Tüm Eczacı İşverenler Sendikası (TEİS), Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nca 02.05.2013 tarih ve 28635 sayılı Resmi Gezete'de yayımlanan Takviye Edici Gıdaların İthalatı, Üretimi, İşlenmesi ve Piyasaya Arzına İlişkin Yönetmelik'te geçen düzenlemelerden; söz konusu ürünlerin eczane dışında, hatta internet üzerinden eczacı olmayan kişilerce tüketiciye sunulmasını mümkün kılan maddelerin yürütmesinin durdurulması istemiyle Danıştay'a dava açtı.
Tüm Eczacı İşverenler Sendikası Genel Başkanı Ecz. Nurten Saydan yaptığı yazılı açıklamada;
"Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın yönetmeliğinde, takviye edici gıdalara içerik olarak bir sınırlama çizmek yerine ilacın tanımını da kapsayan sınırları olmayan bir tanımlama yapılmıştır. Dava konusu düzenleme ile, Sağlık Bakanlığı’nın iznine ve üretim, dağıtım, saklama ve denetimine ilişkin ayrıntılı düzenlemelere tabi olmayan, eczane dışında ve hatta internet üzerinden satışı mümkün olan bu ürünlerin, ilaçların etken maddelerini taşımaları mümkün kılınmıştır. Bu halk sağlığı için telafi edilemeyecek zararların doğmasına neden olacak bir durumdur.” dedi
Tüm Eczacı İşverenler Sendikası Genel Başkanı Ecz. Nurten Saydan, bu ürünlerin kapsül, tablet, pastil, sıvı ampul, damlalıklı şişe vb. formlarda hazırlanabilmesine izin verilmesinin, üzerlerine uyarıcı ibareler konulsa dahi, tüketici tarafından ilaç olarak algılanmalarına neden olacağını belirtti.
Bu uygulamanın, ilaç formunda ve içeriğinde olan takviye edici gıdaların eczacı olmayan kişilerce tüketiciye sunulmasını mümkün hale getirdiğinin altını çizen Saydan, "Bu durum, halk sağlığı açısından ağır bir tehdit oluşturmaktadır" dedi.
TEİS Genel Başkanı Ecz. Nurten Saydan, konuya ilişkin açıklamasını şöyle sürdürdü:
"İlacı zehirden ayıran şey dozdur. Bu sebepledir ki, ilaç sunum formları tablet, kapsül, damla vb. şeklindedir. “Günlük alım dozu belirlenmiş ürünler” ancak eczacılığın sunumu ve kontrolü altında bulunabilecek ürünlerdir. Takviye edici gıdalar şeklen ve içerik olarak ilaçtan tamamen farklı olmak zorundadır. Dolayısıyla ilaç formunda, ilaç gibi etkileri olan ya da ilaçlarla etkileşmesi mümkün olan bu ürünlerin, gıda takviyesi diye adlandırılarak ilaç olmaktan çıkarılmasına yönelik söz konusu düzenlemenin insan sağlığına olumsuz etkilerinin olması kaçınılmaz olduğundan, bu ürünlerin tanımının ve formunun ilaca olan benzerliğinin ortadan kaldırılması tartışılmaz bir koşuldur.
Ayrıca, dava konusu düzenlemede, Takviye Edici Gıda Komisyonu'nun kimlerden oluşacağı düzenlenmiş, ancak bu üyelerin niteliği konusunda objektif bir kriter belirlenmemiş, sadece takviye edici gıda konusunda deneyimli olması şeklinde genel bir ifadeye yer verilmiştir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’nca belirlenecek üyelerin Eczacılık Fakültesi mezunu olmaları zorunluluğu bulunmamaktadır.
“Bir gıdanın takviye edici gıda olup olmadığının kararını veren ve risk değerlendirmesini yapan” bir komisyonda Eczacılık Fakültesi mezunu olmayan üyelerin bulunması, bilimsellikten uzak kararlar alınmasına ve tüketicilerin sağlıklı yaşam hakkının ihlaline neden olacaktır.
Dava konusu düzenleme nedeniyle, takviye edici gıdalar eczane dışında herhangi bir işyerinde ve hatta internet üzerinden satılabilecektir. Bu durum, tüketicinin takviye edici gıdanın nasıl kullanılacağı, ne gibi riskler taşıdığı, optimum faydanın sağlanması için nelere dikkat etmesi gibi hususlarda, şahsi özellikleri dikkate alınarak eczacı tarafından bilgilendirilmesini önlemektedir. Oysa ki; eczacılar sağlık hizmeti sunucularıdır. Takviye edici gıdaların eczacı olmayan, etik sorumluluk taşımayan ve sadece kar amacı güden kişilerce doğrudan satışının yapılması, sıradan bir ürün gibi pazarlanmalarına neden olacaktır. Bu durumun, insan sağlığı üzerinde oluşturduğu tehdit, ülkemizdeki ve dünyadaki acı tecrübelerle sabittir.
Devletin kuruluşunun ve işleyişinin kamu yararını ve toplumu oluşturan bireylerin insanca yaşayabilmelerini sağlamaya yönelik olması gereklidir.
Bu yüzden Tüm Eczacı İşverenler Sendikası olarak; Anayasamızda güvence altına alınan sağlık hakkını kısıtlayan, insan sağlığına yönelik ciddi ve ağır tehlikeler içeren dava konusu düzenlemelerin, “üstün bir kamu yararı” sağladığı gerekçesiyle savunulması mümkün olmadığı için, dava konusu düzenlemelerin yürütmelerinin durdurulması ve iptali için Danıştay'a başvurulmuş olup yargının halk sağlığı için en doğru kararı vereceğine inanıyoruz."