PINAR IŞIK ARDOR
KHK’larla birçok değişiklik yapıldı bakanlığınızda. Bakanlığınız bazı tarikatlarla ilişkilendirilmiş ve tartışmalar gündemdeki yerini almıştı. Bu konuyu biraz açalım mümkünse.
“HERKES KENDİ ALANINI GENİŞLETME ÇABASINA GİRMİŞTİ”
KHK ile getirdiğimiz düzenlemeler 2011’de uygulanmaya başlanan modelin ilerleyişinde karşılaştığımız sorunları dikkate alan bir çözüm çalışmasıydı. Sağlıkta yönetim çok başlıydı. 2011’de taşra teşkilatını üçe ayırmışız. Sağlık müdürlüğünü bırakmışız ama etki ve yetki alanını daraltmışız. Öbür tarafta halk sağlığını bir başkanlık olarak tahsis etmişiz. Diğer tarafta da kamu hastaneleri genel sekreterliği kurmuşuz. Bu üçlü sistem yavaş yavaş bürokrasinin bir hassasiyeti mi diyeyim özelliği mi herkes kendi alanını genişletme çabasına girmiş. Yetkiler ve sorumluluklar sistemi daraltmış. Bakın aynı durum yani çok başlılık yürütmede sıkıntı yarattığı için 2017 Nisan ayında referanduma gittik. Ne dedik; güçlenmiş cumhurbaşkanlığı başbakanlıkla birlikte iki başlılığı oluşturuyor. O zaman biz de bakanlığımızdaki bu çok başlılığa doğru giden iyi niyetle kurulmuş ama neticede parçalanmışlığa doğru sürüklenen yapıyı yenileme gereği duyduk. KHK düzenlemesiyle sağlık sistemini sağlık müdürlüğünün altında dizayn ettik. Yaklaşık 60 ilin müdürünü atadık sistem oralarda oturmaya başladı. Sistem 25 Kasım itibariyle tamamen yeni modelle yürüyecek.
-Tepki aldınız mı?
Sistemi anlayan kesimlerden çok olumlu tepkiler aldık çünkü işin sahibi net belli artık. Eskiden Kamu Hastaneleri Genel Sekreterliği, Halk Sağlığı Başkanlığı, Sağlık müdürlüğü ayrı bir binadaydı. Sanki ayrı ayrı bakanlığın kurumlarıymış gibi örgütlenmeye başlanılmış. Oysa bir bakanlığın kurumlarının aynı yerde yönetilmesi lazım
Yeni yapılan şehir hastanelerinde ‘yap- işlet- devret’ modeli uygulanıyor. “Hasta garantili model” ifadesiyle eleştiriler gelmişti. Şehir hastanelerinin misyonunun önemi nedir?
“MEKÂNLAR YETERSİZ, KOĞUŞ SİSTEMİ RAHATSIZ EDİCİ”
Hastanelerimizi yenilememiz gerekiyordu. Hastanelerimizin önemli bir kısmı deprem yönetmeliğine aykırı duruyor, önemli bir kısmı yetersizleşmiş yetmiyor. Hemen hemen hepsi eski konsepte göre yapılmış mekânlar yetersiz koğuş usulü odalar var. Bunları artık yenilmememiz gerekiyordu. Hastaneleri yenilemek yenilerini yüksek standartta yapmak belli bir maliyet ve yatırımı gerektiriyor. Türkiye kendi yatırımları için gerekli tasarrufları sağlayamadığı zaman dış kredi kullanıyor. Dış kredinin en sağlıklısı yatırıma yöneliktir. Bu şehir hastaneleri modelinde 25 yıl vadeli kredi alıyoruz. Bu sağlıklı bir yatırım finansmanıdır.
Eleştiri neresinde bu işin peki?
“Şehir hastanelerinde, işletme döneminde "hasta garantisi" yok”
“Hasta garantili model” eleştirilerini, bu ülke insanı için taş üstüne taş koymayanların siyasi çekememezliği olarak ve iyi niyetten uzak düşünceler olarak yorumluyorum. Yeni yapılan Şehir hastanelerinde, işletme döneminde "% 70 hasta yatağı doluluk garantisi" veya "hasta garantisi" yoktur. Hasta sayısının artması ile yükleniciye fazla bir ödeme de yapılmayacaktır. Sadece miktara bağlı hizmetlerde yatak doluluk oranına bakılmaksızın aylık miktar garantisi vardır. Ben anlayamıyorum yüzde 80’i dışarıdan temin edilebilen yüzde 20’si öz sermayeyle bize hastaneyi yapacak ilgili kuruluşla nasıl hastane istediğimiz konusunda anlaşıyoruz. Projeyi biz veriyoruz, standartları ortaya koyuyoruz. İhaleyle en uygun fiyatı veren alıyor, yapıyor. Bize 25 yıl o binayı kiralıyor, 25 yılın sonunda bize bırakıyor. 25 yılın boyunca o binanın bütün bakımını yapmak zorunda yapmazsa kiradan kesip biz yapıyoruz. Bütün teknolojik alt yapıdaki yenilemeleri yapıyor. Şehir hastaneleri yeni Türkiye vizyonunun ürünüdür.
-Dünyada örneği var mı?
Var tabi Kanada, İngiltere’de var. 25 yılın sonunda hastane devletin oluyor. Biz 25 yıl kirayı ödüyoruz ama sonra bizim oluyor. Öbür taraftan hastanenin hizmetler kısmı sağlık hizmetini biz veriyoruz. Ona karışmıyorlar doktoru, hemşiresi, her şeyi biz veriyoruz. Binanın bütün bakımı onlara ait.
-Kaç tane şehir hastanesi yapılacak?
31 tane yapılacak bu sayı artabilir de Türkiye’nin ihtiyacına bağlı.
-Hastaların bakımı devlet tarafından karşılanacak değil mi?
“7 YILDIZLI HİZMET SUNULACAK”
Tamamen bize ait. Devlet hastanesine geldiğinde ne ödüyorsa o. 7 yıldızlı bir hizmet. Her oda her türlü ihtiyacı karşılayacak durumda. Biz bu hastaneleri sadece devlet hastanesi statüsünde çalıştırmak zorunda değiliz. Üniversiteler burada eğitim verebilir. Bu mekânlar mükemmel mekânlar bunların içinde mükemmel donanımlar oluşuyor. Bunlar milletin malı. Üniversitelerdeki hocalarımız da milletin insan sermayesi kime hizmet edecek milletimize hizmet edecek.
-Bu hastanelerde çalışacak yeterli sağlık personeli var mı?
“HEKİM AÇIĞIMIZ 5-6 YIL İÇİNDE KAPANACAK”
Hekim sayımızda açığımız var gerek pratisyen gerek uzmanlar açısından. Ancak Türkiye bugün bu açıkla devam edecek değil. Pratisyen hekim açığımız beş-altı yıl içinde kapanacak.
-Yabancı doktor alımıyla mı yapacağız? Bu durum tartışma yaratmıştı. Gelişmeler ne yönde?
“YABANCI DOKTOR SAYISI 1030”
Şu anda Türkiye’de bin 30 tane dışarıdan mezun olmuş doktor var. Biz bu sayının artmasını beklemiyoruz çünkü bizim fakültelerimizden mezun sayısı giderek artıyor.
-Şuan atama bekleyen hekimler var. Hazır da açık varken atamalar yapılıyor mu?
“Türkiye 10-15 yıl içinde hekim açığı sorununu bitirir.”
OHAL Yasası gereği kişi güvenlik soruşturmasından geçmek zorunda. O soruşturmalar bazen bekliyor yoksa kurasını çekmiş yeri belirlenmiş hekim arkadaşları hızlı bir şekilde atamaya çalışıyoruz. Hekim açığının esas önemli kısmı uzman hekim açığı. Bu sene TUS’ta kontenjanı 6 binden 8 bine yükselttik ki; uzman ihtiyacını karşılayalım. Bunun etkisi beş yıl sonra görülür. Türkiye 10-15 yıl içinde hekim açığı sorununu bitirir. Dışarıdan hekim ihtiyacı diye bir ihtiyacımız yok ama şundan da kaçmaması lazım Türkiye’nin. Arkadaş biz nasıl dışarıya insanımızın emeğini sunuyoruz dışarıda da yetişmiş insan gelip burada bizimle çalışabilmeli. Türkiye kendi içine kapalı değil.
-Tamgün yasasından dolayı çocukların eğitimi konusunda sıkıntı yaşandığı söylenmişti. Bu uygulama değişemez mi?
“Tamgün bile ihtiyacı kalkar esnek çalışma modeli gelişir.”
Bunların sebebi nereye dayanıyor biliyor musunuz? Arz ve talep dengesinin bozuk olmasına. Dağılımın eşit ve adil bir şekilde sağlayabilmemiz için zorlayıcı tedbirler almanız gerekiyordu ama şimdi arz ve talep belli doygunluğa geldiği zaman zaten kendiliğinden bu işler oluşur. Tamgün ihtiyacı kalkar esnek çalışma modeli gelişir.
-Geçiyor muyuz esnek çalışmaya o halde?
“Esnek çalışma modeli üzerinde çalışıyoruz”
Esnek çalışma modeli üzerinde çalışıyoruz ama eski sistem gibi düşünmeyin. Bu yepyeni bir model. Bakın üniversitede bir hoca üniversitede çalışacak istiyorsa gidecek şehir hastanesinde hizmet verebilecek. Benim şehir hastanemde bir profesörüm varsa üniversitenin ihtiyacı varsa o da gitsin üniversitede sözleşmesini yapsın, dersini versin. Biz 80 milyonluk büyük bir ülkeyiz. Bütün hastanelerimizi güzel bir hale getiriyoruz. Donanımları yenilemeye çalışıyoruz yerli üretimi de yanında teşvik etmeye çalışıyoruz. Peki, bunlar kimin? Bu milletin. Neyle yapıyoruz bunu? Milletin kaynaklarıyla yapıyoruz. Kendi koyduğumuz kuralların altında sıkışıp kalmamalıyız. Elbette ki bunu yaparken insanımızın da hizmeti verenin de memnuniyeti olmalı. Şu anda uyguladığımız çalışma modeli bunu sağlamıyorsa bunu ben geliştirmeliyim. İşte o geliştirme arayışının çalışmasıdır esnek çalışma modeli.
Bunun üzerine bir şey daha ekliyorum. Türkiye sağlık alanında dünya standartlarında bir ülke. Çok değerli hekimlerimiz var. Bunu sadece 80 milyon insanın hizmetiyle sınırlı tutmak zorunda değiliz. İnsanlığın hizmetine de açalım.
Sağlık turizmine mi gönderme yaptınız?
“2023’te 20 milyar dolar para getirebiliriz bu ülkeye”
İnsanlar sağlık hizmeti almak için kendi ülkesinin dışına çıkıyor. 2023’te biz 20 milyar dolar sağlık turizminden para getirebiliriz bu ülkeye. Şehir hastaneleri burada da devreye giriyor. Kaliteli bir mekân kaliteli bir imkân sunmuşuz bunu biz kendi insanımız için yaptık ama diğer insanlar da bunu talep ediyorsa kapasitemizi niye bunu açmayalım.
“MUHALEFET TE TARTIŞACAK ORTAK AKIL KARAR VERECEK”
Bir modelden de bahsedeyim yeri gelmişken. Biz yasal düzenlemelerimizi geleneksel yapı gibi yapmak istemiyoruz. Taslaklarımızı sizin aracılığınızla STK’lar aracılığı ile kamuoyuna sunacağız. Muhalefette tartışsın ilgili kurumlar tartışsın ondan sonra olgunlaşsın ondan sonra diyelim ki tasarımız bu. Bu neyi getirir. Bu ortak aklı çok daha geniş bir zemine yaymayı getirir. Elbette biz siyasi bir partiyiz. Millet bizim siyasi programımıza bakarak bize yetki ve sorumluluk yükledi ama sağlık siyaseti aşan bir alandır. Sağlığa siyaset üstü bir alan gibi yaklaşmamız lazım.
Üniversite hastaneleri gün geçtikçe artan borçları nedeniyle mali zorluklarla mücadele etmeye çalışıyor. Bu durumdan nasıl kurtulabilirler?
“ÜNİVERSİTE HASTANELERİNDE SORUN SİSTEMDE”
Bu hastaneler de bizim çok değerli. Bize öğrenci yetiştiriyor. Ama bir sorun var. Bir sürü sebep bulunabilir ama hastane yönetiminde üniversitelerde sıkıntı var. Yani biri başarısız öbürü başarısız o zaman sorun bireysel değil sistem üzerinde.
-Tamgün yasasından dolayı da etkilendiler sanırım.
“AFİLİASYON HASTANELERİNDE SORUN YOK”
Bence o değil sadece. Bizim 880 hastanemiz var. Bir bilgi birikimi, tecrübe var bu konuda. 69 tane üniversite hastanesi ve bunların bir kısmını biz yönetiyoruz. Bir de ortada bir afiliasyon sistemi var ki bu da bir tecrübe. Bakanlık olarak biz hastaneyi yönetiyoruz. Bütün harcamaları biz üstlenmişiz. Bu model başarılı buradaki hastanelerin borcu yok. Cerrahpaşa afiliasyon değil sorun var ama Marmara afiliasyon orada borç sorunu yok. O zaman bunu yeniden gözden geçirmemiz lazım.
-Bütün üniversite hastaneleri afiliasyon sistemine geçsin o halde
“Üniversiteleri birleştirelim, Hastaneler tek kurum altında yönetilsin”
Bu konuda kanun çalışması var. Üniversitelerin de kendi önerisi var. Bir model daha düşünüyorum. Üniversiteleri birleştirelim. Hastaneler tek kurum altında yönetilsin. Bu tartışılacak kamuoyu önünde. Bu mekânları yenilenmesi lazım ilk önce. Pek çok üniversite hastanesi dökülüyor. Bu onların suçu değil ama bir şekilde yenilenmesi lazım. Bu hastanelerde hastalarımıza sağlıkla ilgili ürünleri aldırıyorsak burada bir sıkıntı var. Vatandaş bunu şu yönetiyor, bu yönetiyor bilmez sonunda faturayı bize keser. Bizim bunu çözmemiz lazım. Üniversitelerin borçlarını bir şekilde devlet çözecek. Onları ortada bırakacak değiliz. Ama bir daha aynı yere gelmemek için yeni bir model üretmemiz lazım. YÖK’le konuşuyoruz görüşüyoruz onların da taslağı var. Çok geçmeden bu konuyu çözeceğiz.
İlaç ve medikal cihazlarda dışa bağımlılığımız var ama yeni müjdeler de vermiştiniz. Hangi ilaçlar Türkiye’de üretilmeye başlanacak? Yerelleşme hedefiyle ne yapılıyor?
“faktör 8, faktör 9, immunoglobulin ve albümin ÜRETECEĞİZ”
Hem ilaç, hem tıbbi cihazda yerlileşme yolculuğumuzda hızla ilerliyoruz. Bugün itibariyle ilaçta 2. 9 milyar TL girdisi olan yerlileşme hedefini gerçekleştirdik. İlaçta toplam yerelleşme hedefimiz 6,1 milyar TL. Meme Kanserinde bir ilaçta tedarikte sıkıntı olmuştu. Şu anda biz üretiyoruz. Hiç kimse bizde ‘tamoksifen yok’ diye gelmeyecek. Bizim bugüne kadar kan ürünlerinde hiç bir üretimimiz yoktu tamamen dışa bağımlıydık. Bu konuyla ilgili ihale yapıldı üretici firma belirlendi. Şimdi Kızılay ile beraber en çok ihtiyaç duyulan en yüksek maliyetli 4 ana plazma ürünü (faktör 8, faktör 9, immunoglobulin ve albümin) Türkiye'de üretilecektir.
“MEDİKAL CİHAZLAR TÜRKİYE’DE ÜRETİLSİN”
Hastanelerimizi yeniliyoruz. MR, tomografi, dijital röntgen, ultrasonografi vs. bu cihazlardan çok sayıda almak durumundayız. Bunları niye alıyoruz? Yabancı üreticilere diyelim ‘gelin bizim ülkemizde üretmeye başlayın. Yerli üretim noktasına taşırırsanız sizden biz teşvikte alırız. Ayrıca ihracatta size destek de veririz’ şimdi onlar bizim yerli firmalarla görüşüyorlar ortaklık kurmak için. Medikal cihazların burada üretilmesi için o noktaya doğru gidiyoruz. Çalışmalar son safhada. Bu projenin tamamlanmasını takip eden 5 yılda yaklaşık 3,5 milyar TL’lik bir yerelleşme sağlanmış olacaktır. Sağlık stratejik bir alandır ve bu kadar dışa bağımlı olmanın riskleri vardır. Bir ilaç bile toplumu birden sarsabilir. Türkiye ilaçta, aşıda, cihazda, cerrahi aletlerde ve tüketim ürünlerinde yerlileşmenin peşinde şu anda.
-Kanser aşısında neredeyiz
Bu çalışma aşamasında. Uzun zaman alabilir ama bir bakarsınız birden ışık yanar. TÜSEB’i bunun için kurduk. Türkiye bir güven adresi olarak insanlar buraya gelip burada bilimsel çalışmalarını yapabilmeli.
Hatay'da yaşayan SMA hastası bayır bucak Türkmen’i 10 aylık bebek, iyileşmek için yurt dışından gelecek ilacı bekliyor. SMA hastalığında dışa bağımlılık ne zaman bitecek?
“SMA hastalığı için dünya üzerinde ilaç ödemesi yapan tek ülkeyiz.”
Cene Kiyha isimli yavrumuzun ilacının temini konusunda, İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumumuz onay vermiş, onay yazısı da SGK’ya gönderilmiştir. Bu ilaç yeni geliştirilmiş bir ilaç. Şu anda tüm dünya için patent koruması altında. SMA hastalığı için dünya üzerinde ilaç ödemesi yapan tek ülkeyiz. Bilimsel yönden biz de bu araştırma içine giriyoruz. Bunun bir koruma aşaması yapılacak alanı var. Çünkü genetik yolla gelişen bir hastalık. Eğer anne ve baba ikisi de taşıyıcıysa çocukta bu hastalığın çıkma şansı yüksek. Şimdi ne yapılabilir? Bunun çalışmalarını yapıyoruz. Bunu yapabilmemiz için bizim Türk GENOM çalışmasını tamamlamamız lazım.
Nedir bu proje Türk Genom?
“gen çalışması yapmanız lazım ki kişiye ait ilaç üretilebilin”
İhalesi yapıldı. Amerika 2000’li yılların başında yaptı bunu ve Obama ikinci büyük proje olan ‘Beyin Projesini’ açıklarken şunu söylemişti. GENOM projesine bir dolar yatırdık 142 dolar geri döndü. Bire 142 bakın bilimin katkısı ekonomiye. Şimdi bir ilaç var aynı hastalığa tutulmuş iki kişi var. Bu ilaç bir hastayı iyi ediyor ama diğerini etmiyor acaba niye? Bilim bunu araştırıyor. Bakıyor ki; genlerde değişiklik var. O zaman gen çalışması yapmanız lazım ki kişiye ait ilaç üretilebilin. Tıp bilimle birlikte yapılan bir hizmet.
SGK konusu olmakla beraber sağlığı da ilgilendirdiği için sormak isterim. Muayene katkı payı ve ilaç fark tahsili, diş tedavileri ve özel hastanelerdeki fiyat farklılıkları vatandaşın sorunları arasında ciddi yer kaplıyor. Bu anlamda bu işle ilgili bakanlıkla istişareler yapılabilir mi?
“AİLE HEKİMLİĞİNİ KULLANMIYORUZ”
Çalışıyoruz. Şu anda SGK’nın sağlık hizmetleri konusunda yaptığı ödeme için çalışmalarımız var. Bütün hastaneleri de ilgilendiriyor. Elbette ki vatandaşın şikâyetlerinin önüne geçmek için bunu düzeltmemiz lazım. Ancak bizim çok önemli bir kurumumuz var aile hekimliği. Vatandaş burayı fazla kullanmıyor. Birinci basamağı etkili kullansa hastanelerde bu yığılma olmayacak. O zaman da zaten hiç fark ödemeyecek. 2002’de bizim vatandaşımızın kişi başı sağlık kurumlarına yıllık gitme sayısı 2,5 şimdi 9. Yani kullanıyoruz hastaneleri, sevmişiz. Bu ne demektir 700 milyon muayene yapılıyor.
-Gereksiz mi gidiyoruz hastanelere?
Hayır. Birinci basamağı kullanmıyoruz. Orayı kullansak acillerde yığılma olmayacak o dediğiniz ek ödemeyle karşılaşmayacağız.
Merkezi Hasta Randevu Sisteminde aynı doktora randevu almakta sıkıntı yaşanıyor mu? Eskiden ‘hastane kuyrukları şimdi internet kuyruğuna döndü’ iddiası var. Bu doğru mu?
“MHRS’DE İSTEDİĞİN DOKTORDAN RANDEVU ALABİLİRSİN”
Bu bir arz talep dengesi. Türkiye’deki talebi karşılayacak rakama ulaşıncaya kadar bu sorunu yaşayacağız. Bunu yaşamamanın yolu birinci basamağı etkin kullanmaktan geçer. Vatandaş olarak hepimiz kendimiz birbirimizden sorumluyuz. Aile hekimliğinde çözebileceğim bir sağlık sorunum varsa gidip merkezi randevu sisteminden bir uzmandan randevu almamalıyım. Merkezi Randevu Sistemi için ödül aldık. O programda aynı doktora randevu alma şansınız daha yüksek. Doktor seçme şansınız var. Çok ilginç gelişmelerin peşindeyiz. 880 hastanemizin 700’ünde bu dijital ortamı kullanabiliyoruz. Bugüne kadar 501 milyon randevu verilmiş. Bu randevular 53 milyon vatandaşa verilmiş. İnternet üzerinden 32 milyon vatandaş MHRS şifresi almış. Bunlar çok büyük rakamlar.
-Antibiyotikle ilgili bir kampanyanız vardı bu yüz güldürdü mü?
“ANTİBİYOTİK KULLANIMI %15 GERİLEDİ”
Güldürdü. Yüzde 15’lerde geriye düştü antibiyotik kullanımı. Biz ilaçlarımızı takip ediyoruz artık. Bizim ilacımız nerede üretildi, nereye gitti biz bunları biliyoruz ve hekimlerimiz de artık istediği zaman takip edebiliyor. Bilgi güçtür.
Türkiye’de sağlık açısından en büyük risk nedir? Türkiye'de son 10 yılda diyabet hastalarınınsayısı yüzde 100 arttı. Hükümetin bu konudaki eylem planı nedir?
“SALGIN GİBİ; GİTTİKÇE ŞİŞMANLIYORUZ”
Bulaşıcı olmayan ama salgın kabul edebileceğimiz hastalık diyabet. Obezite bulaşıcı değil ama obezitemiz artıyor salgın gibi yüzde otuzlara gelmişiz. Hareketi az kullanan bir toplum haline gelmeye başladık. Bir de beslenme haritamızda alışkanlıklarımız bozuluyor. Karbonhidrat ağırlıklı besleniyoruz.
-Ne yapacaksınız bu konuda? Proteinle beslenme önemli
Toplumla karşılıklı oturacağız, konuşacağız, bilgi iletişimini sağlayacağız. Toplumdaki bilinci artırmamız lazım. Kendi şartlarına uygun bir kampanya yapılması lazım ve bu bizim tek başına başarabileceğimiz bir şey değil. Önce milli eğitim olmak üzere bütün sivil toplum kuruluşları basın basının büyük bir gücü var. Beslenme haritasını çıkarıyoruz ülkemizin.
-Neyle besleniyoruz sizce?
“KarbonhidratLA BESLENDİĞİMİZİ düşünüyorum”
Ben karbonhidrat olduğunu düşünüyorum çünkü bu kadar kolay yağa dönüşme karbonhidratın etkisidir. Şişmanlamanın komplikasyonu diyabet, kardiyovaskül hastalıklar, tansiyon, damar sertliği, krizler, inme, beyinle ilgili hastalıklar. Türkiye’nin bu konuyu çözmesi lazım.
-Obezite artıkça mide küçültme ameliyatları artıyor ama ölümler var. Bu konuda denetimi nasıl sağlıyorsunuz?
Genelge yayınladık. Şu anda koyduğumuz kurallar geçerli. Önüne gelen bu ameliyatları yapmamalı hatta daha da ileri gitmeliyiz biz ameliyat endikasyonları konumunda daha bir kurallı hale gelmemiz lazım. Neticede bir girişimsel karar veriliyor. Bunun standartları olmalı. Belli standartları olmayan yerlerde yapılmaması lazım. Bunlar norm olarak kondu daha da geliştiriyoruz.
-Sağlıklı şartlarda yapılırsa bu ameliyatlar tehlikesiz midir?
Her operasyonun bir tehlikesi vardır. Ben genel cerrahım her operasyonun tehlikesi vardır o yüzden düşünerek karar vermek lazım.
-Doktor ve hastane personelinin sıkıntıları var. Son dönemde intihar vakaları ortaya çıktı. ‘ Sağlık çalışanları çok saat çalışıyorlar’ deniliyor.
“Sağlık hizmeti verenler maalesef fazla çalışmak zorunda.”
Sağlık hizmeti 7/24 stop edemediğiniz bir makinedir. ‘Tamam, dükkânı kapatıyoruz’ diyemiyorsunuz. Sağlık hizmeti verenler maalesef fazla çalışmak zorunda. Arz ve talep noktasında baktığımızda doktor açığımız varsa mevcut doktorunuz fazla çalışıyor demektir bu kadar açık yani. Hemşire açığımız varsa mevcut hemşiremiz fazla çalışıyor demektir. Peki, nasıl çözeceksiniz? Çalışma şartlarını iyileştireceksiniz, sürenin ilavesinde adil davranacaksınız, normlara uymaya gayret edeceksiniz ve çalışan sayısını hızla artıracaksınız başka yolu yok.
-Saldırılar var sağlık çalışanlarına. Önlemler yeterli mi?
“Vatandaş acil diyorsa acildir”
Sağlık çalışanına el kalkması kabul edilebilir bir şey değil. Evet, arkadaşlarımızın arasında yanlış yapan olur mu olur ama geneline baktığımızda bu insanlar bize hizmet etmek istiyorlar. Sağlığımızı en iyi şekilde sürdürmemizi sağlamaya çalışıyorlar. Böyle bir sektörde insanlar ilişkilerini kurarken bu insanların nasıl hizmet verdiğini düşünmek lazım. Bu aradaki sürtüşmeler yeterli iletişim kurulamadığından da kaynaklanıyor. Ben mesleğin içinden geldim. Vatandaş acil diyorsa acildir bana göre acil olmayabilir ama o acildir ona acil gibi davranacaksınız.
Sağlık ücretleri peki?
“ücretler konusunda da uğraşıyoruz”
Performansta sıkıntılar var onları düzelteceğiz. Performans değerlendirme kişisel düzeyde kalmamalı. Bir takım gibi düşünmeliyiz biz o ekibi. Böyle bir mekanizmayı kurmamız lazım ve ücretler konusunda da uğraşıyoruz. Emeklilikleri biraz düşük hekim arkadaşlarımızın bunlarla ilgili çalışmalar yapıyoruz. Meclis’e getireceğiz bu konuları. Nöbetler konusu elbette yorucu. Asistan arkadaşlara sesleneyim. Elbette bir usta çıkar ilişkisidir uzmanlık asistan ilişkisi. Bir de dirençlilik gerektirir. Bunu kazanabilmek için asistanlıkta yorulmak gerekiyor. Yanlış anlamasın asistan arkadaşlarım ama bu hizmet aynı zamanda bir fedakârlık hizmeti.
-Deniz Baykal’ın sağlık durumu nasıl
“Baykal’ın sağlık durumu iyiye gidiyor”
Hocamız bize günlük bilgi veriyor. Baykal’ın sağlık durumu iyiye gidiyor ama bu rahatsızlıklarda bugünden yarına hızlı gelişme öyle beklenmez. Yavaş yavaş gelişir ama bu umut vaat ediyor bize çünkü başladığımız yeri biliyoruz. Başladığımız yerde zor bir noktadaydık ama şimdi gelinen nokta umut vadediyor.
-Eski haline dönüşünü bekler misiniz?
O konuda ben bir şey demeyeyim ama uzman arkadaşlarımız da umutlu konuşuyorlar biz Deniz Baykal için temennilerimizi söylüyoruz. Türkiye’ye uzun yıllar hizmet etmiş siyasi liderlik yapmış bir insan kendisine Cenabı Hak’tan şifalar diliyorum ama gelişmeler olumlu.
Kaynak: Akşam