Multipl Skleroz hastalığı, merkezi sinir sisteminde görülüyor. Merkezi sinir sisteminin sinir hücrelerinden çıkan ve akson olarak isimlendirilen uzantılarının ve bu uzantıların çevresini saran miyelin olarak isimlendirilen yapıları etkiliyor. Başta bağışıklık sistemi hücreleri olmak üzere hasar gören bu yapılar, hastalığı ortaya çıkarıyor.
Hastalığın daha çok yetişkinlik döneminde kendini belli ettiğini belirten Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Ayşe Sağduyu Kocaman, genetik yatkınlık olmakla birlikte, araştırmalarda hastalıktan sorumlu belirli bir genin bulunamadığını söylüyor. Hastalığın farklı tiplerde görüldüğünü söyleyen ve bu tipler hakkında bilgi veren Prof. Kocaman, MS’in belli başlı belirtilerini şöyle sıralıyor:
“Hastalık çok farklı ve kişiden kişiye değişken belirti ve bulgularla başlayabilir. Bu belirtiler hastalığın başlangıç dönemlerinde genellikle kendiliğinden de düzelebildiği için hastaların hekime başvurması ve tanı alması gecikebilir. Başlıca belirtileri arasında şunlar yer alıyor:
• Vücudun değişikli bölgelerinde özellikle gövdede, yüzde, kollar ya da bacaklarda uyuşukluk, karıncalanma, güçsüzlük.
• Görme keskinliğinin azalması ya da çift görme, baş dönmesi, dengesizlik, beceriksizlik.
• İdrar kaçırma ya da idrar yapamama.
• Dışkılama sorunları.
• Yorgunluğun baş göstermesi.
• Daha az sıklıkla bellek sorunları.
• Duygu durum değişiklikleri.
• Cinsel işlev bozuklukları.
• Konuşma bozuklukları.
• Baş ağrısı, uyku bozuklukları ya da epileptik nöbetler gözlenebilir.
• MS’de yorgunluk, halsizlik, uyuşmalar, elektriklenmeler gibi belirtiler gün içerisinde aralıklarla olabileceği gibi günlerce, haftalarca da sürebilmektedir. Belirti ve bulguların 24 saatten uzun sürdüğü dönemler “atak dönemi” olarak tanımlanır.
MS FARKLI TİPLERDE GÖRÜLEBİLİR
Atak ve İyileşmelerle Giden MS (Relapsing - Remitting MS) : Bu tipte ataklar olur ve ataklar tam veya kısmen düzelir. MS’li kişilerin çoğu başlangıçta atak ve iyileşmeler ile giden seyir gösterir. Atakların ne sıklıkta geleceğini tahmin etmek mümkün değildir. Ancak bazen yılda birkaç kez bazen 2-3 yılda bir, hatta bazı hastalarda yıllar sonra bile atak olabilmektedir.
İkincil İlerleyici MS (Sekonder Progresif MS) : Atak ve iyileşmeler ile giden MS hastalarının bir kısmında daha sonra ataklar azalır ya da görülmezken özürlülükte sinsi bir artışın olduğu ilerleyici forma geçiş olduğu süreçtir.
Birincil İlerleyici MS (Primer Progresif MS) : Hastalık sinsi başlar ve yıllar içerisinde gittikçe artan özürlülük ortaya çıkar. İlerleme hızı değişken olmakla birlikte genellikle yavaş seyirlidir. Bu gruptaki hastalar MS’li olguların daha az bir bölümünü oluşturur.
Yenileyici İlerleyici MS (Relapsing Progresif MS) : Bu tipte de hastalık başlangıçtan itibaren sinsi ve ilerleyici seyretmekle beraber arada ataklar görülebilmektedir.”
GENETİK YATKINLIK VAR, YOL AÇAN GEN YOK
MS doğrudan genetik geçişli bir hastalık olmamakla birlikte ortaya çıkmasında genetik yatkınlıktan söz ediliyor. Hastaların yüzde 15-20’sinin ailesinde MS öyküsü tanımlanıyor. Son yıllarda MS’ in genetik ya da ailesel yönünü araştıran çok sayıda, çok merkezli çalışma yapılmış ancak henüz sorumlu tutulabilecek bir gen bulunamamış. Hastalığa yakalanma riskinin artışından sorumlu tutulan genlerin de ırksal farklılıklar gösterdiği gözlenmiş. Genetik yatkınlığı olan bireylerde çevresel faktörlerin etkisiyle hastalık ortaya çıkabileceği düşünülüyor. Hastalığın görülmesinde kadın-erkek ayırımı olabileceğini belirten ve nedenleri hakkında bilgi veren Prof. Kocaman, hastalığı hazırlayan bazı koşulların ve tetikleyen durumların olduğunu söylüyor:
KADINLARDA MI ERKEKLERDE Mİ DAHA SIK GÖRÜLÜYOR?
“Bağışıklık sistemiyle ilişkili hastalıklara yatkınlığın hastalığı hazırlayan koşulların başında geldiği düşünülmektedir. Tetikleyici faktörler arasında çeşitli viral enfeksiyonlar, bazı canlı virüs aşılamaları, stres, travma gibi çevresel faktörler sayılabilir. Kırk yaş altı başlangıçlı, ataklar ve düzelmelerle giden tip MS kadınlarda erkeklere oranla yaklaşık 2 kat daha sık görülmektedir. Buna karşın 40 yaş ve üzeri başlangıçlı birincil ilerleyici MS’de kadın ve erkek oranı yaklaşık eşittir. Ülkemizde yeterli epidemiyolojik çalışma olmamakla birlikte her yüz bin kişide 30 ile 100 kişinin MS’li olduğunu bildiren iki çalışma bulunmaktadır ve yaklaşık 35 bin MS hastası olduğu düşünülmektedir. Dünyadaki MS prevalans çalışmalarına baktığımızda görülme sıklığının ekvatordan uzaklaştıkça arttığını görüyoruz; Ekvator çevresinde 1/100 000 olan prevalans Güney Amerika ve Güney Avrupa’da 6-14/100 000 iken, Kuzey Amerika ve Kuzey Avrupa’da 30-80 /100 000’ dir. MS’ e yakalanma riski yaşlandıkça azalmaktadır. Hastaların üçte ikisi 20-40 yaş arasında iken üçte biri 40 yaş üstü ya da 20 yaş altıdır. 55 yaşın üzerinde risk belirgin olarak azalmaktadır.
NEDENLERİ TAM OLARAK BİLİNMİYOR
Hastalığın nedenleri ne yazık ki henüz aydınlatılabilmiş değildir. Özellikle son 20 yıl içinde bu konuda pek çok çalışma yapılmasına ve çeşitli ipuçları yakalanmasına rağmen hastalığa yol açan nedenleri henüz tam olarak anlayabilmiş değiliz. Bunun belki de önemli bir nedeni hastalığın her kişide farklı şekillerde ortaya çıkması, seyrinin ya da tedaviye yanıtların kişiden kişiye farklılıklar göstermesi yani MS’ in çok farklı yüzünün olmasıdır. Bu farklı yüzleri nedeniyle MS’ in tek bir hastalık olmadığı, farklı özelliklerde ama benzer ortak yönleri olan hastalıklar grubu olduğu düşünülmektedir. Bağışıklık sisteminin tüm hücrelerinin hastalığın ortaya çıkmasında payı olduğu düşünülecek olursa temelde MS bir bağışıklık sistemi hastalığı olarak görülebilir. Öte yandan hastalığın başlangıçtan beri ilerleyici seyir gösteren tipinde bağışıklı hücreleri yanı sıra daha farklı, bizim nöro-dejeneratif dediğimiz, merkezi sinir sistemini geri dönüşümsüz olarak yıkan, bozulmasına neden olan mekanizmalar devreye girmektedir. Bu nedenle MS’ in hem yangısal hem de yıkıcı bir hastalık olduğu kabul edilmektedir.”
TANIDA AYRINTILI HASTA ÖYKÜSÜ ÖNEMLİ
MS’ in tanısında hastada ortaya çıkan belirtileri çok iyi dinlemek, yani ayrıntılı öykü almak ve yine ayrıntılı bir nörolojik muayene yapmak en önemli kural. MS konusunda deneyimli bir hekim ayrıntılı öykü ve muayene ile klinik olarak MS ön tanısını koyabilir. Prof. Kocaman, tanıyı kesinleştirmede en önemli kuralın, bu hastalıkla karışabilecek diğer hastalıkların dışlanması olduğunu söylüyor. “Bu nedenle beyin ve omuriliğin manyetik rezonans görüntüleme ile değerlendirilmesi oldukça önemli. Kimi olgularda kesin tanı için beyin omurilik sıvısının incelenmesi, kan testleri ve elektrofizyolojik çalışmalar gerekebilir” diyen Kocaman, MS tedavisi ve tedavi sürecindeki hastaların dikkat etmesi gereken kurallar hakkında ise şunları söylüyor:
“MS’ in kesin tedavisi henüz yok, ancak erken tanı ve tedavi ile hastalığı kontrol altına almak mümkündür. Özellikle ataklar ve düzelmelerle seyreden formunda atakları erken dönemde kontrol altına alınan hastaların uzun dönem klinik seyirlerinin belirgin olarak daha iyi olduğu klinik çalışmalarla kanıtlanmıştır.
YENİ TEDAVİLER YÜKSEK DOZ KORTİZONU ÖNLEDİ
MS’in temel olarak 3 tip tedavisi vardır; Belirtilere yönelik tedavi, atak tedavisi ve atakları önleme tedavisi. MS tedavisi konusunda yapılan çalışmaların büyük bölümü atakları önlemeye ve hastalığı kontrol altına almaya yönelik tedavi alanında olmakla birlikte diğer alanlarda da gelişmeler vardır. Söz gelimi yürüme güçlüğü çeken hastalarda yürüme mesafesinin artmasına neden olan ve yurtdışında bu nedenle ruhsatlanan bir ilaç ülkemizdeki hastalarda da Sağlık Bakanlığı onayı ile yurtdışından getirtilerek kullanılabiliyor. Atakları önlemeye yönelik tedaviler bu güne kadar hep enjeksiyon şeklindeyken, geçtiğimiz yılın son aylarında ilk kez hap şeklinde olan ve en az diğer tedaviler kadar etkin olan bir MS ilacı yurtdışında onay almıştır ve çok yakında ülkemizde de piyasaya çıkacaktır. Ancak burada üzerinde önemle durulması gereken nokta mevcut enjeksiyon tedavileri ile hastalığı kontrol altında olan ve ilaca bağlı önemli bir yan etki gözlenmeyen hastaların yalnızca hap olması nedeniyle ilaç değişikliği talep etmemelidir. Enjeksiyon yani aşı şeklinde olan bu tedavilerin 20-25 yıllık güvenlik çalışmaları olduğu akılda tutulmalıdır.
DÜZENLİ TEDAVİ YAŞAM KONFORUNU ARTIRIYOR
Düzenli tedavi ile atak sıklıkları ve şiddetleri belirgin olarak azalan bu hastaların atak döneminde yaşadıkları sıkıntılardan ve atak nedeniyle yüksek doz kortizon almaktan kurtulması yaşam kalitesi açısından oldukça önemlidir. Ayrıca erken dönemde tedavi başlanan ve tedavilerini düzenli kullanan hastalarda başta zihinsel işlevler olmak üzere yürüme, denge gibi merkezi sinir sistemi etkilenmesine bağlı özürlülüğe neden olan bozuklukların da daha geç ya da daha az geliştiği görülmektedir.
MS TEDAVİSİNDE STENT UYGULAMASININ YERİ YOK
Son yıllarda MS’in beynin toplar damar sisteminde oluşan bir yetmezlik sonucu geliştiğini ve stent olarak isimlendirilen damar içine koyulan damar genişleticilerle hastalığın tedavi edilebileceğine dair fikirler ileri sürülmüştür. Uluslararası MS Federasyonu bu konuda bir açıklama yaparak bu alanda yapılan çalışmaların henüz yetersiz olduğunu, bu tip uygulamaların yalnızca etik kurulların onayı ile çalışma kapsamında yapılabileceğini ve günümüzde MS tedavisinde stent uygulamasının yeri olmadığını belirtmiştir. Bu konuda da hastalarımızın dikkatini çekmek isterim.