Bilim özerk ortamlarda gelişebilir
Medicana International Ankara Hastanesi Medikal Direktörü Prof. Dr. H. Barış DİREN değerlendirmelerini şöyle dile getiriyor:
Hekim yöneticinin görev tanımı şunları içermelidir:
1) Hastane tıbbi kadrolarının seçimi ve yönetiminde yetkili olmalıdır.
2) Hastane tıbbi donanım ve sarf malzemelerinin seçimi ve alım süreçlerinin yönetiminde yetkili olmalıdır.
3) Hastanenin yapacağı kurumsal anlaşmalarda yetkili olmalıdır.
4) Kamu ve özel tüm tıbbi kurumlarla ilişkilerde yetkili olmalıdır.
5) Tanıtım ve pazarlama faaliyetlerinde yetkili olmalıdır.
6) Hastanede görevli tüm çalışanların özlük haklarının belirlenmesinde, terfi ve atamalarında yetkili olmalıdır.
Tıbbi uygulamalarda hekim görüşünün egemen olmaması durumunda: ciddi etik ve bilimsel uygulama yanlışları yapılması kaçınılmazdır. Sağlık hizmetinin sunum sürecinde hekim kar-zarar kaygısı içinde hareket ederse görevini yerine getirme konusunda kısıtlanabilir ki bu durum ya kalıcı sağlık sorunlarına ya da yaşam kaybına kadar giden uygulama hatalarına neden olabilir. Sağlık hizmetinin sunumunda kontrolünüz dışına çıkan uygulama eksikleri ya da çaresizlikten kaynaklanacak yanlış uygulamalar, telafisi mümkün olmayan ya da çok daha pahalıya mal olan telafi yöntemlerine başvurulmasına yol açmaktadır.
Örneğin; ucuz diye uluslar arası standartları karşılamayan bir tıbbi malzeme kullanımının yol açacağı komplikasyonları gidermenin maliyeti her zaman daha yüksektir. Bu bakış açısı ile yetersiz demirbaş donanımından tutun, kadrolaşmada uygunsuz seçime kadar çok geniş bir yelpazede kurumun performansı olumsuz yönde etkilenecektir.Kamu ve özel hastanelerde önemli konularda ve tıbbi süreçleri doğrudan ya da dolaylı etkileyen satın almalarda hekimlere danışan kurumlar olduğu gibi danıştığı halde hekim önerisini dikkate almayan ya da hiç danışmayan kurumlar da vardır. Tıbbi süreçleri etkileyen taşeron hizmetlerinde de hekimlerin görüşüne başvurulmakta ancak kamu kurumlarındaki ihale kanunları nedeniyle uygun tedarikçinin seçimi her zaman sağlanamamaktadır. Aynı durum özel hizmet kurumlarında da ekonomik nedenlerle karşımıza çıkabilmektedir. Tıbbi süreçleri doğrudan etkileyen demirbaş ve sarf malzemesi alımları yanında, bu süreçlerle ilgili taşeron hizmet alımlarında hekim görüşü hatta onayı alınması büyük önem arz etmektedir. Aksi halde uygulamadan birinci dereceden sorumlu kişi olan hekimlerin süreç sorumluluklarını üstlenmesi beklenemeyecektir. Kişisel olarak kamu hastaneleri birliği yapılanmasının ulusal sağlık hizmetlerinin sunumuna nasıl bir yarar sağlayacağını anlayabilmiş değilim. Eğer arzu edilen; yapısal özellikleri farklı hizmet kurumlarını bir çatı altında toplamak ise bunun yolu yasal düzenlemelerdir. Yok eğer arzu edilen sağlık hizmet kurumlarının yönetsel işlevlerinde yasa koyucunun yetkilerini devretmek ise bunun için birlik oluşturma yerine kurumsal özerkliklerin sağlanması daha etkin ve kısa yoldur. Eğer amaç şehir merkezleri içine sıkışarak yeniden yapılanması mümkün olmayan ancak yüksek rant değerlerine sahip binaları ekonomiye kazandırmak ise bu kadar kapsamlı kökten değişimlere gerek kalmadan da yapılabilir. Benim anladığım kadarı ile bu yasal düzenlemenin en temel hedefi; sağlık hizmetlerinin yerel yönetime devredilerek, yerel ihtiyaçlar yönünde şekillenmesi, kadrolanması ve yapılanmasını sağlayarak ulusal bütçe içindeki payların hükümet sorumluluğundan çıkarılarak yerel yönetime devridir. Bu sayede pahalıya mal olan sağlık hizmet sunumundan hükümetler yerine yerel yöneticiler sorumlu olacaktır. Sanırım bu uygulama içinde sağlık hizmet bedelleri de yerel yönetimlerce belirlenecektir. Bu durumda kişi başına gelirin daha yüksek olduğu bölgelerde sağlık hizmetleri daha yüksek fiyata, aksi olan bölgelerde de daha düşük fiyatlara mı ücretlendirilecektir? Bunun sonunda ulaşacağımız nokta “ne kadar gelir o kadar hizmet” felsefesi ile acaba ulusal hizmet standartlarımızda ciddi farklılıklar doğurmayacak mıdır? Kamu hastaneleri birliklerinin özel hastaneler ile ilişkileri nasıl olacaktır? Bu konularda bilgi eksiklerimiz vardır ve üzerinde tartışılması gerekmektedir. Beni bu yasal düzenlemede en çok endişeye sevk eden bir diğer konu da bu birliklerin yönetiminde hekim bulunmamasıdır. Sadece bu cümleden hareketle bile bu yasal düzenlemenin hedefleri hakkında endişe duymamak mümkün müdür? Üniversite hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na bağlanması konusunda yasa koyucunun resmi bir politikası var mıdır bilgi sahibi değilim. Ama son yıllardaki uygulamalardan Sağlık Bakanlığı’nın bu konuda son derece arzulu olduğu izlenimi doğmaktadır. Böyle bir uygulamanın olması yanlış da olmayabilir. Önemli olan eğitim faaliyetlerinin nasıl hayata geçirileceğidir. Bilim, özerk ortamlarda gelişebilir. Yasa koyucunun yürütme yetkilerini devretmek amacıyla hazırladığı kamu hastaneleri birlikleri gibi yasal düzenlemeler söz konusu iken üniversite eğitim kurumlarının yönetimine talip olması çelişkili bir uygulama olur. Eğer böyle bir uygulamaya gidilecekse eğitim ve öğretim işlevlerinin bilimsel özerkliğinin sağlanmasına yönelik düzenlemeler de yapılmalıdır. Öğretim üyelerinin böylesi düzenlemeler sonucundaki pozisyonları, yapılacak düzenleme ile ortaya çıkar. Yürürlükteki performans uygulamalarında hekimler olarak dürüstçe değerlendirme yapmamız gerekir. Bu uygulamadan önce hastanelerde hizmet üretmemek için türlü bahane yaratılırken uygulamanın yürürlüğe girmesini takiben bir hizmet yarışı (!) başlamıştır. Poliklinik sayıları, ameliyat sayıları, yatan hasta sayıları neredeyse 10 kat artmıştır. Şimdi hal böyle iken; mevcut durumu ve öncesini nasıl yorumlayacağız? Öncesinde de bir şeyler yanlıştı şu anda da bir şeyler yanlış gibi. Bu konuyla ilgili geçmişteki uygulamaların da iyice tetkik edilmesi gerekiyor, mevcut uygulamaların da bilimsel etik yönünden ciddi bir şekilde denetlenmesi gerekiyor kanısındayım. Sağlık hizmeti pahalı bir hizmettir. Harcama yapmadan yüksek standartlar elde etmeniz mümkün değildir. Bugün için dünyada en mükemmel sistem örneklerini de ele alsak eksikleri ya da uygulama hataları ile ilgili bir çok konuyla karşılaşabiliriz. Ulusal sağlık politikaları ulusal ihtiyaçlara ve özelliklere göre biçimlenir. Bir ülke için iyi olan yapılanma başka bir ülke için uygun olmayabilir.
Ulusal bir sağlık politikası oluşturmak ve bunu burada birkaç cümle ile açıklamak da pek kolay olmasa gerek. Ne var ki; 30 yıllık mesleki tecrübelerim, gözlemlerim, yaşadıklarım çerçevesinde somut olarak çözüm önerilerim şunlar olabilir:
1) Sağlık hizmet sunumunun sadece devlet eliyle finanse edilmesi yeterli olamamaktadır. Hizmet alıcıların da finansal katkısı gerekir.
2) Organizasyonel yapılanmaların tüm basamaklarında hizmet sunucuların doğrudan yetkilendirilmesi gerekir.
3) Özel sektörün yatırımcı olarak teşviki yanında uluslar arası standartlar açısından denetimi önemlidir.
4) Hükümetler yatırım planlamasını gerçekçi ve somut verilere dayandırarak yapmalı ve denetleyici olarak etkin rol üstlenmelidir.
5) Sağlıkta insan gücü eğitimine önem verilmeli ve mutlaka standartları belirlenmelidir. Farklı düzeylerde eğitim alarak aynı ünvan ile hizmet veren personel olamaz.
6) Çağdaş bilimsel uygulamaların dışına çıkan ve uzmanlık gerektirdiği halde ihtiyaçtan hareketle yetkisiz kişilere kısa sureli sözüm ona eğitimler ile sertifika verilerek yaptırılan sağlık hizmeti uygulamalarına derhal son verilmelidir.
7) Hizmet sunumunda performans kriterleri asgari görev standartlarının belirlenmesi ile sağlanmalı, halkın sağlığı verilecek hizmetin niceliği ile kazanılacak ücrete tabi kılınmamalıdır.
8) Sağlık hizmeti sunumunun olmazsa olmazı hekimdir. Hekimlerin, verdikleri hizmetin özelliğine uygun olarak her açıdan mesleki saygınlıkları oluşturulmalı, çağdaş standartlarda hizmet sunacakları ortam ve koşullar sağlanmalıdır.