İstanbul Tabip Odası yapıaln açıklama şu şekilde;
Sağlık Bakanlığı, Aile Hekimliği uygulamasını İstanbul’da Ekim ayında başlatacağını ilan etmiş; buna bağlı olarak İl Sağlık Müdürlüğü tarafından Aile Hekimliği 1. Aşama Uyum Eğitimlerine hız verilmiştir.
İl Sağlık Müdürlüğü, Haziran sonu-Temmuz başında SEÇME VE YERLEŞTİRME’lerin yapılacağını bildirmektedir. Son günlerde Aile Hekimi olarak çalışmak isteyen hekimlerin matbu formu doldurup imzalamaları istenmektedir. Bir yanda eğitim merkezlerini çoğaltarak işleri hızlandıran İl Sağlık Müdürlüğü, diğer yandan tek taraflı bilgilendirme ile hekimleri alelacele bir tercih yapmaya zorlamaktadır;
•Yıllardır olanaksızlıklarla başbaşa bırakılan sağlık ocaklarında, düşük maaşla hizmet sunan pratisyen hekimlere yıllık sözleşmelerle, 7 gün 24 saat GÜVENCESİZ ÇALIŞMA dayatılmaktadır.
•Verilen uyum eğitimlerinde Aile Hekimliği uygulamasının cilalı kısımları anlatılmakta, sisteme ilişkin tek bir soru bile sorulmasına izin verilmemektedir.
•Sağlık ocaklarını çökerten, pratisyen hekimliğe ve pratisyen hekimlere gerekli değeri vermeyen yöneticiler, şimdi onlara “statü” ve “iyi koşullar” vaad etmektedir.
•Diğer tarafta ise hangi kriterlere göre seçtiklerini açıklamadıkları Eğitici kadrolarına yerleştirmelerde kullanılmak üzere yüksek hizmet puanları verilmektedir.
•Gelecekleri belirsizleştirilen hekimler, tam gün, kamu hastane birlikleri, iş yeri hekimliği yönetmelikleri ile yaratılan sıkışmışlık ortamında başka “çare” olmadığına inandırılmakta; hasta bakabilmek, reçete yazabilmek için aile hekimi olmaya zorlanmaktadır
Bildiğiniz gibi Aile Hekimliği 2004 yılında Düzce’de başlatılmış; aşama aşama yayıldığı 43 ilde Pilot Yasa ile yönetilmiştir. Son olarak 25 Mayıs 2010’da “Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği” çıkarılmış, yeni yönetmelikle birlikte şimdiye kadar görülen bazı belirsizlikler iyice netleşmiştir. Kamu ve özel tüm sağlık kuruluşlarını sınıflandırma çabası içindeki Bakanlık, şimdi de Aile Sağlığı Merkezleri’ni sınıflandırmaktan, cari harcamaları sınırlandırmaktan söz etmektedir. Bütün bunlar 2003 yılından beri uygulamaya koyulan Sağlıkta Dönüşüm Programının 1. Basamak sağlık hizmetlerine yansıyan plansız programsız politikalarının sonucudur.
Aile Hekimliği, yıllık sözleşme karşılığı, coğrafi bölge, kişisel ve tıbbi özelikleri dikkate alınmaksızın yaklaşık 3500 kişiye birinci basamak sağlık hizmetinin sunulacağı, ücretlerin prim üzerinden ödeneceği, kullanılan mekan, veri giriş elemanı, hizmetli, araç ve her türlü giderin hekim tarafından karşılanacağı, sadece sağlık elemanıyla (hemşire/ sağlık memuru) çalışılan hizmet şeklidir. Sağlık ocaklarını tamamen ortadan kaldırıp, mevcut bina, ekipman giderleri ve en önemlisi personel giderlerinin Sağlık Bakanlığı/ Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sırtından atma anlayışını taşımaktadır. Birinci basmak hizmetleri, kendisi de güvencesiz sözleşmeli çalışacak olan aile hekimine işletmeci bir anlayışı dayatılarak devredilmektedir. İstanbul’daki sağlık ocağı sayısının 560 civarında olduğu, aile hekimliği uygulaması ile Aile Sağlığı Merkezi sayısının 900 civarında olacağı söylenmektedir. Sağlık ocağı binalarının çoğu kamuya ait değildir. Sözü edilen sayıda işyerinin kira giderinin aile hekimleri tarafından karşılanacağı açıktır. Hizmet içi eğitimler kapsamında uygulamalı eğitimlerin bu merkezlerde yapılacağı iddiası ile her merkezde üç aile hekimine karşılık bir aile hekimliği uzmanının istihdam edilmesi hedeflenmektedir. Yıllardır bu alanın sahibi pratisyen hekimlerce verilen birinci basamak hizmetlerinin, tüm uzman hekimlere açılması birinci basamak hekimliği/ pratisyen hekimlik açısından başlı başına geriye götüren bir adımdır. Aile hekimliği sistemi haksız rekabet ortamı ve ücret eşitsizliği yaratacak; kâr amaçlı teknolojik yatırımlar bu eşitsizlikleri iyice artıracaktır. Askerlik, doğum gibi durumlarda aile hekimleri güvencesiz çalışmanın en ağır bedeli ile karşı karşıya kalacaklar; sözleşme feshi, işsizlik, yeniden aile hekimliği biriminde yer bulma çabası içine düşeceklerdir. Yıllık izin kullanma durumunda yerine bir aile hekimi görevlendirme yükümlülüğü hekimin omzuna yıkılmaktadır. Hepsinden öte tüm bu uygulamalar yapılırken hekimlerin fikri alınmamıştır.
İstanbul Tabip Odası, sağlıkta dönüşüm programının tümüne ve aile hekimliği pilot uygulamaları sürecine karşı, hekimlerin iş güvencesi ve özlük hakları için mücadele yürütmüştür. TTB Pratisyen Hekimler Kolu, Pratisyen Hekimlik Derneği ve TTB Genel Pratisyenlik Enstitüsü’nün on yıllardır oluşturduğu geliştirici ve mücadeleci birikim, odamızın yürüttüğü mücadelede aktif rol oynamıştır. Başta Düzce olmak üzere diğer illerde yaşanan deneyimler izlenmiş, kamuoyu ile paylaşılmıştır.
İlimizde birçok ilçede hekim ve diğer sağlık çalışanlarının katıldığı bilgilendirme toplantıları yapılmıştır. Odamızda genişletilmiş pratisyen hekimlik toplantıları düzenlenmiş, ana gündeminin “aile hekimliği sistemi” olduğu Temsilciler Kurulu toplantıları yapılmıştır. Web sitemizde Aile Hekimliği ile ilgili dökümanlar “Arşiv” başlığı altında derlenerek bilgilerinize sunulmuştur.
Sağlık Bakanlığı’na “aile hekimliği eğitimleri ve eğiticilerin tespit edilme ölçütleri” yazılı olarak sorulmuştur. İlçe Sağlık Grup Başkanlıkları’na yazı gönderilerek tüm sağlık ocağı hekimlerine yönelik toplantılar yapılacağı bildirilmiştir.
Değerli Meslektaşımız,
İstanbul 13 milyon nufusu ve karmaşık yapısıyla ülkemizde hiçbir ilimiz ile kıyaslanamayacak bir metropoldür. Gerek nüfus özellikleri gerekse yıllardır yeterli sayıda ve donanımda sağlık ocağı yapılanmasının gerçekleştirilmemiş olması, “Aile Hekimliğine dönüşümde” bambaşka sorunları ortaya çıkarmaktadır. Gündelik çözümlerle başarıya ulaşmak mümkün değildir. Parçalanmış ve ticarileştirilmiş birinci basamağın sağlık alanındaki bedeli ağır olacaktır.
İstanbul’da birinci basamak sağlık hizmetlerinin bütün yükü diğer illerde görülmedik bir biçimde hekimlerin ve sağlık çalışanlarının omuzuna yıkılmak istenmektedir. Hekimler bir tercihle değil dayatma ile karşı karşıyadır. Bu sistemin iş güvencemizi ortadan kaldıracağı, mesleki bağımsızlığımızı, ekip dayanışma ruhunu kaybettireceği açıktır. Mesleki değerlerimizi koruyabileceğimiz, emeğimizin hakkını alabileceğimiz, güvenceli bir hekimlik mümkündür. Hekimlerin hak ettikleri bir ücrete kavuşmaları ve halkın başta koruyucu sağlık hizmetleri olmak üzere birinci basamak sağlık hizmetlerine erişiminin kolaylaştırılmasının ön koşulu hekimlerin güvencesiz çalıştırılması olmamalıdır. Rekabet ve yarışmaya dayalı, tüketimi kışkırtan hizmet sunma modellerinin başlangıçta güvencesiz çalıştırmayı benimsetmek için sunduğu görece “yüksek gelir” uygulamasının daha sonra nasıl bir seyir izlediği, ülkemiz Telekom ve Banka Özelleştirmeleri süreçlerinde herkes tarafından görülmüştür. Görece “yüksek gelir” hızla eski reel halini almış, ancak çalışma koşullarındaki hak kayıpları, insan takatini zorlayan tempo, çalışma ilişkilerindeki erozyon geriye dönüşsüz olarak yerleşik bir hal almıştır. Gerek hekimliğin, gerekse sağlık hizmetinin doğasının bu çalıştırma biçimine aykırı olacağı ve hekim hasta ilişkisinin sürekli kar, yarışma, rekabet ve tüketime dayalı olarak sürdürülebilmesinin olanaklı olmadığı görülecektir.
İstanbul Tabip Odası olarak hekimlerin mesleki geleceğine ve halkın temel sağlık hakkına yapılan bu saldırıya sonuna kadar karşı duracağımızı bildiririz. Aile Hekimliği “seçme ve yerleştirme” aşamasında örneklerini üzüntüyle yaşadığımız saniyeler içinde bildirimde bulunma, geri dönüşü olmayan bir sözleşmeyi hemen onaylatma uygulamasının onur kırıcı yüküne karşı, bu süreçte Aile Hekimliği uygulamasından kaynaklanacak her türlü sorunda meslektaşlarımızın yanında olacağımızı, aile hekimi ya da toplum sağlığı hekimi tüm üyelerimizin hak kayıplarına karşı her türlü mücadeleyi vereceğimizi bilmenizi isteriz.
“Aile Hekimlerine değil Aile Hekimliği Sistemine” karşı olduğumuzu, meslek odamızın her zaman yanınızda olduğunu hatırlatır çalışmalarınızda başarılar dileriz.