TTB ve TTB Pratisyen Hekimler Kolu, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun bütçe görüşmeleri sırasında aile hekimlerinin yüzde 95'inin pratisyen hekim olduğunu belirterek, "Bu pratisyen hekimlerin sağlık hizmetindeki verimliliğiyle bugünkü verimliliği arasında bir fark yok' diyorsak buna katılmam mümkün değil. Biz pratisyen hekim olarak hiç kaale alınmayan yaklaşık 20 bin arkadaşımızı bugün toplumumuzun insanıyla bire bir muhatap haline getirdik" yönündeki açıklamalarına ilişkin olarak yazılı bir açıklama yaptı.
Yapılan basın açıklamasında şunlara yer verildi;
"Sağlık Bakanı bütçe görüşmeleri sırasında söyledikleriyle sağlıkta yıkımların boyutunu gizlemek ve herkesi yanıltmak için selefini aratmadı. Her gün bir yerinden dökülen ‘’sosyal güvenlik ve sağlık sistemi’’, yolsuzluk iddiaları, görevden almalar, Sayıştay Raporları, ortasında bunalan Bakan bildik yönteme başvurdu ve yine hekimleri taciz etti.
Basına yansıyan haberlere göre Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, bütçe görüşmeleri sırasında aile hekimlerinin yüzde 95'inin pratisyen hekim olduğunu belirterek, "Bu pratisyen hekimlerin sağlık hizmetindeki verimliliğiyle bugünkü verimliliği arasında bir fark yok' diyorsak buna katılmam mümkün değil. Biz pratisyen hekim olarak hiç kaale alınmayan yaklaşık 20 bin arkadaşımızı bugün toplumumuzun insanıyla bire bir muhatap haline getirdik" dedi.
Buradan sayın Bakana sormak istiyoruz,
Sözde sisteminizden önce Pratisyen Hekimlerin kimliksiz olduğunu nereden çıkardınız? Size danışmanlarınız mı söyledi? Ya da yaptığınız bilimsel araştırmalar sonucu mu bu kanıya vardınız? Ya da topluma öğretildiği gibi uzman olmayan hekim zaten kimliksizdir diye mi düşünüyorsunuz.
Pratisyen hekimler Cumhuriyetin ilk yıllarından hatta önün daha da öncesinden “Memleket Tabipliği”, “Hükümet Tabipliği”, “Belediye Tabipliği” yaparken bir hekimlik kimliğine sahipti. Kimlikleri ne sayılarının azlığı ne de uzman olmayışları ile ilgiliydi. Kimliklerini yaptıkları hizmetin niteliğinden alıyorlardı.
Bu ülke o kimlikli/kişilikli hekimler sayesinde toplumsal önemi olan ama özel hastanelere, sağlık üzerinden ticaret yapanlara çok para kazandırmayan Tüberküloz, Sıtma, Frengi, Trahom, Lepra gibi yaygın ve çok öldüren, çok sakat bırakan hastalıkların üstesinden geldi.
Ülkemizin emperyalizmin güdümüne sokulduğu soğuk savaş dönemi sonrası tedavi edici hekimliğin/uzmanlığın ülkemizde yaygınlaştırılmaya başladığı, ilaç şirketlerinin talepleri doğrultusunda kararlar alınmaya başlandığı yıllarda pratisyen hekimlik küçümsenmeye başladı. Herkes uzmanlaşmaya zorlandı.
1960'dan sonra 224 sayılı yasa ile (sağlıkta dönüşüm programınca ortadan kaldırdığınız SAĞLIK OCAKLARI ile) pratisyen hekimlik kimliği öne çıkmaya başlayıp iyi sonuçlar alınmaya başlayınca, yeterince uygulama şansı bırakmadan başarılı uygulamalar dönemin muhafazakar hükümetlerince işlevsizleştirildi.
Uzman hekimler için buralar bir dönem iyi anılarının olduğu yerler olarak hatırlandı. Muhtemelen sizin de böyle bir anınız var ve buna dayanarak böyle konuşuyorsunuz.
Sözde eleştirdiğiniz 12 Eylül darbesi tıpkı sizin gibi başta pratisyen hekimler olmak üzere tüm hekimlere düşmanca bir tutum izledi. Mecburi hizmete gitmeyenleri ağaca bağlamakla tehdit etti.
Bütün olumsuzluklara rağmen 1989 yılında Türk Tabipleri Birliği Pratisyen Hekimler Kolu ve 1998'den itibaren Pratisyen Hekimlik Derneği ve Türk Tabipleri Birliği Genel Pratisyenlik Enstitüsü kuruldu. Mesleklerine ve mesleki geleceklerine sahip çıkarak kimlikli/kişilikli pratisyen hekimler olarak “UZMANLAŞMAK KURTULUŞ MU?” adlı manifestoları ile toplumun, tıp ortamının, sağlık otoritelerinin karşısına bağımsız bir tıp disiplinin temsilcileri olarak çıktılar.
Sizin kimliksiz/verimsiz olarak tanıdığınız ya da size öyle tanıtılan pratisyen hekimler;
1990'lı yılların başında Türkiye’de “Sağlık Reformu” tartışmalarında taraf oldular.
1990'dan bu yana ulusal ve uluslararası katılımılı 18 bilimsel kongre düzenlediler.
Bu kongrelerde yüzlerce bilimsel araştırma/poster sunumu yaptılar.
1992 yılından bu yana yayınlanan kendilerine özgü bir bilimsel yayın (STED) çıkartıyorlar.
Üniversitelerde tıp fakültesi öğrencilerine Genel Pratisyenliği tanıtan dersler verdiler.
Ülkemizi 1992 yılında ilk kez UEMO (Avrupa Pratisyen Hekimler Birliğinde) temsil ettiler. 1997 de UEMO üyesi oldular.
Tababet Uzmanlık Tüzüğü ile uzmanlık eğitimi veren 'Aile Hekimi Uzmanlığı’ nın ülkemizin birinci basamak insan gücünü yetiştiremeye, pratisyen hekimlikle ilgili uluslararası kuralara uygun olmadığını belirttiler.
1989'da TTB Pratisyen Hekimler Kolu'nu, 1998 yılında hem bilimsel derneklerini (PHD) hem mesleki eğitimleri ile ilgili enstitülerini (TTB GPE) kurdular.
Mesleki eğitim programlarını ve eğitici eğitimi programlarını oluşturdular.
Sürekli mesleki eğitim/gelişim etkinliklerini yurt çapında yaygınlaştırdılar.
Enstitüleri (TTB GPE) aralığı ile 200'ü aşkın kendi eğiticilerini yetiştirdiler.
Sahada (sağlık ocaklarında) bu eğiticilerle genel pratisyenlik mesleki eğitimini uygulamaya başladılar. Talepleri karşılamada zorlanmaya başladılar.
Bu çalışmaları ile akademik, bilimsel ortamlardan övgü aldılar birlikte etkinlikler gerçekleştirdiler. Üstelik tüm bunları arkalarında bir iktidar gücü olmadan meslek kuruluşlarının olanakları ve kendi özverileri ile yaptılar.
Sağlığın ticarileştirilmesinden yana olanlar bu gelişmelerden kaygılıydılar.
2003 yılında Türkiye’de AKP iktidarı ve onun uygulamaya koyduğu Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamındaki Aile Hekimliği Uygulaması ile birinci basamak sağlık hizmetleri de ticarileştirildi. Hastaların müşteri davranışına, hekimler ticari davranışa yönlendirildi.
Hekimlerde 5-7 günlük eğitimlerle farklı statü/kimlik kazandırıldığı algısı yaratılmaya çalışıldı. Düzce’den bu yana 8 yıl geçti ama değişen bir şey yok. İşin aslı tüm ülke geneline yaygınlaştırılınca ortaya çıktı.
Aile sağlığı merkezi sorumlu hekimleri sigorta sicil numarası alınca birimlerinin kamu değil özel sağlık kuruluşlarına verilen numara ile (2 ile) başladığını gördüler. Maliye Bakanlığı böyle olduğunu zaten söylüyordu. Sağlık Bakanlığı da bir dava nedeni ile verdiği mütalaada buraların özel kuruluş olduğunu belirtiyordu.
Peki, Pratisyen Hekimlere siz ne kazandırdınız? Söyleyelim.
Sözleşmesinin tek taraflı belirlendiği özel hekim kimliği kazandırdınız.
Hekimlere kazandırdığınız kimlik mesleki kimlik değil işletmeci kimliği oldu.
Hekimlerin çalışma süresi haftalık en az 40 saat olarak tanımlayıp esnek çalışma kimliği kazandırdınız.
İzne ayrılan hekime "yerine hekim bul ücretinin yarısını ona ver" kimliği kazandırdınız.
180 günü aşan sakatlık/hastalık raporunda sözleşmesini sona erdirme kimliği kazandırdınız.
Mesai saatleri içerisinde sürekli eğitim ve mesleki eğitim olanaklarını sağlamama kimliği kazandırdınız.
Aynı işi yapıp farklı ücreti ve kimlikleri olan hekimler (aile hekimi uzmanı olan/olmayan, A,B,C,D,E tipi ASM de çalışan/ çalışmayan) yarattınız.
Angarya görevlerle karşı karşıya bırakarak var olan kimliğini de yok ettiniz.
Bu nasıl bir kimliktir ki hekimler bu uygulamadan gelecek belirsizliği, ücret güvencesizliği kaygısı duyuyorlar.
Daha önce ebe, hemşire, sağlık memuru, çevre sağlığı teknisyeni… Kimlikleri olan ekip arkadaşlarımızı “elaman” diye kimliksizleştirdiniz.
Sayın bakan artık mızrak çuvala sığmıyor.
Dünya Bankası ve IMF’nin projesi olan “ Sağlıkta Dönüşüm Programını” ne kadar şirin göstermeye çalışsanız da başaramayacaksınız. Sisteminizi överken yok ettiklerinizi gizleyemeyeceksiniz. Pratisyen hekimleri kimliksiz ve verimsiz ilan ederek gerçekte kimliksiz, verimsiz politikalarınızı gizleyemeyeceksiniz.
Bizler ASM, TSM, İşyeri hekimi, Kurum Hekimi, 112 Acil'de çalışan birinci basamak hekimi genel pratisyenleriz. Ülkemizde bir türlü becerilemeyen mesleki eğitimlerimizi Avrupa’nın birçok ülkesinde olduğu gibi meslek örgütlerimiz aracılığı ile gerçekleştirip mesleki değerlerimizi ve halkın sağlığını KORUYACAĞIZ.
Kimsenin her ne amaç ve çıkar için olursa olsun bunu bozmasına izin vermeyeceğiz.
Biz pratisyen hekimler mesleki geleceğimizin kendi ellerimizde olduğunu biliyoruz. Gerçekten halktan yana, ücretsiz, nitelikli, kamusal, bilimsel, anadilde bir sağlık sistemini, hekimlerin ve tüm sağlık emekçilerinin insanca çalışacağı bir ortamı yaratmak için mücadelemizi sürdüreceğiz."