Özel sağlık kuruluşları SGK ile kendilerini kurtarmayacak paket anlaşmasına niçin imza attı? Hükümet, vatandaşlardan göz göre göre fark ücreti haricinde para alındığından ve sektörün ‘böyle giderse batarız’ feryadından habersiz mi?
Sebep-sonuç ilişkisi, eskilerin tabiriyle ‘illiyet rabıtası’ kurulamadığı için; AK Parti hükümetlerince gerçekleştirilen sağlık reformları büyük yara alıyor. SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur’un Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) çatısında buluşturulmalarının hayali dahi güçtü. Serbest eczanelerden ilaç temininin yeniden başlatılarak sürekli kılınması da başarılı bir icraattı. Kamu hastanelerinin Sağlık Bakanlığı bünyesinde toplanmasıyla çok başlılık kalkmıştı. Aynı şemsiyeyle üniversitelerden yararlanılması da eşsiz bir nimetti. Özel hastane ve tıp merkezlerinin de sisteme dâhil edilişiyle taçlanmıştı adım.
Dileyen istediği yer ve hekimle randevulaşabiliyordu. Hem de online. Bundan iyisi can sağlığıydı. Ancak SGK eliyle yapılan harcamalar her geçen yıl kabarıyordu. Muayene, reçete, tahlil, tetkik, görüntüleme ve tedavi faturaları bir çığı andırıyordu. Nihayetinde 45 milyar lirayı buldu. Çark döndürülemezlik tehlikesiyle karşı karşıya ne yazık ki.
Önce vizitelere, ardından da limit aşıldığında her ilaca katılım payı yüklendi. Caydırıcılık gözetiliyordu bu tatbikatlarla. Kişiler olur olmaz hislerle polikliniklerin kapısını çalmamalıydı. Oysa özellerin iş yoğunluğu da artmaktaydı. Hatta kimilerindeki manzara kamuyla paraleldi; iğne atılsa yere düşmüyordu.
Performansın sonucu...
3–5 dakikalık hasta-doktor görüşmeleriyle teşhise çabalanıyordu. Hâliyle reçeteler havada uçuşuyor; laboratuar ve görüntüleme ünitelerinin koridorları dolup taşıyordu. Başka çare de yoktu ki… Buralardan ulaşacak neticelere muhtaçtı hekimler. Performans sisteminin doğurduğu bir anormallikti bu. Öyle ki, insanlar kendilerine denilenlere inanmayıp 10–15 günde dört-beş tabibe danışabiliyordu. Yılların yanılgısı da kâbus misali çökmüştü zihinlere: Hekim dediğin torbalar dolusu ilaç yazıp kan örneği, röntgen, ultrason, tomografi ve MR’a başvurmalıydı.
İlliyet rabıtasından kopuş “mecburi hizmette” de görülmüştü. Sağlık Bakanlığı ‘tıbbi görevin kutsallığı ve onuruna muhalifliği’ düşüncesiyle kaldırdı mahrumiyet bölgelerine atanma zorunluluğunu. Seve seve koşulacağını öngördü. Sonuç, hüsrandı. Teşvik unsurları da kâr etmedi. Giden bir an önce ayrılmaya karar veriyordu. Şimdi en katısı icraatta baştaki mevzuatın. Buralarda vazife süresini bitirmeyene lisans ve uzmanlık belgeleri takdim edilemiyor. Acaba hekimin niçin böyle davrandığının arka planı yeterince irdelenebilmiş miydi? Çözüm diye pratiğe dökülenlerle hakikatler ne derece örtüşüyordu? Evdeki hesap, çarşıya niçin uymuyordu? Bu mühim sahadaki düzenleme ihtiyacı ‘deneme-yanılma’ yöntemleriyle geçiştirilebilir miydi?
Şu yaklaşım takdire şayandı: Devlet, sağlık hizmetinin bir bölümünü bedeli karşılığında özel kuruluşlara da devredebilirdi. Hususi hastane adedi 9–10 yılda 150’den 530’a çıktı. Tıp ve dal merkezleriyle 1900’ü aşkın şirket faaliyette. Mahalle içlerine dahi konuşlandılar. Gecenin bir vakti rahatlıkla zillerine basılabiliyor.
Şikâyetler problemi çözmüyor…
Her şey güzel ilerlerken bugün tam manasıyla ne SGK mutlu gidişattan ne de vatandaş. Kurum, iletilen faturalara, hasta veya yakınları da fark ücretlerine şüpheyle bakıyor. Esen belirsizlik rüzgârıyla iyice içinden çıkılmazlaşıyor olay. Sözleşmedeki ‘paket’ bilmecesi gizemini koruyor. ‘Kim, kimden, hangi işlem için ne kadar artı nakit tahsil edebilir?’ sorusunun cevabından habersiz kitleler. SGK, ‘dökümlü faturada ısrar edin’ diyor. Tecrübelerle sabit ki, çoğu özel sağlık kuruluşu buna yanaşmıyor. Paketin haricindeki para tahsilâtını belgelemekten kaçınıyor kısacası. Son Bakanlar Kurulu kararıyla maksimum fark ücreti yüzde 70 iken 90 oldu. Hastanelerin A grubundaki 244’ünde geçerli bu. Oran, B kategorisindeki 138’inde yüzde 75. C puanlı 50’sinde yüzde 60; 25 D’lide yüzde 45 ve E’lerdeyse yüzde 30. Vakıf üniversitesi hastaneleri de A sınıfında. Ayrıntılar SGK’nın müdürlükleri ya da internet sitesinden öğrenilebilir.
Peki, özel sağlık kuruluşları neden sözleşmedeki paketin muhtevasına sadık kalmıyor? Kimse onları imzaya zorlamadı ki? Kurtarmıyorsa feshedebilirler. Kazın ayağı öyle değil ama. Sektörde irili ufaklı 19 dernek aktif. Dr. Reşat Bahat başkanlığındaki OHSAD (Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği) ağabey konumunda. Konuyu enine boyuna masaya yatırdığımız Bahat, “SGK 15-20 gün parayı geç ödese batacak hâldeyiz… Bu kadar bağımlıyız.” diye konuşuyor ve yıllardır dondurulan paket fiyatlarıyla işin yürüyemeyeceğini söylüyor. Birinci kurtuluş önerisi, kamunun sağlığa ayırdığı bütçeye takviye yapması. İkincisiyse vatandaşın elini cebine atması. Fark sınırı esnekleşmeli ona göre. Rekabet şartları istismarı ve tekeli engeller.
Tamamlayıcı sağlık sigortası…
Hükümet, Bahat’ın da teklif ettiği Tamamlayıcı Sağlık Sigortası (TSS) formülü üzerinde çalışıyor şu sıralar. Fark ücreti bu kanaldan karşılanacak. Aylık ödemeler 30-40 lirayı geçmeyecek. 5-6 milyon kişinin poliçe imzalayacağı varsayılıyor. Sistem ilaç katılım payı, diş, alternatif tıp, hastanede özel oda ve benzeri hizmetleri de kapsayacak. Özel sağlık sigortaları yaklaşık 10 hastane grubuyla anlaşmalı hâlihazırda. TSS devreye girdiğinde tümü sigorta kuruluşlarıyla el sıkışabilecek. SGK Başkanı Fatih Acar, hane halkının harcamaları arasındaki sağlığa giden paya dikkati çekiyor. Oran İsviçre’de yüzde 6,4. Yunanistan’da bile 5,4. OECD ortalaması 3,2. Türkiye’deyse sadece 1,5. Bunu makul seviyeye çıkarma mecburiyetinden söz ediyor Acar: “Vatandaşımız, sağlık hizmetine çok kolay ulaşmasına rağmen, bütçeye getirdiği yük hakkında yeteri kadar bilgiye sahip değil. Bu da gereksiz harcamaları yükseltiyor.”
SGK’nın bir numaralı problemi ‘en hayati gelir kayağı’ primlerdeki istismar. Yüzde 41’i asgari ücretten yatırılıyor. “Kayıt dışılık tamamen sona erse kuruma 26 milyar liralık kaynak girecektir.” diyor, Acar. 20 Mayıs’tan sonra yeni bir bilgi işlem yapısını da devreye soktu kurum. Doktorların listesi, mesai çizelgesi, hangi işlem için ne kadar fark tahsil edildiği gibi detaylar izlenecek bu yolla. 2012’nin ilk dört ayında SGK’ya 5 bin anormal fark ücreti şikâyeti bildirilmiş. Usulsüzlük kesinleştiğinde faile cirosunun yüzde 20’sine varacak miktarda ceza kesilebiliyor artık. Ancak ‘sözleşmede bilhassa vurgulanmadığından’ mağdura parası iade edilmiyor. Yaşananlar, ‘tavşana kaç, tazıya tut’ deyişini hatırlatıyor… “İşleyişe göz mü yumuluyor?” sorusunu ortaya atanlar her geçen gün çoğalıyor.
OHSAD Başkanı Operatör Doktor Reşat Bahat, kadın hastalıkları ve doğum uzmanı. Çalıştığı hastanenin başhekimi ve ortağı. Yani sektörün bütün kiriş ve kolonlarını çok iyi biliyor. Sosyal güvenlik sisteminin üzerine oturduğu fay hatlarını da…
-Özel hastane açılması Sağlık Bakanlığı’nın planlamasına ve ihalelerine endeksli artık ama son yıllarda sağlığa dönük yatırım patlamasının sebebi ne?
Ekonominin, iyi hizmetin kuralıdır: Vatandaş istediği doktordan ve hastaneden hizmet alabilsin. Hizmet bedelinin bir kısmını veya tamamını onu sigortalayan kurum ve kuruşlar, sosyal güvenlik ödesin. Mümkün olduğunca cepten harcama azalsın. Bir de vatandaş istediği eczaneden ilacını alsın.
-Şimdi böyle olabiliyor mu?
Oldu. Aslında tebrik de etmek lazım. Beynimizden geçenlerin hemen tamamına yakını gerçekleşti. Aleyhimize işler de oldu. 2005–2006 yıllarında SGK “Gelin anlaşın. Cari fiyatla bizim fiyatımız arasındaki farkı vatandaştan alabilirsiniz. Ama teklif ettiğimiz fiyatlarla hizmeti sunun. Kendinizi kurtaran fiyatı da vatandaştan isteyin.” dedi. İşin ilginç tarafı biz bu anlaşmalara korkarak da olsa, evet dedik. Sonunda başbakanımız haklı olarak “Acillerden vatandaşımdan para istemeyin, Sosyal Güvenlik ödesin.” diye genelge yayımladı. Fevkalade derecede insani idi. Acilden para almak istiyorum diye ortaya çıkabilir misiniz?
-Acil deyince neyi anlayacağız?
Size teşekkür ederim. Zaten dananın kuyruğunun koptuğu yer de burası. Acilim diyen herkes acildir. Ta ki bir doktor muayene sonrası aksini söyleyene kadar. Çoğunlukla analizi yaptıktan sonra söyleyebilir. Bazen acil olup olmadığında yanılabilir bile.
- İyi işleyemedi mi bu sistem?
Olmadı, yürümedi. Hayal kırıklığı içindeyiz. Acillerde ücretsiz hizmet veriliyor ama neden uygulanamadığını söylüyorum. Sürdürülebilir değil. Problem şundan çıkıyor. Vatandaşımız akşam eve geldikten sonra çocuğunu, eşini muayene ettirmek istiyor. Bu normal bir istek. Bunun yolu, kamuda ve özelde acil kanalını kullanmaktır. Bazı kuruluşların 50–60 işlem sınırı var. Doktorun 60 sınırı bitiyor. Ondan sonra acil üzerinden işlem açıyor. Geldiğimiz noktada acillerin oranı yüzde 35’e çıktı. İdeali yüzde 5. Taş çatlasın yüzde 8. Burada vatandaşın kötü kullanımı da var. İlke erozyonu da var. Mecburiyetten mi, kötü kullanım için mi yapıyor, suiistimal mi var, özel kurum ve kuruluşların da mı suiistimali var?
-Yüzde 35’te özelin payı ne?
Özeldekilerden daha yüksek kamudaki acil oranı. Kamunun bir menfaati mi var acil bakmakta? Hükümetimiz vatandaşın suiistimal edilmemesi konusunda çok hassas. Ama aynı hassasiyet vatandaşın suiistimalinde de olmalı.
-Neyi öneriyorsunuz bunun için?
Önerimiz şu: Vatandaş acil kapısından girdiğinde acil olsun. Acil doktorumuz muayene etsin, sorgulasın. Acil değilse, olmadığı kendisine söylensin. Acil dışında hizmet almayı istiyorsa devam etsin. Yoksa eve ya da başka bir yere gitsin.
- Şu anda ne oluyor?
Sosyal güvenliğe fatura ediliyor. Şu da çok önemli: Vatandaş acil. Aciliyeti giderdik. Stabil oldu. Kol koptu, dikildi. Acildeki iş bitti. Ama 10 gün yatması lazım. Üçüncüsü, bu acillerdeki fiyat insan onurunu ve emeğini aşağılayacak boyutta. 5–6 yıldır sosyal güvenliğin fiyatları artmadı. Bazı kalemlerde cüzi artışlar oldu ama yekûn tutan kalemler değil. 6 yılda asgari ücret yüzde 60’tan, döviz yüzde 50’den, petrol yüzde 200’den fazla arttı ama. Elektrik, su, doğalgaz hakeza.
-Acillik bölümde hâlen ücret isteyemiyorsunuz anladığım kadarıyla.
Evet, acillerde sıkıntı hasta stabil olduktan sonra.
-Acil işlem sonuçlanınca sonrası niye stabil pozisyonda süremiyor?
Çünkü suiistimal olacağını düşünüyorlar. Ama özel sağlık kuruluşları suiistimal edilir hâle geldi. Özellikle belirtmek istiyorum ki, biz acil hastayı çok seviyoruz. Bize hastane olduğumuzu hissettiriyor. Bunun dünya ortalaması yüzde 5 veya 8 midir; 10 mudur. Buna normal paranın üç katı ödensin. Gecenin 3’ündeki beyin cerrahisi muayenesine 14,80 lira verilmesin. Yüzde 8’i geçtik mi; demek ki ya vatandaşın suiistimalini engelleyemiyoruz ya da biz suiistimal ediyoruz. O zaman 14,80 liranın üçte biri ödensin. Böylece ödenen para aynı kalsın. Ama gerçek acillere daha çok ödensin. Bu tartışma bitsin. Burada tek sorun emeğin düzgün ödüllendirilememesi. Çünkü acil hizmet pahalıdır. 24 saat sürer. Hızlıdır. Hataya çok açıktır. En çok mahkemelerde kurumların suçlandığı yerdir.
-Özel hastanelerdeki A, B, C, D, E kategorileri neye göre belirleniyor? Hakkaniyetli bir değerlendirme mi, değişken mi?
Baştan beri bir itirazımız var. Hastaneyi sınıflamak, doktoru ve personeli sınıflamak demektir. Vatandaşı sınıflamaktır.
-Kendi içinizde bunu tartışmıyor musunuz?
Tartışmaz olur muyuz? Ama bu konudaki inadı gerçekten anlamıyoruz. Kanunda…
-Özel hastanelerin buna niye karşı çıkmadığını soruyorum…
Bizde inat olmaz.
-Gruplandırılmak istemiyoruz deyin o zaman…
Kesinlikle bütün sektörün isteği bu.
-SGK’nın verdiği para değişiyor da ondan mı?
Hayır. Niyet o değil. Sadece kanun çıkarken, ‘hastaneleri sınıflayarak farklı katılım bedellerinin alınmasına müsaade eder’, denilmiş. ‘Sınıflayarak’ ibaresinin kalkması lazım. Devlete yılda 1,5 milyon liradan fazla fatura kesen hastanelerin tamamı neredeyse A grubu. Şöyle de tarif edebiliriz. Açık kalp ameliyatı yapanların tümü. Biz de diyoruz ki o zaman, küçük hastanelerin tamamına planlamayı kaldırıp açık kalp ameliyatı izni verin. Çünkü A sınıfı olmak istiyorlar. Hepsi aynı farkı alsın. Müsaade etmiyorlar. 50’den fazla kadroya sahip hastaneler de A grubu. O zaman hepsine bu kadar kadro verin, vermiyorlar. Öte taraftan daha yüksek seviyeye çıkmak isteyen hastanelere de müsaade edilmiyor. İki yönüyle de sıkıntılı yani. B grubu bir hastanede çok iyi bir kadın doğum uzmanı olabileceği gibi, A grubu içinde çok kötü bir uzman cildiye olamaz mı?
-A grubu hastaneler kategorinin kalkmasına itiraz etmeyecekler mi?
Neden etsinler? Bir şeyin ilkesi önemlidir.
-Çok merak edilen bir konu var. SGK her gruptaki hastaneye örneğin dâhiliye muayenesinde hep aynı parayı mı ödüyor?
Üniversite ve ihtisas hastaneleri bazı alanlarda yüzde 10, yüzde 20 daha pahalı çalışıyor bizden. Haricindekilerin hepsi sınıflama olsun ya da olmasın aynı parayı alırlar. Ancak vatandaştan talep edilen fark yüzde 30 ile 90 arasındadır.
-Örneklendirirsek…
Bir dâhiliye muayenesi laboratuarıyla beraber paket hâlinde sosyal güvenliğe 28 lira. A grubu bir hastane yüzde 90 fark alır. Bu da 24–25 liradır. Tüm işlemler buna dâhildir. Bir de her muayene için 12 lira katılım payı öder SKG’lı.
-Çok sık görüyoruz ki, bundan fazla fark ücreti talep edilmekte…
Alıyorlarsa cirolarının yüzde 20’ine kadar korkunç bir cezayla karşı karşıyalar. Bazı ayaktan sağlık hizmeti sunan tıp merkezlerinde yüzde 20’lik daha az ücret veriyor SGK.
-Pakete hangi işlemler dâhil değil?
Neredeyse her şey paketin içinde. Kan analizleri, hormon analizleri, kanser analizleri..
-Cerrahide paket mantığı nasıl işliyor?
Hemen hemen her ameliyatın ayrı ayrı paketleri var. Sadece tomografi, MR (emar) gibi işlemler paketin dışında. Bazı paketler sürdürülebilir değil. Vatandaşın hayatı inan tehlikeye giriyor.
-Ameliyat paketlerinde de aynı fark ücreti oranları mı geçerli?
Evet, grubuna göre fark alıyor hastane. Bir sezaryen paketi 450 lira.
-Sürdürülebilir değil mi bu fiyat?
İsterseniz bölelim. 450 lirayı sezaryen yapan doktora mı, anestezi doktoruna, ameliyata giren çocuk doktoruna mı, yardımcı doktora mı, hemşireye mi, yatak ücretine mi, yemeğe mi verelim? İçindeki hizmetler tanımlanmamış.
-En son Antalya’da Ankara’daki yetkilerle bir araya geldiniz. Bir aşama kaydedildi mi görüşmelerinizde.
Bizi her gören şunu söylüyor: ‘Kaynaklarımız sınırlı. Özel sektöre 6 milyar 400 milyon lira ayırıyoruz diyorlar. 5,8 milyar vermemiz gerekirdi. 600 milyon fazla verdik.’ Ama biz 82 milyon muayene yapmıştık, bu yıl 90 milyon küsura çıktı. Fazla para aldık ama işlem sayımız arttı. İkincisi, 90 milyon muayene, 2 milyondan fazla ameliyat. Açık kalp ameliyatlarından diyalize; nitelikli görüntülemeye kadar özel sektör sosyal güvenlik sistemine toplam sağlık hizmetinin yüzde 35’ini sunuyor. Yüzde 35’lik büyüklüğü Tanzanya’dan bile 6,4 milyara alamazsınız. İçinde vatandaşın ve özel sektörün de suiistimali olabilir. İçimizdeki kirlileri savunmak için bu işleri yapmıyoruz. Varsa ayıklayalım. Sosyal Güvenlik Kurumu’nda verileri var, ayıklama başlayacak. Ama bu para bu yapılan iş için az. Devlet hastanelerine de az, üniversite hastanelerine de. Peki, nasıl ayakta durabiliyor devlet hastaneleri? 17 milyar lira Maliye Bakanlığı’ndan destek alarak. Almasalar onlar da iflas eder. Bakın Türkiye’de 50’den fazla üniversite hastanesi var. Bunların hepsi de mi beceriksiz? Bir iki tanesi dışında hepsi zarar ediyor.
-Teklif ettiğiniz bir çözüm yolu var mı?
Bir kere ülkelerin sağlığı nasıl finanse edeceklerine karar vermeleri lazım. Acaba işçilerden alınan primlerle mi, acaba vergilerle mi, acaba vatandaştan mı, tamamlayıcı sağlık sigortasıyla mı? Ya da tümünün de içinde yer aldığı bir karma sistemle mi? Yoksa Sosyal Güvenlik’in 160 küsur milyarlık bütçesi var. Ama bu bütçeye rağmen sağlığa ayrılan para hizmetin devamına yetmiyor.
-İşveren ve işçilerden kesilen primlerin irdelenmesi gerekir mi diyorsunuz?
Sosyal Güvenlik bir açık veriyor ama bu acaba sağlık primlerinden mi, emeklilikten mi? Erken emeklilikten tabi ki.
-Tablo bu. Hastadan şu ya da bu şekilde farkın dışında paralar alınıyor. Şikâyet edin deniyor. Hasta ediyor ama parası geri ödenmiyor. Dökümlü fatura isteyin deniyor. Bazısı veriyor, kimi vermiyor. Temel çözüm nerede saklı?
Çözümü şu. Vatandaşın acil olmadığı durumlarda, rızası kaydıyla fark sınırı kalkmalıdır. Neden? Yoğun bakımdan, kanserden, diyalizden, acilden, açık kalpten, transplantasyondan almıyoruz. İyi bir hastane hizmet sunduğu birimlerin yüzde 50’sinden fazlasından fark almıyor.
-Suiistimalleri azaltır mı bu?
Yüzde yüz fatura sistemine geçilir. Sektörde kaçak zaten yok denecek kadar az. (!) O da yok edilir. Vatandaş ile kurum ve kuruşlar arasındaki ilişki son derece düzelir. Siyaset de zarar görmez ve bugünkü fiyatların üzerine bir kuruş zam gelmez.
-Kimi sağlık kuruluşları kartel mantığıyla davranabilir ama.
Rekabet olmasa bu yapılırdı. Kartel kesinlikle olamaz, vahşi kapitalizme müsaade edilmedikçe! Sanıyorum ki edilmez.
-Mevcut durum için ‘sürdürülmesi imkânsız’ diyorsunuz. Hükümet de bunu görüyordur sanırım. Paket haricinde para istendiğini de biliyorlardır. 10 vatandaştan 5’i itiraz etmeden ödüyor. Bir iki tanesinin sesi yükseliyor o kadar. Acaba tavşana kaç, tazıya tut anlayışı mı hâkim Ankara’da?
Kesinlikle böyle bir niyetleri yok. Fakat şöyle: Onlar da geleceği görüyor, bizler de. Türkiye nüfusunu, yüzde 7’si 65 yaş üzerinde. Fransa’da bu yüzde 20. 65 yaşın üzerindeki insanlar ömür boyu sağlık için harcadıkları paranın iki katını ömrünün son iki yılında harcayabiliyor. Bizim şu anda sağlığa harcadığımız para kişi başına 700 dolardan az. Cepten ödemeler buna dâhil. OECD ortalaması 2 bin dolar. Aynı milli gelire rağmen Türkiye yaşlandığında, 2 bin doları ödemek zorunda. 10–15 yıl sonra yani. 150 milyar dolardan fazla para ediyor. Böyle bir kaynağı ülkemiz bulabilirse buna çok mutlu olurum. Türkiye çıkmaza gidiyor. Eğer biz 10 yıl sonra Fransa’dan daha yüksek, ABD kadar milli gelire sahip olabileceksek, bunları tartışmanın bir anlamı yok. Türkiye iyi de yönetiliyor. Ama bütün bunlara rağmen bu açığı bu kadar kısa sürede kapatmak mümkün olmayabilir. Bu kaynaklar çocuklarımıza kalmayabilir.
-Neler yapılmalı?
Vatandaşın bugünkü imkânlarla devam etmesini istiyorsak, birim sağlığa harcanan para çok az, bunu artıracaksınız.
-Vatandaş mı artıracak?
Bizim her zaman ilk isteğimiz, kişinin sağlamken ödemesi, hastayken bir sistemin -ama özel tamamlayıcı sağlık sigortasının, ama sosyal güvenlik biriminin- onlar için ödemesidir. Hastayken cebinden para ödemek insanlık onurunu incitecek bir olgudur.
-SGK, daha fazlası mümkünken mi ödemiyor?
Daha fazlasını ödeyebilecek hâle getirilmesi lazım. Şu hâliyle zor.
-Getirilebilir mi mevcut kaynaklarla?
Getirilebilir. Denir ki, ben vatandaşıma daha çok hizmet vermek istiyorum. Bütçeden şu kadar parayı sosyal güvenliğe aktarır.
-Bu kadar kolaysa niçin icra edilmiyor?
O zaman da bütçeniz açık veriyor, IMF’ye muhtaç oluyorsunuz. Devlet bunu diyemiyorsa, bu sistemde bu hizmet yürümüyor, vatandaş elini cebine atacak. Bizim istediğimiz bu değil. Daima parayı devletten almak isteriz. Fransa’da insanların yüzde 80’inin tamamlayıcı sağlık sigortası olduğunu biliyor musunuz? Nitelikli hizmet talep ettiğinde, tek kişilik özel odada yatmak istediğinde, bu sigortalar devreye giriyor.
-İleride ne olacak? Özel hastaneler SGK ile anlaşmayı fesih mi edecekler?
Su sıkışmaz! Bizim uzun süreli zarar etme lüksümüz yok. ‘Ya batarız ya da anlaşmaları iptal ederiz’ demek, tehdit gibi algılanıyor. Çok çok kötü bir sözleşme imzaladık. SGK Başkanımız sıkıntılarınızı biliyoruz, çözüm için elimizden geleni yapacağız, fiyatlarda artış olacak, rahatlatacağız sizi dediğinde vatandaşın canıyla devleti tehdit etme gibi bir kültürümüz olamaz.
-Diyelim ki gelecek yıl anlaşamadınız. Bu şartlarda tüm özel hastaneler hayatta kalabilir mi?
Yaşamaz ama geleceğe yatırım yapan fonlar bunları tek tek satın alır. Sürdürülemez hâle gelir. Bunların önemi tekrar anlaşılır. Bizim sunabileceğimiz hizmeti yabancılar burada sunmaya başlar. Kötü senaryo budur. Yabancı sermaye için her zaman 4–5 milyar dolarlık zarar, geçici zarardır. Geleceğe yatırım yaparlar. Türkiye yakın bir gelecekte yılda 150 milyar doları sadece sağlığa ödemek zorunda kalacak bir ülkedir. İşte biz böyle inlerken, yabancı yatırımcının peşimizden koşmasının tek sebebi ülkenin geleceğinde sağlığa harcayacağı paranın korkunç derecede artacak olmasıdır. Yaşlanıyoruz.
-Hükümetin özel sağlık hizmetinde attığı adımları nasıl değerlendiriyorsunuz? Çözüme dair bir atak yapılacak mı?
Hükümetimizin yaptıklarının yüzde 80’ini yapardım. Ama Sayın Başbakan acillerden para almayın derken, ‘Acile gece 3’te gelen hasta için 14,80 lira ödeyin’ demedi. ‘Emeğin hakkını verin’ dedi.
-Yüzde 20’ye neler giriyor?
Emeğin hakkının düzgün verilmesi gerekir. Özel sektör dört buçuk yıldır doğru dürüst doktor alamadı, mutlaka verilmesi lazım. Küçük hastanelerin büyümesine ve branş ilavesine müsaade edilmeli. Sosyal Güvenlik mevcut fiyatları artırmalı. Fiyat olayı yüzde 80-90 farkla olacak değil, ya müthiş bir artış yapılacak ya da vatandaşın rızasıyla seçme şansı bulunan yere para ödemesi şart.
-Sağlık turizminde Türkiye’yi fırsatlar mı bekliyor, yoksa gereğinden fazla mı beklenti içine girilmekte?
Bu kadar yasakla sağlık turizmi zor. Ama bu çok konuşuluyor, büyük irade var hükümette. Sağlık Bakanı buna liderlik edecek. Kadro konusundaki sıkıntılar azaltılırsa, özel sektörün büyümesine izin verilirse, yakın gelecekte iyi bir sağlık turizmi bekliyorum. Ama projeksiyon lazım. 2023’te özel sağlık sektörüne 10 milyar dolarlık hedef konuldu. Buna ulaşılması için doktora ihtiyaç var.
-Vatandaşa ne söylersiniz bu atmosferde?
Mağdur olduğuna inanıyorsa tabii ki şikâyet edecek. Başka yolu yok. Bu hizmet mahalle aralarına kadar özel sektör sayesinde girdi. Bugün eczaneden rahat ilaç alıyorsa, özel hastaneden hizmet alıyorsa, kurulan sistemin sayesindedir. Bunların hepsi geçici sıkıntılar. Devlet kurumları gibi özel sektöre de güvenmelerini tavsiye ederim. Çok iyi denetleniyoruz. Hem SGK’ca hem de Sağlık Bakanlığı’nca. Kaliteli cihazlarımız, nitelikli doktorlarımız ve hemşirelerimiz var. 24 saat hizmetteyiz. Yine de pek çok Avrupa ülkesi vatandaşından çok daha iyi sağlık hizmeti alıyorlar. Çok daha ucuz. Yakın gelecekte sıkıntılar azalacak diye düşünüyorum. Ben de vatandaş olarak hakkımı ararım. Ama sürdürülebilir olmadığını da düşünmeleri lazım
-Vatandaş arada kalmaya devam mı etsin?
Vatandaş arada kalsa acaba yüzde 75 sağlık memnuniyeti olur muydu özel sektördeki yüzde 77’e çıkmış. Vatandaşta mağduriyet var ama az. Devlet, neden ‘özel sektörden hizmet alımından çok memnun vatandaş’ desin ki… Sanılan kadar büyük bir sorun yok. Suiistimaller özel sağlık sektöründe de olabilir ki, mutlaka üzerine gidiliyor. Biz de dernek olarak çok hassasız. Vatandaş da şikâyet ediyor zaten. Ama bu şekilde olursa, bu şekilde cezalar yağmaya devam ederse, artırılırsa; o zaman vatandaşın hizmetinden çok hoşlandığı hastaneler ya batacaklar ya da SGK anlaşmasından çıkacaklar.
-Çok net duyumlar geliyor ki; SGK ile anlaşmalı hastaneye dışarıdan kayıt dışı ücretle profesör düzeyinde hekimler getirilerek ameliyata sokuluyor. Ama işlemi sanki o hastanenin doktoru yapmış gibi gösteriliyor.
Türkiye’de en çok para eden hastaneler hangileri? Acıbadem hastaneleri. Bunu nasıl başarıyor ve marka değerini koruyor biliyor musun? SGK anlaşması yok. Anlaşmalı birçok hastane, uyulamayacak kurallar yüzünden marka değerlerini, itibarlarını ve para kazanma güçlerini giderek kaybediyorlar.
-Bu durum anlaşmada çözülmelere mi yol açacak?
Babasının parasıyla finanse edemeyeceğine göre ya kurallara uymayacak ya kurallara uymamasından dolayı aldığı cezalarla batacak. Ya da sistemin dışına çıkmanın yollarını arayacak.
-Diyelim ki son dediğiniz anlaşma dışı tercihini hayata geçirdi özel hastanelerin çoğu. Ne kadarı ayakta kalabilir?
Türkiye’ye eskisi gibi 150 özel hastane yeter.
-Bu vatandaşı memnun eder mi?
Kesinlikle etmez. Vatandaşın menfaatine olmayan hiçbir şey iyi olmaz. Çok iyi bir sistem kuruldu. Fark kısıtlarının bu kadar baskın uygulanması, fiyatların bu kadar düşük olması, Sağlık Bakanlığı’nın özel sektöre uyguladığı kadro ve büyüme baskıları, bunlar çok büyük bir değişimi gölgeliyor artık. Bu gölgeler kaldırılırsa biz Türkiye’ye 10 milyar dolardan fazla sağlık turizminden para getiririz. 100 bin kişi istihdam ediyoruz, bu 10 yılda 500 bini aşar. Kısıtlar kaldırılırsa dünyanın her yerinde Türkiye’nin marka hastanelerini görmeye başlarsınız.
Türkiye iyi gidiyor, hızla zenginleşiyor. Bölgesinde siyasi ve ekonomik bir güç. İnşallah bu sürdürülebilir olur bir sıkıntı olmaz, ama mevcut durumda SGK 15-20 gün parayı geç ödese batacak hâldeyiz… Bu kadar bağımlıyız. Bir tek ödeyici kurum var. Devlet hastaneleriyle birlikte 3 bin hizmet sunucusuyuz. Hiçbir pazarlık masasında özel sektör yok, hizmetin yüzde 35’ini sunuyoruz. En azından bizden temsilci olmasında fayda var.
EMİN AKDAĞ /Aksiyon