Akşam Gazetesi'nden Nihal Kemaloğlunun yazısı;
Yakın zamanda açılan Dubai model çakma beş yıldızlı, yedi yıldızlı otel-hastaneler hükümetin sağlık kurumlarında planladığı mekansal ve zihinsel dönüşümün propagandasında bayağı etkili olmuştu.
Mübalağa 'zenginlik' gösterisiyle malul bu lüks tüketim hastaneleri milli gururumuza 'şifa' olurken Türkiye, 2020 yılında 80 trilyon dolara varacak küresel sağlık sektörüne kamu-özel sektör ortaklığı hastane projeleriyle dahil oluyordu.
Devlet hastaneleri 'Kamu Hastane Birlikleri' adı altında toplanıp, sınıflandırılmış, başlarına CEO'ları oturtulmuş, vatandaş topyekun GSS primine bağlanmış, sağlık çalışanları kitlesel halde kurumlarına 'gelir' kazandıracak sözleşmeli-taşeron hizmetlilere çevrilince sırayı kamu-özel ortaklığı hastaneler alacaktı.
Koruyucu sağlık hizmetinden çekilen devlet, hortlayan kızamık, verem salgınlarına aldırış etmeden söylem stratejisini 'lüks tüketimi' insani gelişmişlik, AVM-hastaneleri '2023 vizyonuna yakışan sağlığa yatırım', paralı sağlık paketini 'yüksek hizmet kalitesi' diye kurunca...
22 ilde 1 milyon metrekare Hazine arazisine özel sektörün inşa edeceği ve 49 yıl boyunca otel, AVM, cafe, otopark, süpermarket ve 'sağlık hizmeti' dahil bütün ticari alanlarıyla şirket yöneticilerinin işleteceği şimdilik 27 Şehir Hastane projesi ortaya çıkıyordu.
Sağlık hizmetiyle ticari alanın iç içe girdiği bu çarpıcı neoliberal finans mimarisinin 'kamu' içeriğiyle biricik ilişkisi kamu arazilerinin üzerinde yükselmesi ve 49 yıl boyunca devletin yatırımcıya 'milyarlarca dolarlık' kamusal kaynak aktarımıydı.Katma değeri yüksek üretim yapan ülkeler kategorisine uzun yıllar giremeyeceği kesin olan Türkiye, sağlık ve eğitim alanını kamuya-ağır zarar 'kamu-özel ortaklık' modeliyle ters gösterenli özelleştirme operasyonuna alırken bütün finansmanı 49 yıllığına halka ödetmeye kararlıydı...
FAKİRİN HAYALİ ZENGİN HASTANELERİ
Küresel hastane zincirleriyle kol kola giren yerel yatırımcıların dört gözle beklediği, Başbakan'ın 'bu fakirin hayali' dediği dev Şehir Hastaneleri yani Sağlık Bakanlığı'nca kamu-özel işbirliğince tesis yaptırılmasıyla ilgili yasa tasarısı TBMM'de görüşülmeye başlanmıştı.
Yüklenici firmanın yatırım maliyetini en fazla üç yılda çıkartacağı 'kesin' projeye 46 yıl boyunca Sağlık Bakanlığı halkın vergileriyle kira öderken firmanın kullandığı kredinin teminatı bile bizzat Hazine tarafından veriliyordu.
Ayrıca devletin özel sektöre bu hastaneler için yüzde 70 doluluk garantisi vermesi 'eksik doluluk oranını da' bizim finanse etmemiz demekti. Türk Tabipler Birliği (TTB) bu projelerin yarısı bile bitmeden geleceğe doğru şimdiden 50 milyar TL borçlandığımızı söylüyordu.
Bugüne dek yapılan ihaleler kamu ihale mevzuatı dışına çıkartılıp ve ihaledeki hizmet alım ve kira bedelleri 'ticari sır kapsamına' alınırken TTB ön yeterliliği olmayan şirketlerin davet edildiği denetim mekanizması olmayan bu ihalelere dava açmış ve yargı yürütmeyi durdurma kararı almıştı.
Ve dava dosyasında görülmüştü ki Etlik Entegre Sağlık Tesisi için ön fizibilitede öngörülen kira 53 milyon TL iken sözleşmede 276 milyon TL olmuş, Manisa'da 8 milyon TL olan kira sözleşmede 64.25'e çıkıvermiş ve 8 ihalede 3.880 milyar TL görünen sabit yatırımın üzerine 26.5 milyar TL fazla ödeme binmişti.
Diğer adı 'Sağlık Fabrikası' olan Şehir Hastanelerinde müşteriler bant sistemiyle taşınıp parasının lüksü kadar hizmet alırken devlet eliyle 'zenginleşmiş' kapitalist sağlık zümremiz de KDV ve Harçlar Vergisi'nden muaf kazançlarını sayıyor olacaktı...