik, dal merkezi, laboratuvar, tıp merkezi) mi desteklenmeli, yoksa yataklı tanı ve tedavi hizmeti sunan hastane tarzı işletmeler mi desteklenmelidir?
Diğer Ülkelerde Durum
Doğrusu, bu kuruluşlar arasında bir denge kurulmasıdır. Ülkenin gereksinimi neyse, o oranda bir denge kurulmalıdır. Ancak, ortaya konulacak politikaların da bir mantığı ve haklı nedenleri olmak durumundadır.
Dünyada son dönemlerde, hastaların olabildiğince yatırılmadan, ayaktan izlenmesine çalışılmaktadır. Bunun de nedeni, yataklı tedavi kuruluşlarında sunulan hizmetin oldukça pahalı olmasıdır. Bu durum da doğaldır. Çünkü hastanelerde tüm görevlilerden, 24 saat boyunca bir vardiya döndürülmesi gerekmektedir. Mesai dışı vardiyaların oldukça pahalı olması, 24 saat hizmet sunmak zorunda bulunan kuruluşların, maliyetini de oldukça yükseltmektedir. Böyle olunca da, çoğu ülke ayaktan hizmetleri desteklemekte ve maliyetleri düşürmeye çalışmaktadır.
Ayaktan Tedavi Kuruluşlarının Avantajları
Muayenehane, poliklinik, laboratuvar, dal merkezi, tıp merkezi gibi kuruluşların oluşturulması için, büyük bir yatırım gerekmez. Gerek bina ve mekan olarak, gerek donanım olarak, gerekse de işletme personeli ve diğer giderler yönünden, bu kuruluşları organize etmek, hastanelerle kıyaslanamayacak oranda ekonomiktir.
Bu kuruluşlardan çok sayıda oluşturabilir ve halka en yakın konumlara yerleştirebilirsiniz. Hizmet yakınlaşır.
Çok sayıda kuruluş, bol sayıda seçenek yaratır. Hizmet yaygınlaşır.
Yaygınlaşan hizmet, hekime ve sağlığa erişimi de kolaylaştırır. Sıra, kuyruk, trafik problemi, yol masrafları gibi birçok zorluk ortadan kalkar.
Koruyucu hekimlik yaygınlaşır
Daha erken tanı olanağı ortaya çıkar.
Bir hastayı böyle bir sistemden geçirmek 30 birim ise, aynı hastayı bir hastane biriminden geçirmek en az 100 birim maliyet demektir.
Yataklı Tedavi Kurumları
Hastane tarzı işletmelerin, öncelikle uygun arsa ve bina sorunu vardır. Donanımları pahalıdır. 24 saat hizmet nedeniyle, işletmecilik güç ve pahalıdır. Bu nedenle, çok sayıda yerde hastane yapılamaz. Az sayıda yapılınca da, hizmete erişim zorlaşmaktadır.
O Halde Ne Yapmalıdır ?
Hastaların, genelde %80’den fazlası poliklinik hastalarıdır. Bu demektir ki, hastaların çok büyük çoğunluğu, ayaktan tanı ve tedavi kuruluşlarında bakılarak, sorunları çözülebilir. Maliyetleri de düşük olacaktır.
Eğer siz, birim maliyeti 30’a çözülecek bir hastayı, doğası gereği, birim maliyeti 100’den aşağıya çözemeyecek bir kuruluşa yönlendirirseniz, hata yapıyorsunuz demektir. Karşınıza çıkacak faturanın daha yüksek olacağı da kuşkusuzdur.
Bu nedenle, hizmeti ayaktan tanı ve tedavi kuruluşlarına kaydırmak ve bu kuruluşları desteklemek çok daha akıllıcadır. Bu durumdan SGK’nın bir kaybı olmayacak, aksine kazancı olacaktır.
Türkiye’de Anlaşılmaz Şeyler Oluyor
Bu ülkede yıllar boyu sevk zinciri konuşuldu. Sağlık ocaklarının ve 1. basamak sağlık kuruluşlarının yaygınlaştırılması konuşuldu. Muayenehaneler, poliklinikler, dal ve tıp merkezleri ve laboratuvarlar da 1. ve 2. basamak sağlık kuruluşları durumundadır.
Bu tür kuruluşların desteklenmesi ve hizmetin ağırlıklı olarak daha ekonomik ve akılcı olan böyle bir sistemden geçirilmesi gerekirken, tam tersine, bu kuruluşları sistem dışına iten ve tasfiye edecek kararlar alınıyor.
SGK’nın hastanelerle sözleşme yaparak, muayenehane, poliklinik ve laboratuvarlarla sözleşme yapmaması, kendi bindiği dalı kesmesi ve pahalı hizmete talip olması anlamına gelmektedir. Ayrıca, Sağlık Bakanlığı’nın ayaktan tanı ve tedavi kuruluşlarıyla ilgili yaptığı son düzenlemeler, bu kuruluşları tasfiye ederek, zincir hastaneleri destekleme anlamına gelmektedir.
Bir ülke, nasıl olur da bu derecede temel doğrulardan sapabilir ? Demek ki olabiliyor.
Ülke, kendi kaynaklarını yanlış kullanmaya yönlendiriliyor. SGK’ya prim ödeyen milyonlarca kişinin, bu primlerini SGK’nın yanlış kullanma hakkı var mıdır ?
Düzenlemeler Dış Baskılarla mı Oluyor ?
Uzmanların çoğunluğu, bu düzenlemelerin ardında, sağlık alanında zincir hastaneler oluşturmak amacıyla Türkiye’de ortaklıklar kuran bazı kesimlerin olduğunu ileri sürmektedirler. Yönetici kurumların da, onların yolunu açmak için ve yeni oluşan bu hastane zincirlerini desteklemek, sistemi onları besleyecek hale getirmek için düzenlemeler yaptıkları söylenmektedir.
Bazı kesimleri ve kurumları desteklemek uğruna, Türkiye’nin temel doğrularını, çıkarlarını ve sistemini rayından saptırmak ne ölçüde haklıdır? Tüm yöneticiler bu durumu yeniden düşünmek ve değerlendirmek durumundadır.
Yanlış uygulamaların ömrünün uzun olmayacağı kuşkusuzdur. Ancak Türkiye’nin artık, mehter yürüyüşü niteliğinde “Bir adım ileri, iki adım geri” tarzında politikalardan, özgürce tartışmalarla, konsensus ve uzlaşmayla ortaya konulacak akılcı ve kalıcı politikalara geçmesi gerektiği ortadadır.
Türkiye’ye layık olan da budur. Lütfen doğru ve kolay olanı yapalım, başlarımızı beton duvarlara vurup durmayalım.
Doç. Dr. Paşa GÖKTAŞ
TıpLab