Antienflamatuvar veya ergo alkoloidi ilaçlar, geçici çözümler sunarlar ve şurası da artık bir gerçektir ki ilaçların bizzat kendileri bir zamandan sonra ağrıyı tetikleyici olmaktadır. Yani migren nöbetlerini sıklaştırmaktadır. Ayrıca gastrit, ülser gibi, mide yada onikiparmak bağırsak problemleri olan hastalarda özellikle antienflamatuar ilaçların kullanımı kanamalara yol açmaktadır. Bu sebeple ne kadar az ilaç kullanılırsa o kadar iyi olacaktır.
Akupunkturun ne etkisi var migren üzerine?
Yıllardır edindiğimiz tecrübeler ışığında diyebiliriz ki akupunktur, % 85 in üzerinde bir oranla hastada nöbetleri yok etmekte ve uzun süreli bu etkiyi devam ettirmektedir. 15-20 seanslık kürlerin sonunda ağrısız günler gelmektedir. Bu kadar başarılı bir tedavi yöntemi varken migren hastalarının akupunkturu tecrübe etmemesi şaşırtıcıdır. Peki akupunktur nasıl tedavi ediyor? Vücutta zaten hazır olan iyileştirici faktörlerin yani endorfin, serotonin gibi ağrı kesici ve rahatlatıcı maddelerin salgılanmasını sağlayarak migreni ortaya çıkaran sebepler ortadan kaldırılır. Böylece kriz öncesi var olan damar daralmalarının (vazospazm) önüne geçilerek iyileşme sağlanır.
Baş ağrısı olanlar bunu migrenden nasıl ayırt edebilir?
Başağrısı yaşayan kişiler şu üç soruyu kendilerine sormalılar.
- Baş ağrısı sırasında hiç ışıktan rahatsız oldunuz mu?
- Mide bulantısı veya mide rahatsızlığı hissettiniz mi?
- Başağrısı nedeniyle günlük yaşamınızda en az bir gün kısıtlılık yaşadınız mı?
Bu soruların ikisine yada üçüne verdiğiniz cevap evet ise yüzde 93 migren olma ihtimaliniz vardır. Bu durumda hemen bir akupunktur doktorundan randevu alın ve akupunktur tedavisiyle hayatı daha yaşanır hale getirin.
Bel-boyun ağrılarında akupunkturun yeri nedir?
Bel, boyun ve sırt ağrıları akut ve kronik olarak sınıflandırılır. Ani bir hareket sonucu oluşan sıcak vakalara akut diyoruz. Bunlar genellikle düz bir satıhta yada esnemeyen, çökmeyen, yaylanmayan ortopedik yataklardaki sekiz, on günlük istirahat ile kısmen rahatlarlar. İşte bu rahatlama döneminde aşırı bir zorlama, bilhassa öne eğilme, yük kaldırma, boynu ani hareket ettirme, otomobile dikkatsizce binme gibi bir durumda klinik tablo daha ciddileşir. İşte bu durum biraz daha uzun sürecek daha sıkıntılı bir durumu ortaya çıkarır. İşte bu aşamada hasta, artık çok ıstıraplıdır, hemen çözüm ister ve genellikle kendisini bir cerrahın önünde bulur.
Hemen ameliyata karar verilmesi yerine tıbbi tedavi uygulamak daha gerçekçi bir yaklaşımdır. Maalesef son zamanlarda direk bir cerraha gidilmesi daha çok tercih edilir olmuştur ve ameliyat sayısı son yıllarda inanılmaz bir artış göstermiştir. Halbuki tıp fakültesinde okurken bizlere öğretilen ‘’önce tıbbi tedavi esastır, ameliyat son seçenek olmalıdır’’ prensibini hem biz hekimler hatırlamalıyız hem de halka öğretmeliyiz.
Akupunktur tedavisi, fizik tedavi gibi üniteler ilk başvurulacak yerler olmalıdır. Bu bölümlerdeki hekimler gerek görürlerse zaten cerrahi birimlere yönlendirirler.
Neden akupunktur?
Yukarıda sayılan olgularda bizim klinik tecrübelerimize göre akupunktur tedavisi çok isabetli ve akılcı bir tıbbi tedavi seçeneğidir. Maalesef insanlar başlangıçta diğer tedavi seçeneklerini denerler ve eğer iyileşmezlerse yada kullandıkları ilaçlar midelerine, bağırsaklarına dokunmaya başladığında veya alerjiye sebep olduklarında akupunktura yönelirler. Sonrada bir çok kez şahit olduğumuz gibi kaybettikleri zamana hayıflanırlar. Halbuki akupunkturun öncelikle tercih edilmesi bir çok açıdan daha faydalı olacaktır. Çünkü bu tarz ağrılı olgularda her hekimin yapabilecekleri sınırlıdır, yani hemen ilaçlara başlanacaktır. Bir kaç günlük alınacak ilaçlarla geçen akut ağrılar hadi neyse ama haftalarca sürecek, kronik ağrıların tedavi sürecinde, bu ilaçların mide ve barsak sisteminde yaratacağı olumsuz tesirler herkesin malumudur. Üstüne üstlük bel boyun ve sırt ağrılarını ortaya çıkaran belki de en önemli unsur olan, iş yaşamındaki gerilimler, hayat mücadelesindeki zorluklar, geçim kaygısı, çocukların okul yada gelecekleri hususundaki endişeler, adale sisteminde müthiş kasılmalara sebep olurlar ki, bunları çözebilmek için verilen kas gevşeticiler, antidepressanlar, anksiyolitik ilaçlar sorunu çözmek yerine çoğu kez daha da derinleştirirler ve bu kişileri sanki hiç uyumamış, ruh gibi dolaşan bedenler haline getirirler. Oysa akupunktur uygulayan hekimin ilaç vermeye ihtiyacı yoktur. Çünkü o, vücudun zaten kendisinde var olan ağrı kesicileri, spazm çözücüleri, ruhsal gerginliği azaltıcı hormonların salgılanmasını sağlayacak noktaları bilir ve iğneleri oralara batırarak, atalet içindeki hücresel aklı harekete geçirerek vücudun kendi kendisini iyileştirmesini sağlar. . Kas spazmı ve ruh gerilimi gevşer, sorunlu bölge daha çok kan almaya başlar. Hali hazırdaki olumsuz tablonun oluşmasına sebep olan problemler tek tek çözülerek iyileşme husule gelir, kişiler daha zinde daha enerjik ve daha mutlu olurlar. Yani sadece ağrının kesilmesi değil, var olan sorunlarda ortadan kalkarlar.
Akupunkturun zararı var mıdır?
Ehil ve yasal ellerde uygulandığı takdirde vücuda zararı olmayan akupunktur tedavisi yaptırarak hem kısa sürede sağlığa kavuşmak hem de iş gücü kaybının önüne geçerek konforlu bir yaşama dönmek mümkündür.
Nasıl uygulanır?
Akupunktur tedavisinde elbette iğne batırmak esastır ve kullanılan iğneler steril tek kullanımlıktır, özel tekniklerle batırıldıkları için çok acı vermezler. Buna rağmen iğne fobisi olanlara iğnesiz akupunktur yöntemleri uygulanır. Bunlar Adaptasyon Regülatörü ve AWT yani acustik wave terapi. Bu seçeneklerde iğne yoktur. Ya manyetik uyarı, yada ses dalgaları ile oluşan şok dalga tedavileridir.
Özellikle bel-boyun ağrılarında akupunkturdan sonra ne yapılmalı?
Ağrılar iyileştikten sonra hem genel sağlığı korumak hem yeniden bu talihsiz durumla karşılaşmamak için hem de bu süreçte alınan kiloları vermek için egzersizlere başlamak gerekir. Başlangıç sporu olarak yürüyüş uygundur. Her zaman yüzme önerilir ama bence ağrılar tamamen iyileşmeden yapılacak yüzme sporu adalelere yük bindireceği için bunu sonraya bırakmak daha doğru olacaktır. Yürüyüş yapmaya ise kısmi bir rahatlamadan hemen sonra başlanabilir. Bel ve sırt ağrılarına yol açan kas güçsüzlüğünü aşmak için vücudun arka tarafındaki kaslara genellikle önem verilir ve karın kasları daima unutulur. Halbuki karın kasları güçlü olan bir vücutta bel ve sırt, çok iyi bir desteğe sahip olacaktır. Bu bilgi dahilinde demek ki mutlaka karın hareketleri de yapmak gerekecektir. Bildiğiniz mekik hareketi karın kasları için iyi bir egzersizdir. Fakat bunu da çok dikkatli yapmak gerekir. Tam form tutuncaya kadar, sırt üstü yatarken, beli yerden kaldırmadan, sadece başı ve hafif sırtı kaldırarak çeneyi göğüse değdirmeye çalışmak yeterlidir. Haftanın en az beş günü yürüyüşlere devam etmek, yürüyüşe başlamadan ve bitiminde esneme, germe hareketleri (stretching) yapmak uygun olacaktır.
Handan Çolak