Türkiye’de kamu hastane yatırımlarının geçmiş dönemde yeterince hızlı yapılamadığına ilişkin Sağlık Bakanlığı tespitleri bu yatırımın ana gerekçesini oluşturuyor. Sağlık Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de 80 bin yatak bulunan hastaneler eskimiş ve yenilenmesi gereken kapsamda bulunuyor. Mevcut hastane binalarının da yüzde 60’ı yenileme ihtiyacı içinde. Sağlık Bakanlığı, normal hizmet binası inşa ettirme yerine kiralama modeline gidilmesinin ana nedeninin, kamu özel ortaklığı modeliyle yatırım maliyetinden kurtulmak kadar, bina işletmesi ile uğraşılmadan sadece tıbbi hizmete odaklanılması olduğunu açıklamıştı. Büyük kampüslerin inşa edileceği illerde ilk sonuç eskiyen binaların kapatılması olacak. Hangi hastanelerin kapatılacağına dair şu ana dek resmi açıklama yapılmadı. Ancak, her ilde oluşturulan kapasite kadar mevcut kapasitenin azaltılması en yakın sonuç. Ankara’da eskiyen Yüksek İhtisas, İbn-i Sina, Ankara gibi hastanelerin kapatılmasına kesin gözüyle bakılıyor. Bu hastane binalarının ve arazilerinin ne yapılacağına ilişkin ise belirsizlik sürüyor. Bazı ihalelerde, şirketlere bu bina ve arsaların kullanımı teklif edildi ancak şirketler nakit ödeme anlaşmalarını tercih ettiler. Üstelik, Danıştay nezdinde yürüyen davalarda bu bina ve arsaların kullanımı konusunda aykırılık konusunda sorunlar bulunduğu biliniyor. Son yapılan düzenlemede de kanuna eklenen bu arsa ve binaların kullanımına yönelik olarak, imzalanan sözleşmelerdeki hükümlerin uygulanmayabileceğine dair madde konulması, bu konuda ileride ayrı bir çözüm üretilmesi için zaman kazanma yöntemi olarak değerlendiriliyor.
Hem Danıştay hem de Anayasa Mahkemesi’nde süren davalar şehir hastaneleri projesini yakından ilgilendiriyor
Şehir hastaneleri projesini etkileyebilecek iki ayrı dava şu anda devam ediyor. Bunlardan ilki Türk Tabipler Birliği tarafından Danıştay’a açılan ve bütün projeleri kapsayan sözleşmelerin iptal davası. Diğeri ise CHP tarafından mevcut sözleşmelerin imzalanmasına ve temellerin atılmasına dayanak sağlayan 6428 sayılı yasanın iptali için açılan dava. Bu davada yürütmeyi durdurma istemi de bulunuyor. Anayasa Mahkemesi sürecine ilişkin olarak açık tek bilgi temmuz ayı içinde ilk incelemenin yapılmaya başlandığına dair duyuru. Ancak sürece yönelik olarak raportör görevlendirme ve yürütmeyi durdurma istemine ilişkin görüşme dahil herhangi bir zaman tahmini yapacak veri bulunmuyor.
Türk Tabipler Birliği’nin (TTB) açtığı davaların ise esastan görüşülmesine başlandı. Bu davaların tamamında yürütmeyi durdurma istemi de bulunuyor. Danıştay bu davalar kapsamında daha önce Ankara Bilkent, Ankara Etlik ve Elazığ projelerinde sözleşmelerin yürütmesini durdurma kararı almış, Sağlık Bakanlığı da hem buna itiraz etmiş hem de TTB’nin dava açma yetkisi bulunmadığı istemini ileri sürmüştü. Bu itiraz da yıl başında reddedilmiş, hükümet de bunun üzerine 6428 sayılı yasayı çıkarmış ve projelerin yürümesini bu yasa sağlamıştı. Yürütmeyi durdurmaya ilişkin alınan üç kararda, durdurma kararının niteliğinin, kapatılacak hastaneler ve arsalarına ilişkin hükümleri içerdiği, Sağlık Bakanlığı’nın bu nedenle genel projeyi sürdürme eğiliminde olduğu kaydediliyor. Ancak ihaleler yenilenmedi ve süren projeler yeni yasal düzenleme ile işletildi. Danıştay’ın süren davalarda olası her türlü olumsuz kararının projelerde aksamalara yol açması mümkün olarak görülüyor.
Prof. Dr. Korkut Ersoy: 300’den fazla yatak yönetimde zorluklar doğuruyor
Şehir hastaneleri, adında hastane olsa da çok büyük kampüs içinde çok sayıda hastane kurulmasını içeriyor. Örneğin Ankara’da inşa edilecek Bilkent kampüsü içinde 9 ayrı hastane ve toplam 3 bin 662 yatak kapasitesi var. Sağlık Bakanlığı’nın mevcut kamu hastane yönetimi içinde, kamu hastaneleri her bir birim içinde tıbbi hizmetlerin yürütüldüğü bir baş hekimlik ve idari-teknik hizmetlerin yürütüldüğü kamu hastane birlikleri sistemiyle yönetiliyor. Kampüslerin ise ayrı hastaneler olmasına rağmen tek bir birim olarak mı, yoksa her bir hastanenin mevcut sistemdeki gibi ayrı ayrı başhekimlik-genel sekreterlik olarak mı yönetileceğine dair açıklama bulunmuyor. Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı ve Sağlık Kurumları İşletmeciliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ersoy, bu modelin "verimliliği" konusunda konuşmak için çok erken olduğu görüşünde. Dünya Gazetesi’nın sorularını yanıtlayan Korkut Ersoy, hastane birimlerinin verimliliğine yönelik araştırmalar bulunduğunu ancak bunların, kampüs hastane modeli içinde test edilebilmesi için yeterli verinin ve bilginin olmadığını kaydetti. Mevcut yazında, 200 ve 300 yataklı hastanelerin verimli yönetimine ilişkin araştırmalar olduğunu kaydeden Ersoy, geçmişte DPT tarafından da yapılan çalışmalar çerçevesinde 300 yatak kapasitesini aşan hastanelerde yönetim güçlüklerinin gözlendiğini belirtti. Korkut Ersoy, “Mevcut hastanelerde dahi, yatak kapasitesinin büyük bir kısmının kullanılamadığı birimler var. Elbette hasta sayısının çok fazla olduğu örnekler de var. Burada söylenebilecek en önemli unsur, talep ve kapasitenin en iyi şekilde planlanmış olması. Sağlığa yatırım her zaman önemli ve toplum yararına yatırımdır. Elbette bu yatırım yapılırken sadece hizmet yönüne bakmak yeterli değil, toplum için maliyet-fayda değerlendirmesini de en iyi şekilde yapmak gerekir” dedi. Prof. Dr. Korkut Ersoy, ihtiyaç analizlerinin kapsamlı yapıldığı ve iyi planlandığı takdirde, kampüs biçiminde yapılanmanın da işletilebilir görüldüğünü belirtti.
Mehmet Kaya / Dünya Gazetesi