Dünyada biyoteknolojik ilaçların D kullanım oranı yüzde 20'lere ulaştı ve bu oran artmaya devam ediyor. Ülkemizde ise Kasım 2018 itibarıyla son 12 ayda biyoteknolojik ilaçlar 5,3 milyar TL ile reçeteli ilaç pazarı içerisinde yüzde 17'lik bir payı oluşturuyor.
Türkiye ilaç endüstrisinin hedeflediği atılımı yapabilmesi, küresel çapta etkiye sahip olabilmesi için Ar-Ge'nin ve bu kapsamda özellikle biyoteknolojinin kilit rolde olduğunun farkındayız. Bu nedenle, İEİS olarak biyoteknolojiyi stratejik önceliklerimizden birisi olarak belirledik ve 2016 yılının sonunda Türkiye Biyoteknolojik İlaç Platformunu kurduk.
Platform, biyoteknoloji alanında ülkemizde geliştirme ya da üretim faaliyeti olan veya bu faaliyetleri planlayan 23 kuruluştan oluşuyor. Firmalarımız ise, Ar-Ge ve özellikle biyoteknoloji alanında yatırımlarına ve çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor. Endüstride bugün 31 akredite Ar-Ge merkezi bulunuyor. 2010-2018 yılları arasında ilaç Ar-Ge harcamaları yüzde 241 artışla 314 milyon TL'ye ulaştı.
Hali hazırda Türkiye'de bulunan ruhsatlı biyobenzer 7 markanın tüm formlarından oluşan 22 adet ilacın üretimi ülkemizde yapılıyor. Bu 7 adet ilaçtan ikisi hücre geliştirmeden, üçü ise biyolojik etkin madde ediniminden itibaren ülkemizde üretiliyor. İki tanesinin ise sadece dolumu burada yapılıyor.
Bu alanda gelecek 5 yılda önemli çıktılar bekliyoruz. 2018-2024 yılları arası dönemde 2 adet referans biyoteknolojik, 39 adet biyobenzer, bir adet biyoüstün ilacın ülkemizde üretiminin gerçekleştirilmesi için hazırlıklar yürütülüyor.
Daha etkin desteğe ihtiyaç var
Halen Türkiye ilaç pazarındaki ithal ürünlerin yüzde 32'sini biyoteknolojik ilaçlar oluşturuyor. Pazarda bulunan biyoteknolojik ürünlerin tamamına yakını ithal. İthalatına bağımlı olduğumuz bu önemli ürünlerin ülkemizde geliştirilmesi ve üretilmesi sadece hastaların bu ilaçlara erişimini artırmayacak aynı zamanda dış ticaret açığını azaltarak ülke ekonomisine kayda değer bir katkı sağlayacak.
Kamu otoritelerimiz bugüne kadar, bu alanda önemli adımlar attı. Geçtiğimiz yıllarda Ar-Ge mevzuatında yapılan iyileştirmeler önemliydi. Ancak, rakiplerimizle rekabet edebilmek için kamu otoritelerimizin yatırımlarımıza daha etkin destek sağlamasına ihtiyaç duyuyoruz.
Bu ürünleri destekleyecek bir mevzuat iklimine ihtiyacımız var. Mevzuat oluşturulurken FDA ile EMA mevzuatlarını dikkate alarak düzenleme yapmak yerine kendimize özgü bir mevzuat oluşturulması önem taşıyor. Daha fazla zaman kaybetmeden son 9 senedir uygulamada olan mali disiplin odaklı politikalardan vazgeçilerek, sürdürülebilir ve dengeli fiyat politikalarına geçilmesi gerekiyor.