“Öğretim üyesi olan hekimler söz ve karar hakları açısından, Marmara Üniversitesi örneğinde olduğu gibi, ‘yaşamaya’ başlamış durumdalar. Zamanla kuruma kâr getirecek önerilerin dışında bir konuyu konuş(a)mayan (uzun süredir fakültelerdeki toplantılar -eğitimin gündem bile olamadığı- sadece gelirlerin konuşulduğu içerikte yapılmaktadır), tabiyet ilişkisinin hakim olduğu bir ‘görevli’ konumu geçerli olacaktır. Zaten son KHK’de SB Eğitim Araştırma Hastanelerinde öğretim üyeleri ‘görevli’ konumunda tanımlanmışlardır.”
Dr. Bilaloğlu Sağlık Bakanlığı’na bağlı olarak belirli süreçlerin yönetildiği bu sistemde “kâr” etme kaygısı güdüleceği ve üniversitelerin asıl nosyonu olan eğitimin geri planda kalacağı kaygılarını dile getirirken Prof. Dr. Barış Diren de “eğitim” yönünden konuya yaklaşıyor ve görüşlerini şöyle ifade ediyor:
“Üniversite hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na bağlanması konusunda yasa koyucunun resmi bir politikası var mıdır bilgi sahibi değilim. Ama son yıllardaki uygulamalardan Sağlık Bakanlığı’nın bu konuda son derece arzulu olduğu izlenimi doğmaktadır. Böyle bir uygulamanın olması yanlış da olmayabilir. Önemli olan eğitim faaliyetlerinin nasıl hayata geçirileceğidir. Bilim, özerk ortamlarda gelişebilir. Yasa koyucunun yürütme yetkilerini devretmek amacıyla hazırladığı ‘kamu hastaneleri birlikleri’ gibi yasal düzenlemeler söz konusu iken üniversite eğitim kurumlarının yönetimine talip olması çelişkili bir uygulama olur. Eğer böyle bir uygulamaya gidilecekse eğitim ve öğretim işlevlerinin bilimsel özerkliğinin sağlanmasına yönelik düzenlemeler de yapılmalıdır. Öğretim üyelerinin böylesi düzenlemeler sonucundaki pozisyonları, yapılacak düzenleme ile ortaya çıkar.” Sağlık Bakanlığı bu konuda kararlı adımlarla ilerlerken Doç. Dr. Paşa Göktaş ise konuyla ilgili olarak hükümetin uygulamalarını şöyle eleştiriyor:
“Son dönemde, üniversite hastanelerinin tıkanmaya mahkum edildiği sürecin sorumlusu, Sağlık Bakanlığı’nın ve bizzat Sayın Sağlık Bakanı’nın belirli görüş ve uygulamalardaki inat ve ısrarıdır. Üniversiteler, düz devlet hastaneleri değildirler. Eğitim veren, özellikli işlemleri yapan kurumlardır. Bu nedenle de, özellikli işlemleri konusunda serbest fiyat politikası uygulama hakkına sahip olmalıdırlar. Aynen daha önceleri olduğu gibi. Bir özellikli teste, bir özellikli ameliyata, bir özellikli girişime siz sıradan devlet hastanesi ile bir üniversite hastanesinde aynı fiyatı verirseniz, üniversiteler giderek düzleşir, devlet hastanelerine dönerler. Onları sıradanlaştırma yerine, özelliklerini daha da desteklemek, onların gelişmesini sağlayacaktır. Son dönemde yapılanlar ise, tam tersi yöndedir. Üniversiteler özelliklerini yitirmekteler. Bunun da nedeni, Sağlık Bakanlığı’nın başını çektiği ücretlendirme politikasıdır. Giderek ekonomik çıkmaza giriyorlar ve Sağlık Bakanlığı’na teslim oluyorlar. Bu, Türkiye için oldukça sakıncalı bir gidiştir. Üniversitelerin gelişim süreçleri durma noktasına gelmektedir.”
Hekimleri, hastaneleri ve hastaları karşı karşıya getiren yürürlükteki performans uygulamaları da hekimin sağlık hizmeti sunumundaki karar verici rolünü olumsuz yönden etkileyen unsurlar arasında sayılıyor. Mevcut performans uygulamasının öncelikle hastaların aleyhine işler hale geldiği görüşünün, sağlık profesyonellerince ortak bir düşünce olarak ifade edildiğine tanık oluyoruz. Dr. Eriş Bilaloğlu, “Yürürlükteki performans uygulamalarında sağlık hizmeti sunumunda hastalar ve hekimler açısından yaşanan farklılıklarla ilgili olarak hekim görüşlerine başvurularak yapılmış birden fazla çalışma/anket ve gözlem bulunduğunu” vurgulayarak bu verilere göre; tıbbi karar alma süreçlerinde hasta zararına (muayene süresi, işlem tercihi, etik vb. parametreler açısından) bir sürecin yaşandığını söylüyor. Doç. Dr. Paşa Göktaş da performans sistemini eleştirenler arasında yer alıyor. “Hastalar yönünden gerekli olan kararlar ve işlemler, puan ve performans baskısı altına girmiştir” diyen Doç. Dr. Göktaş, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Bu son derecede tehlikelidir. Bu nedenle, sistem bu haliyle amacından çok uzaklaşmış ve hasta aleyhine bir sisteme dönüşmüştür. Hekimler arasında da, yapay ve haksız farklılıklar oluşturmuştur. Bu nedenle kaldırılmalıdır.”
Performans yönetimi konusuna temkinli yaklaşmayı tercih eden Prof. Dr. Barış Diren, “Yürürlükteki performans uygulamalarında hekimler olarak dürüstçe değerlendirme yapmamız gerekir” şeklinde açıklamalarına başlıyor ve şöyle devam ediyor:
“Bu uygulamadan önce hastanelerde hizmet üretmemek için türlü bahane yaratılırken uygulamanın yürürlüğe girmesini takiben bir hizmet yarışı (!) başlamıştır. Poliklinik sayıları, ameliyat sayıları, yatan hasta sayıları neredeyse 10 kat artmıştır. ?imdi hal böyle iken; mevcut durumu ve öncesini nasıl yorumlayacağız? Öncesinde de bir şeyler yanlıştı şu anda da bir şeyler yanlış gibi. Bu konuyla ilgili geçmişteki uygulamaların da iyice tetkik edilmesi gerekiyor, mevcut uygulamaların da bilimsel etik yönünden ciddi bir şekilde denetlenmesi gerekiyor kanısındayım.”