Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı: "Bugün salgın yanı başımızdayken ve yoğun bakımlarda yatan ya da pandemi nedeniyle kaybedilen hastaların tamamına yakını aşısız veya aşılaması tamamlanmamış iken, aşılamanın koruyuculuğuna ilişkin onlarca veri varken hala aşıya karşı bir tereddüt, ilgisizlik ya da olumsuz yaklaşımların olması tümüyle bilimdışıdır"
"Bu işin artık ertelenebilir ya da keyfi bir durumu yoktur. Aşı olmaksızın kapalı mekanlarda bulunmak bir serbestlik meselesi, bir hak değil bir sorumsuzluk ve başkasına zarar verme davranışıdır ve kabul edilemez"
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, "Halkımızı kendi yaşamlarını korumaları için, hastalık etkenini ailesine, sevdiklerine, çalışma arkadaşlarına, sokakta, otobüste, metroda rastladıklarına, komşularına bulaştırmamaları için aşı olmaya davet ediyoruz. Aşı her şeyden önce sizin sağlığınız için vazgeçilmezdir." dedi.
Bilim ve salgınlar tarihinin, toplumun geneline ulaşmış aşılamanın yaşamı ve geleceği nasıl kurtardığının örnekleriyle dolu olduğunu belirten Fincancı, "Bu açıdan COVID-19 pandemisini nihayete erdirmenin de yolu her kesime ulaşmış yaygın aşılama ile olacaktır. Ocak ayında başlayan ancak ülkemizin aşılama kapasitesine yakın bir ivmeye Haziran’da ulaştırılan aşılamada yoğun katılımın gözlenmesi geç ama sevindirici bir gelişmeydi. Bununla birlikte delta varyantının yaygınlaşması nedeniyle, salgının daha da sert bir döneme girmesi yaygın aşılamanın önemini ve ciddiyetini artırmıştır." diye konuştu.
Fincancı, salgın sürecinin uzamasının delta varyantında görüldüğü gibi bulaşıcı özellikli değişimlerin ortaya çıkmasına yol açtığını vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Varyantların ortaya çıkışı uzamış salgın sürecinin doğal yansımasıdır. Öteleme, erteleme bu nedenle tehlikeli sonuçlar doğurur. Henüz elimizde etkenle temastan önce veya temas sonrasında, hastalık sürecinde istediğimiz ölçüde etkili yaygın kullanılabilir ilaç seçeneğinin bulunmadığını biliyoruz. Bu nedenle ilaç dışı korunma yöntemlerinin ne denli önemli olduğunun da farkındayız. Maske, mesafe ve temizliğin yanı sıra kalabalık ortamlardan kaçınmak ve havalandırma önlemlerinin öne çıktığı bu evrede en temel gücümüz aşılanma oranlarını yükseltebilmektir. Delta varyant nedeniyle toplum bağışıklığının sağlanabilmesi için aşılama oranının yüzde 80-85 düzeyinde gerçekleşmesi gereklidir. 4 Ağustos itibariyle ülkemizde iki doz aşılanan kişi sayısı 27,8 milyondur, bir başka deyişle 16 yaş üzeri nüfusun yüzde 43,95’i, genel nüfusun ise ancak yüzde 33,27’si iki doz aşılanmıştır ve bu veriyle Türkiye bu hedefin çok gerisindedir. Toplumun yeniden sağlıklı bir biçimde nefes alır hale gelebilmesinin yolu, TTB’nin bilimsel gerçekler ışığında 17 aydır ifade ettiği pandemi mücadele önlemlerinin yanı sıra, aşılama kapsayıcılığının yüzde 80-85’in üzerinde gerçekleştirilmesi yoluyla bulaş zincirinin kırılmasıdır."
- "Aşı her şeyden önce sizin sağlığınız için vazgeçilmezdir"
Aşı olmanın hastalıktan korunmanın yanında aynı zamanda sağlıklı bir gelecek için bireyin sorumluluğu ve ödevi olduğunu dile getiren Fincancı, "Halkımızı kendi yaşamlarını korumaları için, hastalık etkenini ailesine, sevdiklerine, çalışma arkadaşlarına, sokakta, otobüste, metroda rastladıklarına, komşularına bulaştırmamaları için aşı olmaya davet ediyoruz. Aşı her şeyden önce sizin sağlığınız için vazgeçilmezdir. Aşı hastalıktan koruma yanında toplumsal bir sorumlulukla ortaklaşma ve dayanışma davranışıdır. Bugün salgın yanı başımızdayken ve yoğun bakımlarda yatan ya da pandemi nedeniyle kaybedilen hastaların tamamına yakını aşısız veya aşılaması tamamlanmamış iken, aşılamanın koruyuculuğuna ilişkin onlarca veri varken hala aşıya karşı bir tereddüt, ilgisizlik ya da olumsuz yaklaşımların olması tümüyle bilimdışıdır." ifadelerini kullandı.
Fincancı, aşı olmayarak salgından birey olarak korunabileceğini düşünenlerin kendisi adına aldığı risklerin başkaları için bir tehlike ya da tehdit oluşturabileceğini görmeleri gerektiğini anlattı.
Kişilerin bireysel tercihlerde bulunabileceğini ancak metro, otobüs, uçak gibi toplu taşıma araçlarına binenlerin, fabrika, okul, banka, lokanta, otel, market gibi toplu yaşanan ya da kalabalık insan gruplarının bir arada bulunma olasılığı bulunan yerlere girenlerin aşı olmuş olmaları gerektiğini aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu işin artık ertelenebilir ya da keyfi bir durumu yoktur. Aşı olmaksızın kapalı mekanlarda bulunmak bir serbestlik meselesi, bir hak değil bir sorumsuzluk ve başkasına zarar verme davranışıdır ve kabul edilemez. Salgın kontrolden çıktığında toplumsal hareketliliğin azalması gibi zorunluluklar da düşünüldüğünde yayılımı azaltmak ve toplumsal sağlığı korumak adına ortak yaşam alanlarının kullanımı, toplu bulunan kamusal etkinliklerde hem aşı olanların hem de aşı olmayanların korunması için aşı olmayanlara yönelik ek tedbirlerin gündeme gelmesi kaçınılmaz olacaktır. Siz aşı olursanız virüse karşı kendinizi korumakla kalmayacaksınız, aynı zamanda çocuklarımız okula gidebilecekler, çocukluklarını yaşayabilecek, kargo çalışanları ölmeyecek, yoğun bakım yataklarına gereksinimi olan hastalara yani hastalarınıza yer bulunabilecek, sağlık hizmetlerine erişimde kronik hastalıkların tedavi sürecinde aksamaması, onkolojik vakaların erken tanı ve tedavilerinin yürütülebilmesi konusunda yaşanan sorunlar giderilebilecek, pandeminin ikincil nedenlere bağlı yarattığı yıkımın da önüne daha hızlı geçilecek, lokantalar kapanmayacak, tiyatrolar sahnelerini açacaklar, pandemi sürecinde işlerini kaybedenler tekrar çalışmaya başlayacaklar, toplumumuz yeniden yaşamaya, soluk almaya başlayacak. Unutmayın kaygı da virüs gibi bulaşır. Unvanları ne olursa olsun aşı karşıtı komplo teorilerine değil bilime ve bilim insanlarına güvenin, doğru bilgi kaynaklarına sahip çıkın, her zaman hakikatin yanında olan TTB’nin uyarılarına kulak verin ve aşı olun."
- "Türkiye aşı çalışmalarını yürütecek birikime sahip"
Türkiye'nin aşı çalışmalarını yürütecek birikime sahip olduğunu anlatan Fincancı, sağlık emekçilerinin özverili çalışmalarıyla başta çocukluk çağı aşılamaları olmak üzere aşılamada çok yol almış bir ülke olduğunu dile getirdi.
Fincancı, "Yeni doğan tetanozu olmuyorsa bebeklerimiz, çocuklarımız boğmacadan, difteriden ölmüyorsa, köylerimizde kızamık salgınlarının iz bıraktığı bebek mezarları kazmıyorsak, çocuk felci ve çiçek yaraları görmüyorsak bu aşıdan ve etkili aşılamanın yapılmasındandır. Başta, sağlık çalışanlarımız, öğretmenlerimiz, rol modellerimiz olmak üzere yurttaşlarımızın aşı olma sorumluluğunu yerine getirerek hem kendilerini hem de bir diğerini korumayı yani dayanışmayı yükseltecek bir toplumsal bilince sahip olduğuna inanıyoruz. Bilime ve insanlarımızın onun aydınlığında yürüyeceğine güveniyor, verilen emeklerin kardeşçe bir dayanışma ile bizi bugünlerden çıkarmanın tek yol olduğunu biliyoruz." değerlendirmesini yaptı.
Aşıya yönelik her tür tereddüdün giderilmesi ve sağlıklı bilgi kaynaklarının oluşturulması devletin görevi olduğunu vurgulayan Fincancı, bilgi eksikliğinin doğru kampanyalar ve çalışmalarla giderilmesi gerektiğini anlattı.
Fincancı, Sağlık Bakanlığının halkı aşı olma konusunda net bir mesaj vermeye ve aşı tereddüdüne karşı tüm kaynaklarıyla yaygın bir kampanya oluşturması gerektiğini kaydederek, "Yetkilileri bu konuda etkili düzenleme yapmaya, toplu bulunulan ortamlarda aşı olunmasını ölçüt alan ek önlemler almaya davet ediyoruz. Bu önlemlerin maske cezaları ve sokağa çıkma yasaklarında olduğu gibi genelge ve KHK’ler ile yeni hak ihlallerine yol açmaması, kuralsızlığın neden olduğu ayrımcılıkların önlenebilmesi için Anayasa’da ifade edildiği gibi bu salgın ile sınırlı ve ölçülülük ilkesine uygun yasal düzenlemeler yapılması zorunludur." ifadelerini kullandı.
İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip ise aşı olmanın bir vatandaşlık görevi olduğunu belirterek, "Sevdiklerimizin, yakınlarımızın ölmemesi için mutlaka aşı olmamız gerekiyor." dedi.