“Sağlık hizmetinin sunumunda kontrolünüz dışına çıkan uygulama eksikleri ya da çaresizlikten kaynaklanacak yanlış uygulamalar, telafisi mümkün olmayan ya da çok daha pahalıya mal olan telafi yöntemlerine başvurulmasına yol açmaktadır. Örneğin; ucuz diye uluslararası standartları karşılamayan bir tıbbi malzeme kullanımının yol açacağı komplikasyonları gidermenin maliyeti her zaman daha yüksektir. Bu bakış açısı ile yetersiz demirbaş donanımından tutun, kadrolaşmada uygunsuz seçime kadar çok geniş bir yelpazede kurumun performansı olumsuz yönde etkilenecektir.”
Konu insan sağlığı olunca sağlık sisteminin işleyişi ile ilgili yürürlüğe konan ya da konacak her türlü uygulamanın, yapılan olumlu ve olumsuz her eleştirinin son derece dikkate alınmaya, konuşmaya ve tartışmaya değer olduğu inkar edilemez. Son yıllarda Doktor Dergisi’nin birçok sayısında da sağlık kamuoyunu meşgul eden bu konulara sıklıkla değindik. “Sağlıkta Dönüşüm Programı” ve getirdikleri… Bu programın içinde yer alan “Kamu Hastaneleri Birliği” yapılanmasını da konuyla ilgili çevrelerin görüşleriyle işledik. 2011 yılını geride bırakmaya hazırlandığımız son aylarda bu konuda sözü tekrar hekimlere veriyoruz. Hastanelerde tıbbi ve birçok idari süreçte karar verici konumda olan hekimlerin ve yönetici hekimlerin “Kamu Hastaneleri Birliği” yapılanmasındaki yeri hakkında neler öngörülüyor? Hekimler, önerilen bu yeni yapılanmada söz ve karar hakları açısından neler yaşayabilirler? Sağlık kamuoyunda sık sık gündeme geldiği üzere; sağlığın ve hastanelerin kar zarar kaygısı güdecek şekilde tam bir işletme mantığı ile yönetilmesini önerdiği kaygısıyla “Kamu Hastaneleri Birliği” de eleştiri oklarının hedefinde bulunuyor. Bu kaygılar konuyla ilgili görüş aldığımız uzmanların yorumlarına da yansıyor. Dr. Eriş Bilaloğlu birlikler konusundaki eleştirilerini şöyle açıklıyor:
“Kamu Hastane Birliklerinin 2 Kasım 2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan hali önceden dile getirilen bütün değerlendirmeleri haklı çıkartmıştır. Yani bir genel sekreter tarafından yukarıdan aşağıya yönetilen, kâr hedefinin bütün dokuya işlediği, eğitim vb. görevlerin dile bile getirilmediği ‘kamu’ hastaneleri! Bu yapı içerisinde hekimlerin söz ve karar hakları tartışması ciddiyet taşımamaktadır. Bilinir ki çalışanların ve özel olarak bir meslek grubunun sermaye değil insan yararına söz ve karar sahibi olabilmesi örgütlü olmasından geçer. O nedenle ‘örgütlü emek, sağlıklı toplum’ sloganı dile getirilir. Kamu Hastane Birlikleri (KHB) modelinde olduğu gibi çalışan güvencesinin olmadığı ortamlarda demokratik ve katılımcı işleyişler değil otoriter ve ‘evet efendimci’ kişisel çıkar tutumları hakim olur.”
Doç. Dr. Paşa Göktaş ise “Kamu Hastaneleri Birliği yapılanmasının sağlık kuruluşlarını kâr-zarar kriterine göre yapılandıracak ve verimli işletmeciliği hedef alan işletmecilik modeli gibi göründüğünü” bildirerek bu modeldeki olası risklere şöyle değiniyor:
“Bu model giderek etik değerlerden uzaklaşan bir yapıya dönüşebilme riski taşıyor. Bunun yanında, hekimlerin daha güvencesiz çalışacağı bir işletme modeli gibi görünüyor.”
Etik değerlerden uzaklaşma, her alanda olduğu gibi insan hayatını doğrudan ilgilendiren bir alan olan sağlık alanında da hiç istenilmeyen bir durum elbette ki. Prof. Dr. Barış Diren de “kişisel olarak kamu hastaneleri birliği yapılanmasının ulusal sağlık hizmetlerinin sunumuna nasıl bir yarar sağlayacağını anlayabilmiş değilim” şeklinde bir açıklamada bulunarak kaygılarını şöyle dile getiriyor:
“Eğer arzu edilen; yapısal özellikleri farklı hizmet kurumlarını bir çatı altında toplamak ise bunun yolu yasal düzenlemelerdir. Yok eğer arzu edilen sağlık hizmet kurumlarının yönetsel işlevlerinde yasa koyucunun yetkilerini devretmek ise bunun için birlik oluşturma yerine kurumsal özerkliklerin sağlanması daha etkin ve kısa yoldur. Eğer amaç şehir merkezleri içine sıkışarak yeniden yapılanması mümkün olmayan ancak yüksek rant değerlerine sahip binaları ekonomiye kazandırmak ise bu kadar kapsamlı kökten değişimlere gerek kalmadan da yapılabilir…”
Dönem değerlendirmesi kapsamında değineceğimiz bir diğer konu da Sağlık Bakanlığı’na bağlanan üniversite hastaneleri. Son yıllarda borçları olduğu bildirilerek Sağlık Bakanlığı’na belirli kriterlerle bağlanan üniversite hastanelerinin sayısındaki artış dikkati çekiyor. En dikkat çekici örneklerden olan Marmara Üniversitesi’nde işletme, satın alma ve benzeri süreçler Sağlık Bakanlığı’na bağlanmış durumda.
TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Eriş Bilaloğlu üniversite hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na bağlanmasıyla ilgili uygulamalara yaptığı eleştirisinde uzun vadede doğabilecek olası sorunlara şöyle dikkat çekiyor: