• BIST 9637.54
  • Altın 2938.015
  • Dolar 34.6322
  • Euro 36.5915
  • Ankara 4 °C
  • İstanbul 12 °C
  • Bursa 10 °C
  • Antalya 16 °C
  • İzmir 13 °C

Tam Gün'ün bilinmeyenleri

Tam Gün'ün bilinmeyenleri
Bakanlığa göre, Tam Gün Yasası’yla hizmet kalitesi artarken, doktorların imkânları iyileşecek. Tabipler Birliği’ne göreyse, piyasa ve kölelik şartları geliyor. Etik değerler hiçe sayılacak

AK Parti Hükûmet’nin hazırladığı “Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”, “Hekimler ve uzmanlık dernekleri olarak, bizler bu yasaya karşıyız. Bize rağmen bu yasa çıkarılamaz.” diyen Türk Tabipler Birliği’nin (TTB) kopardığı büyük gürültüye rağmen, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaştı. 

Doktorları, -acil ve yatan hasta haricindeki- işlerini bir günlüğüne bırakmaya götüren sebep neydi? Yasal düzenlemenin ana gerekçesi ile karşı duranların temel iddiaları terazinin iki ayrı kefesine konulduğunda hangisi ağır basıyor? Yeni uygulama vatandaş ve hekimleri nasıl etkileyecek? Kim ‘olayın neresinde’ ve ‘ne kadar’ haklı ya da haksız? Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın parlamentoya teşekkür ederken dudaklarından dökülen “İnanıyorum ki tarih bu işi hayırla yâd edecektir.” cümlesiyle, bundan sonra da sürmesi beklenen tartışma daha sakin bir havaya bürünecek mi? 

Öncelikle ‘tam gün’ düşüncesinin evveliyatına gitmekte fayda var. Konu Türkiye’de ciddi boyutta ilk defa, 5 Ocak 1978 ila 12 Kasım 1979 tarihleri arasında yürütme fonksiyonunu eda eden Bülent Ecevit başbakanlığındaki 42. Hükûmet’in Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Mete Tan’ın sözleriyle gündeme geldi. 29 Haziran 1978’de de 2162 sayılı ‘Sağlık Personelinin Tam Süre Çalışma Esaslarına Dair Kanun’ ile pratiğe geçirildi. Ancak yasa, kısa bir süre yürürlükte kalabildi. 12 Eylül 1980 darbesini gerçekleştiren komitenin atadığı yönetim, 2368 sayılı Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun’la aynı yılın 31 Ocak’ında mevcudiyetine son verdi. Kanun gereği “24 saat icapçı” statüsündeki doktor, hemşire ve ebe maaşlarının üç katına çıkması, kaymakam gibi bazı üst düzey kamu personeli ile subayları rahatsız etmişti. Turgut Özal’ın yönettiği 45’inci Hükûmet’in Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Mehmet Aydın konuyu yeniden canlandırmak istese de, amacına ulaşamamıştı. Gündemdeki tasarı ile Tan’ın kanunu, içeriği itibariyle elbette ki birbirinden farklı. 

Sağlık Bakanlığı, tam günden neyi murat ettiğini şöyle açıklıyor: “Bu tasarının ana amaçları, halkımıza yüksek standartta, kaliteli, hakkaniyetli ve kolay erişilebilir bir sağlık hizmeti verirken; hekimler başta olmak üzere sağlık çalışanlarımıza yeni imkânlar sunmaktır.”

TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy, ‘tam gün mesai’ye ilkesel manada müspet yaklaştıklarını; aslında sağlık hizmetinin ‘piyasalaştırılmasına’ tepki gösterdiklerini belirterek, kamu sağlıkçılarının ‘ticarileşmiş’ ve ‘kölelik şartlarındaki’ bir ortama itildiğini ileri sürüyor. İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan ise daha öznel konuşuyor: “Bugüne kadar doktor ve sağlık çalışanlarından bu kadar ayrı düşen bir sağlık bakanı görmemiştik.” 

19 Ocak Salı günkü eylem ‘sönük müydü yoksa etkin mi’ münazarası, problemin özgül ağırlığı yanında hafif kaçıyor. Bakanlık şundan emin: “(Yasayla) Hekimlerin hastane-muayenehane ikileminde bırakılmadıkları, mesai açısından ve zihinsel olarak bölünmüşlük yaşamadıkları, hasta memnuniyetini daha kolayca hedefleyebildikleri, emeklerini bir noktada yoğunlaştırabildikleri bir çalışma ortamı sağlanacak.” Şunlardan da: Personelin iş yükü dengeye oturacak. Hastayla doğrudan para ilişkisi bitecek. Vatandaşların hekimlere güveni artacak. Hastanelerde bekleme süresi en aza inecek. Hastalar sağlık hizmetine kolayca erişebilecek. ‘Sağlık kuruluşunu ve hekimini seçme hakkı’ yaygınlaşacak. Bakanlıktan tanıdık bir ifade daha: “Devlet kaynakları ile oluşturulan imkân ve kadroların sağlık hizmetini parası olana özel olarak sunmasına yol açan sistemi hiçbirimiz kabul edemeyiz.” 

Yalnız bakanlığın duyurduğu bir veri var ki, kafaları biraz karıştırıyor: “2002 yılında Sağlık Bakanlığı hastanelerinde çalışan uzman hekimlerin sadece yüzde 11’i tam gün çalışırken, bugün bu oran yüzde 81’e ulaştı. Yani hem devlet hastanesinde çalışan hem de muayenehanesi olan hekimlerin sayısı oldukça azaldı.” Gençay Gürsoy da kamuda vazifeli hekimlerden sadece bininin muayenehane işlettiğini ifade ediyor. Peki, o zaman, hekimler sağlıkta dönüşüm sürecinin doğal seyrinde zaten tam güne yönelirken bu kanunda (muayenehanelerin terkinde) neden ısrar edildi? TTB, dönüşümün önceki parametrelerine mütemadiyen muhalif tavır sergilemesinin faturasını mı ödüyordu? Mimar, mühendis ve doktor odalarının çok partili demokratik dönem içinde sol ideolojilerce kontrolde tutulduğu; çoğu vakit baskı grubu niteliğini de aşarak ‘âdeta siyasal parti hüviyetiyle’ politik davrandığı doğru. Bakan Akdağ, ‘doktor açığından, mevcuda bir o kadar daha eklenmesi gerektiğinden’ söz ederken, TTB, ‘bunlar kendi düşüncesinde hekim yetiştirecekler’ ön yargısıyla gerçeği bile bile ‘hayır, ihtiyaç yok’ masalını yinelemişti. Akdağ, ‘hekimlik gönüllülük esasına dayanır, mecburi hizmeti kaldırıyorum’ derken; bu fikri desteklememişti. Oysa pekala üyelerini Doğu ve Güneydoğu illerine motive edebilirdi. “Evet, TTB misillemeyle karşı karşıya.” iddiası bir hayli uçuk ve insaftan yoksun. Herşey bir tarafa, devlet sorumluluğuna aykırı. Ama seslerini yükseltenleri “hekimlik etiğinden nasibini almamışlıkla” yaftalamak da yakışıksız ve tahripkâr bir yüklenme doğrusu. Katılımdaki güdüklüğe bakarak eylemi “TTB’nin gösterisi” diye küçümsemek de bu paralelde. Akdağ’ın, “TTB, aidat parası derdinde” iddiası, iki tarafı keskin bir bıçak ve ispata muhtaç bu arada. 

Hekimler kariyer, gelir ve sosyal hayatlarını tümden etkileyecek hayati bir kararın arifesinde şimdi. Önlerinde dört seçenek bulunuyor. 1-) Kamu kurum ve kuruluşları. 2-) Vakıf üniversiteleri. 3-) Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile sözleşme imzalamış özel sağlık işletmeleri. 4-) SGK ile anlaşmamış özel şirketler. 

Hekim bu alternatiflerin herhangi birinde karar kılmak zorunda. Aynı seçenek kapsamındaki iki, hatta üç iş yerinde hasta görülüp ameliyata girilebilecek. Örneğin; iki vakıf üniversitesi… Üç eğitim ve araştırma hastanesi… Kamuda performans esas bundan böyle. Özlük hakları iyileştiriliyor. Maaşlar pratisyenlerde yüzde 43, uzmanlarda yüzde 71, klinik şef ve yardımcılara da yüzde 80 oranında zamlanıyor. Üstelik bu emekliliğe de yansıyacak. 25 yıllık pratisyenin emeklilik ücretine yüzde 44 ekleniyor. İlave yüzdesi uzman emeklilerinde 82’ye, klinik şef ve yardımcılarındaysa 100’e varıyor. 

Döner sermaye payı, hekimin muayene ve ameliyat eforuna endeksli. Bakan Akdağ, bir hekimin aylık gelirinin –uzmanlık ve titr benzeri kriterlere göre değişiyor- 10 ila 14-17 bin liralara tırmanabileceğini kaydediyor. TTB, ‘bu imkânsız’ görüşünde. Birlik Başkanı Gürsoy, “10 bin liraya ulaşmak için hekimlerin neredeyse günlerinin 4’te 3’ünü çalışarak, hasta bakarak, ameliyat yaparak geçirmeleri gerekiyor. Para kazanma üzerinden ücretlendirmeye taraftar değilim.” diyor. 60’ı aşkın tabip odasıyla, muhtelif mesleki örgütlerin aynı fikirde birleştiğini anlatıyor. 

Eyleme iştirak etmeyen Isparta-Burdur Tabip Odası Başkanı Metin Aydın da 14-17 bin liranın 7 gün/24 saat mesaiyle elde edilebileceğini, her güne ortalama 400 hastanın düştüğünü dile getiriyor. 

Sosyal güvenlik uzmanı emekli iş müfettişi Ali Tezel, bakanlığın hastanelere aktardığı kaynağın bu yıl 11,7 milyar liraya indirildiğine (pay 2009’da 12,3 milyar liraydı) dikkati çekiyor: “Dolayısıyla doktorlara döner sermayeden verilecek toplam kaynak da azaltılmış olacak. Yani ancak doktorlar yan yana çalıştıkları meslektaşlarını ‘alt edip’ daha fazla kesip biçtikleri, tıbbi işlem yaptıkları sürece fazla kazanabilecekler. Ayrıca akademisyenler de alternatif iş yapamayacağı için onlara da ‘öğrenciyi bırak, hastaya bak’ denmiş oluyor.” Ankara Tabip Odası Başkanı Gülriz Ersöz, hekimin mesaide yarışa sokulmasının hasta güvenliğini tehlikeye atacağına işaret ediyor. 

Misallerle gelecekte yaşanması muhtemel birkaç öngörü. Vizite süreleri kısalacak. 3-5 dakikada teşhis konulmaya çabalanacak. Ya genel geçer belirtiler ışığında reçete yazılacak. Ya da teşhis, tahlil ve görüntüleme sonuçlarına havale edilecek. Tababet teknik bir işleme dönüşecek. Her iki şık da kamu sağlık harcamasını anormal derecede kabartacak. Operasyon sayısınca ücretlendirildiği için cerrahlar en ufak gerekirlikte diğer tedavi yöntemlerini hiçe sayarak ameliyata meyledecek ister istemez. Cerrahi işlemden işleme koşulmasının yorgunluğuyla konsantrasyonu sekteye uğratacak. Lüzumsuz operasyonlar yüzünden on binlerce kişi ömürlerinin sonraki bölümünde ilaca mahkûm olacak. Bu öngörü tablosu, guatr rahatsızlığına bire bir uyuyor. Troid bezleri çıkarılan hastaların hormon dengesi ilaçlarla temin edilecek ömür boyu. 

Anlık teşhisler hastaları ve yakınlarını tatmin etmediğinde şüpheler oluşacak. Başka hekimlerin kapısı çalınacak. Hele ki rizikolu bir hastalık ya da operasyon söz konusuysa, gezilen kapılara yenileri ilave edilecek. Haliyle SGK ile sözleşmesiz özel hastanelerdeki ve tamamen bağımsız ofislerdeki başarılarıyla ünlenen hekimlere koşulacak. 

Bıçak parası ve hoca farkının yüzde yüz yok olacağını iddia etmek ‘iyimserlik katsayısı zirvede’ bir beklenti. Kamu doktorunun hastasının rızasıyla özel bir merkezde ameliyata kalkışmayacağının garantisi var mı? Bunu bizzat hasta arzu edecek çünkü. İstanbul Tabip Odası Başkanı Özdemir Aktan soruyor: “Siz bir yakınınızın günde 13-14 saat çalışan bir cerrahın yapacağı ameliyata son sırada girmesini ister misiniz?” Öte yandan sizin de seçtiğiniz hekime talep çoksa ve bir türlü sıra gel(e)miyorsa… 

Kimi branşlarda çok az hekime sahibiz. Özellikle çocuk kardiyolojisi gibi yan dallarda. Her yıl on binlerce çocuk doğuştan kalp-damar hastalığıyla aramıza katılıyor. 6-7 ay sonrasına muayene günü alınabiliyor bu branşlarda. 

Antalya’da Sağlık Bakanlığı Müfredat Komisyonları Toplantısı’na iştirak eden 100 öğretim üyesinin 16 Ocak’taki basın toplantısında arz ettikleri görüşlerden bir pasaj: “Tam Gün Yasası ile getirilecek olan performansa dayalı ödeme sisteminin en önemli etkisi eğitim üzerine olacaktır. Bu yasanın uygulamaya girmesiyle birlikte, tıp eğitimi ve uzmanlık eğitimine ayrılan süre, özellikle de hasta başı eğitim süresi azalacak; eğitim araştırma ve nitelikli sağlık hizmeti sunumu gibi iyi hekimlik değerlerinden ödün vermek kaçınılmaz olacaktır.” 

Öğretim üyeleri şu iddiayı da ortaya koydular: “Bu yasayla birlikte, endikasyonsuz müdahaleler, etik olmayan uygulamalar ve uygulama hataları artacak; hasta başına düşen muayene süresi ise azalacaktır.” 

Hocalardan bir öneri: “Tam Gün Yasası’nın ‘tam’ olabilmesi, vatandaşın birinci basamaktan son basamağa, yani üniversite hastanelerine kadar hiçbir katkı payı ödemeden sağlık hizmeti alabilmesi, ilaç ve diğer sağlık harcamalarının tamamının devlet tarafından karşılanması halinde mümkün olacaktır.” 

Tam Gün Yasası’nın belki de en ilginç yeniliği, hekimlere yönelik mesleki mali sorumluluk sigortasındaki mecburiyet. Her sigortasız hekim için 5 bin lira idari para cezası kesilecek. Aile hekimliğinin tıkır tıkır işlemediği bir sağlık sisteminde, eleştiri, serzeniş ve kaygıların göz ardı edilemeyeceği muhakkak. Tam Gün, Türkiye’nin 30 yıllık hikâyesi. Bakalım, ‘kervan yolda dizilebilecek mi?’ 

Eyleme kimler destek verdi? 

Türk Tabirler Birliği, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası, Devrimci Sağlık Sendikası, Sağlık Hizmetleri Sınıfı Çalışanları Derneği, Sağlık Memurları Derneği, Sağlık Teknisyen ve Teknikerleri Derneği, Sosyal Hizmetler Uzmanları Derneği, Sağlık ve Sosyal Hizmetler Çalışanlarının Sözü Sendikası, Türk Medikal Radyo Teknolojileri Derneği, Tıbbi Laboratuar Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği. 

Tabipler Birliği’nin iddiaları 

TTB’nin tasarının yasalaşmasından sonraki tutumunu hep birlikte göreceğiz. Tam güne temelde karşı değiller. Ama ideal bir tüm gün yasası önermek yerine, mütemadiyen kanunlaşma yolunda ilerleyen tasarı eleştirildi. Fikir sormadığı ileri sürülen bakanlıkla polemiğe girildi. İşte TTB’nin kelimesi kelimesine iddiaları: Kanun, sağlık çalışanlarının ücretlerinde kalıcı ve emekliliğe yansıyacak bir düzenleme içermemekte. Halkı-hastaları hekimlere, sağlık çalışanlarına karşı kışkırtmakta. Hekim ücretleriyle ilgili kamuoyuna açıklanan rakamlar hiçbir şekilde gerçeği yansıtmamakta. Geçinebilmek için 7 gün 24 saat çalışmaya zorlayarak hasta güvenliğini tehlikeye atmakta. Üniversitelerde ve eğitim hastanelerinde eğitimin kalitesini daha da düşürmekte. Getirdiği mesleki sorumluluk sigortasıyla yerli-yabancı özel sigorta şirketlerine yeni bir kazanç kapısı açmakta. Radyasyonla çalışan sağlık mensuplarının haftalık mesai sürelerini 25 saatten 35 saate çıkarmakta. Kısacası; ne sağlık çalışanları, ne de hastalar için hiçbir olumlu düzenleme içermemektedir. 

Bakanlığın tam gün vaatleri 

Özel muayenehanelerde veya üniversite hastanelerinde sadece para ödeyebilenin hekimini seçme dönemi bitecek. Sağlık personelinin üzerindeki iş yükü daha dengeli hale gelecek. Hekim ile hasta arasında doğrudan para ilişkisi tamamen kalkacak. Halkın hizmetlere ulaşması kolaylaşacak. Vatandaş her zaman ve her yerde hizmetin en kalitelisini alacak. Emekliliğe yansıyacak maaşlar pratisyenlerde yüzde 43, uzmanlarda yüzde 71, klinik şef ve yardımcılarında ise yüzde 80 oranında artacak. Mesleki statü ve titre göre bir hekim ayda 10 ila 17 bin lira arasında gelir elde edebilecek. Tüm personel için nöbet ücretleri ciddi boyutta iyileştirilecek. Hekim raporlu ya da izinliyken ek ödeme kayıpları telafi edilecek.

birincikuvvet

Bu haber toplam 4991 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
Tüm Hakları Saklıdır © 2006 Sağlık Aktüel | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : (0216) 606 17 18 - (0224) 334 1 335 | Faks : (0216) 606 17 19 | Haber Yazılımı: CM Bilişim