Sabah, Esra Tüzün'ün yazısı;
Şizofreni Dernekleri Federasyonu Başkanı Doç. Dr. Haldun Soygür, bu hastalıkla ilgili bilgiler verdi:
Toplumlardaki şizofreni hastası sayısı; popülasyonun binde sekizi ya da yüzde biri kadardır. Türkiye'de tahminen 525 bin ile 750 bin kişi arasında şizofren hastasının yaşadığını varsayabiliriz. Aileleri de katarsak 2-3 milyon kişilik bir grubun şizofreniden etkilendiğini söyleyebiliriz. Yine aynı veriler doğrultusunda; her yıl 18-20 bin kişiye şizofren tanısı koyuluyor.
Bir hasta yakını olarak başınıza gelebilecek en güç durum; düşünce, duygu ve davranışlarındaki değişiklikler neticesinde ciddi bir ruhsal rahatsızlığı olduğunu düşündüğünüz, hekimler tarafından da onaylandığı halde kendisinin hasta olmadığını söyleyen bir yakınınızın olmasıdır.
Bu durumda hastaya, anlattıklarının 'saçma' ya da 'gerçek dışı' olduğunu kanıtlamaya çalışmanın veya onunla iddialaşmanın yararı yoktur. Çünkü bu kez aile üyeleri ile hastanın ilişkisi de zedelenir. Yapılması gereken; onu yargılamadan dinlemek, bakış açısına saygı göstermek ve tedaviye zorlamak yerine yardım etmeye çalışmaktır.
TIMARHANE ÖYKÜLERİ
Kuşaktan kuşağa aktarılan 'delilik' ve 'tımarhane' öyküleri; hasta yakınlarında hastalarını sonu olmayan bir yolculuğa uğurluyorlarmış duygusu uyandırır. Suçluluk duygusu, utanma, kızgınlık ve direnç birbirine karışır. Hastalarının tedaviyi kabul etme durumunda dahi aile, matem sürecine benzer bir dönemden geçer. İleride neler yaşanacağı konusunda derin bir belirsizlik hissine kapılırlar. Kaygı, tedirginlik, çökkünlük, kızgınlık; sıklıkla yaşanan duygulardır.
SOKAKTA KALANLAR EVLENİP İŞ BULDU
Gündüz Hastanesi ve Rehabilitasyon Merkezi Koordinatörü Uzm.Dr. Mehtap Arslan Delice; şizofrenlerin ayakta tedavisiyle ilgili bilgiler verdi:
Psikiyatride ilaçların kullanılmaya başlaması devrim olmuş ve bu hastalığın iyileşmesine büyük katkı sağlamıştır. İlaçlar önemli ölçülerde klinik düzelme sağlıyor ancak hastanın sosyal, bilişsel ve mesleki işlevleri üzerinde fazla bir etkisi olmuyor. Dolayısıyla; bu hastalarda psikososyal tedavi yaklaşımları da etkin şekilde kullanılıyor.
Merkezimizdeki tedavi programına katılan hastalarımızda gözle görülür değişiklikler oluyor. Örneğin; sokaklarda yaşayan, yılda beş-altı kez hastaneye yatan, hatta hastalığı nedeniyle cinayet bile işleyen bir hastamız vardı. Bu hasta, tedavi sonrası sadece bir kez hastaneye yattı, merkezde tanıştığı biriyle evlendi ve düzenli çalışmaya başladı. 15 yıldır evden çıkmadan yaşarken, tedavi sonrası işe başlayan hastalarımız da var.
'DELİ ETİKETİ' YÜZÜNDEN ÇALIŞAMIYORLAR!
Kamu ve özel kuruluşlarda, bedensel engelli insanları çalıştırmakta bir sakınca görmüyorlar. Ancak ruh sağlığı bozuk olan insanların üzerinde öyle bir damgalama var ki; gerekirse cezasını ödeyip çalıştırmamayı tercih edebiliyorlar. Bizim ve hastalarımızın önümüzdeki en büyük engel; 'deli etiketi'dir.
Devlet dairelerinde çalışan iki arkadaşımız var ancak özel sektörde böyle örneklerle karşılaşmamız mümkün olmuyor. Şizofreni hastalarına olanak tanınırsa, rahatlıkla çalışabilirler.
HASTALIĞIN REDDİ EN BÜYÜK SIKINTIMIZ!
Tedavi uyumsuzluğunun en önemli nedeni; kişinin hasta olduğunu bir türlü kabul etmemesidir. Bunda tabii ki hasta yakınlarının ve toplumun yanlış inanç ve tutumunun da çok etkisi var. Örneğin bazı hasta yakınları; zarar vereceğini düşünerek hastasının ilaç içmesine engel oluyor. Bu tutumların altında çoğu zaman çaresizliğin olduğu unutulmamalıdır. Bu arada ilaçların yan etkileri de; tedavi uyumsuzluğunun en önemli sebepleri arasında yer alıyor.
RUH SAĞLIĞI YASASI İÇİN UĞRAŞIYORUZ
"Uzun bir süredir hasta ve doktor dernekleri olarak ruh sağlığı yasasının çıkarılması için çaba sarf ediyoruz. Dünyada ruh sağlığı yasası olmayan ender ülkelerden biriyiz. Ruh sağlığı politikaları açısından son zamanlarda belirli aşamalar kaydedilse de, konu üzerinde yeterince demokratik katılımın olmadığını biliyoruz."