Amerikan Hastanesi uzmanları, çocukları okula başlayacak olan ebeveynleri ve tabii öğretmenlerimizi, okul öncesi ve okul döneminde bekleyen sorunlar konusunda bilgilendirerek uyarıyorlar.
Okul Korkusu
Amerikan Hastanesi Pediatri Bölümü
Pedagog Güzide Soyak
Okulların açılma zamanı geldiğinde, okula yeni başlayacak çocukları olan her anne ve baba ilkokul sıralarında karşılaştığı korku ve heyecan karışımı duyguyu hatırlayarak o dönemi adeta yeniden yaşamaktadır. Ev ortamı gibi rahat bir hayattan, kurallarla dolu okul hayatına adım atmaya hazırlanmak, her çocuk için problem teşkil etmektedir. Farklı elbiseler, yeni arkadaşlar, çeşit çeşit defterler, rengârenk kalemler, türlü oyunlar, çocuklar için yeni bir dünyaya adım atmak anlamına gelmektedir.
Çocuklarından önce ebeveynlerinin bu duruma hazır olmaları gerekmektedir. Zira çocukların bu dönemde karşılaşabilecekleri problemleri önceden kestirmek ve bilinçli bir şekilde onlarla baş edebilmenin yollarını aramak önemlidir.
Okul korkusu nedir?
Okul korkusu, okul çağı içindeki çocuğun okula gitmeme yönünde direnmesi, arkadaşlarını kabul etmemesi ve ağlamak gibi tepkiler geliştirmesidir. Okul korkusu, kızlar ve erkeklerde eşit oranlarda görülmektedir. Bu korku, çocuğun eğitim alacağı ortama uyum sağlamasını engellemektedir. Çocuklar için korku, yaşama adapte olabilmenin, kaygı veren durumlarla baş edebilmenin yöntemlerinden biridir. Okul korkusu, hızlı ele alınıp gerekli müdahaleler yapıldığı takdirde çabuk atlatılabilmektedir.
Her yeni durumun uyum sorunu yaşatıyor olması normaldir. Anneden ayrılık deneyimini ilk defa anaokulu döneminde yaşayan çocuklar, bu dönemde okulun içine girmeye ikna olmakta zorlanırlar ve tedirgin olurlar. Normal gelişim gösteren bir çocukta bu durum kabul edilebilir; ancak sorun, okula başlamakla ilgili değildir. Anne ve çocuk arasındaki bağımlı ilişki kapsamında annenin çocuğun bireyselleşmesine izin vermemesi, bir bakıma annenin de çocuğa bağımlı olması, ev içinde baskılı–kaygılı ortamların olması, yeni bir kardeşin gelmesi, çocuğun bu süreci henüz anlayamamış olması, anne ve babanın çok kaygılı kişiler olmaları, aile içinde bir yakının kaybı ve hastalıklar gibi birçok faktör de etkili olabilmektedir.
Çocuğun okula başlamadan önceki dönemde arkadaş deneyimlerinin niteliği, duygularını ve düşüncelerini anlatmada desteklenmiş olması, bu dönemdeki zorlukları atlatmada önemli deneyimler oluşturmaktadır.
Bağımlı, ilişki kuramayan, arkadaşları ile oyunu reddeden, anne ile ilişkisi sağlıklı organize edilememiş bir çocuğun okula başlarken sorun yaşaması beklenilebilmektedir. Bu çocuklarda ilgi ve enerji kaybı, sinirlilik, içe kapanık olma durumu, nedensiz ağlama, baş ve karın ağrılarından yakınma gözlemlenebilmektedir.
Okula karşı negatif duygular beslememeleri için çocuklara, okul ile ilgili gerçekçi bilgiler verilmelidir. Okula başlama dönemi öncesinde anne çocuğu farklı arkadaşlıklar kurması için cesaretlendirebilir ayrıca çocuğun güven duyabileceği başka aile bireyleri kendi okul deneyimlerini çocuğa aktarabilirler. Okulun öğrenme eyleminin dışında çocuğa keyifli gelebilecek yönlerinin de anlatılması faydalı olabilir. Çocuk psikolojisiyle ilgilenen uzmanlar olarak, anne-babalara genel olarak, çocuğun bireysel becerilerini geliştirmesini, kendi başına giyinip soyunabilmesini, yardımsız yemek yeme gibi becerileri kazanmış olmasını öneriyoruz. Ayrıca her anne baba, çocuğunu her dönemde etkin bir şekilde dinlemeli ve kaygılarının olabileceğini kabul etmelidir.
Bu korkuya yakalanan çocuğa aile ne yapmalı?
Çocuğun okula gitme ile ilgili bütün kaygıları dinlenmeli, okul ile ilgili duygu ve düşünceleri anlamaya çalışılmalıdır. Okul korkusunun çocuktan olduğu kadar okul ve öğretmen tutumlarından da kaynaklanabileceği, unutulmaması gerekir. Okula gitme ile ilgili aile bireyleri ortak tutum içinde olmalı ve çocuğun okula gitmemesine izin verilmemelidir. Her anne ve baba çocuğuna kaygılarını anladığını, bu kaygıların zamanla geçeceğini ve okulda öğrendiklerinin kendileri için de önemli olduğunu vurgulamalıdır. Ayrıca uzun vedalaşmalardan, kişisel kaygıların yansıtılmasından kaçınılmalıdır. Ev içinde de çocuğun anne–babaya bağımlı olması azaltılmaya çalışılmalı, kendi başına bulduğu uğraşlar konusunda destek olunmalı, tek başına da oynayabileceği oyuncaklar ve oyunlar alınmalıdır. Ebeveynler, okullar başlamadan önce okul alışverişini çocuk ile birlikte yapmalıdır. Anne-baba dikkatli olmalı ve bu dönem içinde olabilecek bütün sorunlardan yayınlar vasıtası ile haberdar olmalıdır. Çünkü problemi çabuk fark etmek ve doğru müdahale etmek çözümü de çabuk getirmektedir.
Öğretmenler ne yapmalılar?
Bu dönemde öğretmenlerin duyarlı olmaları gerekmektedir. Öğretileni yapamıyor olmasının çocukta kaygı uyandıracağı unutulmamalı ve öncelikli olarak öğretmek kaygısı taşınmamalıdır. Önce çocuğun sıkıntısının ne olduğu sorulmalı ve bu konuda yardım edilebileceği anlatılmalıdır. Katı tutum, bu sorunları artırmaktadır. Öğretmen, çocuğa okula gelmesi gerektiğini ve onun öğrenmesini önemsediğini anlatmalıdır.
Okul korkusu, anaokuluna başlanan 3–5 yaş döneminde yoğun yaşanabilmektedir. İlkokula başlangıç, yine bu korkunun görüldüğü ikinci dönemdir. Daha yüksek sınıflarda 12–14 yaş döneminde de ortaya çıkabilmektedir.
Bu dönemde çocuğun bireysel gelişimine de önem verilir,, anne–çocuk ilişkisi doğru organize edilirse tekrar ortaya çıkmayabilir. Ancak çocuğun eve bağımlılığı desteklenir, okula gitmeme ile ilgili istekleri desteklenilirse tekrar bu sorunlar yaşanabilmektedir.
Anaokulunda ilk gün stresi nasıl atlatılır?
Her okula başlayan çocuk aynı tepkiyi göstermez. Anaokuluna başlayan çocukların zaman ve uzaklık kavramı tam oturmadığı için ilk kaygıları bu yönde olur.
¨ Evimize ne kadar uzaklıktayım?
¨ Annem beni alacak mı?
¨ Bu çocukları tanımıyorum.
¨ İhtiyaçlarımı kime söyleyeceğim, yardım ederler mi?
¨ Ev kuralsız bir yerdi. Her şeyi kuralla yapacak olmak sıkıcı.
Çocuk, bu soruların cevaplarını yaşayarak öğreneceği için kaygıları da yüksek olmaktadır. İlk gün okulda 1–2 saat kalmak, annenin onu ne zaman alacağını saat üzerinden göstermesi, öğretmenle tanıştırıp, nasıl yardımlar isteyeceğini anlatması çıkacak sorunları azaltabilmektedir. İlk birkaç gün çocuğun görebileceği bir yerde oturup oradan ayrılmamak da yararlı olabilmektedir.
Adaptasyon süreci
Daha önce okula gitmemiş bir çocuk için 10 günü aşan ve hiç azalmayan uyum sorunları varsa anaokuluna gitme durdurulmalıdır. Çünkü çocuk okula gitmek için henüz hazır değildir. Daha önce anaokuluna gitmiş çocuklarda uzun tatil sonrasında okula dönüş güç olabilir ama okul tanıdıkları bir yer olduğu için, burada yaşanan kaygı daha kısa sürede atlatılabilmektedir. Taviz vermeden eski düzeni içinde çocuğun anaokuluna gidip gelmesi sağlanmalı ve çocuğun evde kalmasına izin verilmemelidir.
Çocuğa ilgisiz olmak ya da aşırı derecede ilgi göstermek çocuğun duygusal ve bilişsel gelişimini geciktirmekle birlikte öğrenme ve uyum sorunlarını yaşamasını kaçınılmaz kılmaktadır.
Ödev sorumluluğu kazandırılmalı
Her anne baba çocuklarının ödevleri ile ilgilenmelidir. Çünkü onların sorunlarına yardımcı olmak, beraber sorunların üstesinden gelmek çocukların hoşlarına gitmektedir. Ödevlerinde anlamadıkları yerlerde yardım isteyebilecekleri söylenmeli, yol gösteren kişi olunmalıdır. Okula başlanılan ilk birkaç hafta, okuldan evde yapılması için herhangi bir ödev verilip verilmediği sorulmalıdır. Ancak ödevi yapması için ısrarcı olunmamalıdır. Yapmadan gittiği takdirde öğretmenine nedenlerini kendisi anlatmalıdır. Çocuk okuldan geldiği ilk 2 saat içinde ödevlerini tamamlamalıdır.
Çocuklarda Hatalı Beslenme
Amerikan Hastanesi Diyet ve Beslenme Bölümü
Diyetisyen Zuhal Güler Çelik
Okulların açılması ile birlikte çocukların beslenmesi büyük önem kazanmaktadır. Bu dönem ileriki yıllar için sağlıklı beslenmenin temelini oluşturacak bir dönemdir. Çocuğun okul çağlarında edindiği beslenme alışkanlıkları gelecekte de süreklilik göstermektedir. Bu dönem de çocuk kadar anne ve babanın da beslenme konusunda bilinçli davranması gerekmektedir.
Hatalı beslenme alışkanlıklarının çok sayıda nedeni vardır. Bunların başında çocukların besin gereksinimlerinin bilinmemesi, ailenin beslenme alışkanlıkları ve okul çağındaki çocuklar için en iyisini yapmak isteyen annelerin kendi bilgilerine göre en iyi bildiği besinlerden çocuğuna fazla miktarda yedirmek istemeleri gelmektedir. Bunların dışında fiziksel aktivite azlığı; özellikle ailenin akşamları veya evde olduğu günler içerisinde televizyon- bilgisayar karşısında oturmaları, çocukları ile oyun oynamamaları, yürüyüşler yapmamaları, sözlerden daha kalıcı izler bırakan olumsuz mesaj ya da mesajlar bırakabilmektedir. Ayrıca öğün atlama, şeker, tuz ve yağ içeriği yüksek yiyecek-içecek tüketimi özellikle ileri yaşlardaki beslenme alışkanlıklarını kötü yönde etkilemektedir. Bu hatalı beslenme şekli, özellikle çocukluk dönemindeki şişmanlık (Obezite) riskini artırmaktadır.
Çocukların beslenmesinde bu dönemde görülen en sık değişiklik kahvaltı yapmamaktır. Kahvaltı günün en uzun açlığı olan gece açlığını takip etmesi nedeniyle biten enerjinin tekrar alınabilmesi için en önemli öğündür. Bu konuda yapılmış bazı çalışmalar da bulunmaktadır. Bu araştırmalarda, kahvaltı yapan çocuğun sınıf içerisindeki başarısının daha fazla olduğu, problem çözme yeteneklerinin diğerlerine göre daha gelişmiş olduğu, kavrama yeteneklerinin daha iyi olduğu gözlenmiş, bazı araştırmalarda ise kahvaltı yapan çocukların beslenme yetersizliğinden oluşan hastalıklara daha az yakalandıkları rastlanmıştır. Yine bu araştırmaların sonucunda kahvaltı yapmayan çocukların daha şişman oldukları belirlenmiştir.
Yetersiz ve yanlış beslenme çocukların sağlığını etkiliyor
Aile içerisinde ve okulda beslenme bilgisinin yetersiz verilmesi, okul yemeklerinin sevilmemesi ve çocukların % 90’ının kantinlerde hamburger, tost, kızarmış patates, cips kola gibi yağ ve karbonhidrat bakımından yüksek olan fast-food besinleri tüketmeleri; günlük almaları gereken vitamin ve özellikle kalsiyum minerali bakımından yoksun beslenmeleri büyüme ve gelişmelerini olumsuz yönde etkilemektedir. Bunun yanı sıra besin endüstrisinde özellikle bu yaş gruplarına yönelik reklamlar / kampanyalar (çikolata, fast-food, cips gibi abur cubur besinler) hatalı beslenme alışkanlıklarının kazanılmasına neden olmaktadır. Böylece erken yaşlarda kazanılan alışkanlıkların ileriki yaşlarda değiştirilmesinde zorluklar yaşanmaktadır. Çocukların okul ve evde çeşitli yiyecekleri tüketmeleri ve temel beslenme ilkeleri konusunda bilgilendirilmeleri çok önemlidir. Özellikle; öğünlerin atlanmaması, kahvaltının önemi, ara öğünlere önem verilmesi, okul yemeklerinin fast-food yemeklerinden daha sağlıklı olduğu konusunda çocukların bilinçlenmeleri ileriki hayatlarında yaşam kalitelerini artıracaktır.
Okul çağı çocuğunun beslenmesi ve bu dönemde beslenme alışkanlıklarında meydana gelebilecek değişiklikler bu nedenle çok büyük önem taşımaktadır. Hem daha sağlıklı hem de daha başarılı nesiller yetiştirmede ailenin ve öğretmenlerin beslenme konusunda bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi bu sebeple önemlidir.
Örnek kahvaltı:
Taze meyve suyu, peynir, domates-salatalık, ekmek, pekmez, yumurta
Örnek beslenme çantası:
Kuru meyveli veya cevizli ev yapımı kek veya ev yapımı peynirli poğaça, ayran veya meyve suyu
Sırt Çantası
Amerikan Hastanesi
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü Şefi Dr. Önder Çerezci
Okula giden çocuklarda sırt çantası, sırt ağrısı için risk faktörü oluşturmaktadır. Sırt çantası, ağırlığı ve uygun olmayan pozisyonda taşınması sonucu bu ağrıya adeta davetiye çıkarmaktadır. Bu yüzden okul öncesi her anne babanın, çocuğunun boyuna ve ağırlığına uygun çanta seçimini yapması büyük önem taşımaktadır.
Omurga hastalıkları gelişmiş toplumlarda en sık karşılaşılan ve sakatlığa yol açan problemlerden birisidir. Yapılan çeşitli çalışmalar sonrasında okul çağı çocuklarında bel ağrısı görülme sıklığının % 70 olduğu görülmüştür. Bu oran oldukça yüksektir. Bilinen bir başka gerçek de genç yaşta bel ağrısı çekenlerde, daha ileri yaşlarda da bel ağrısı yaşanma riskinin arttığıdır. İşte bu nedenle okul çağındaki çocukların ve gençlerin, erken dönemlerden itibaren bel ağrısından korunmaları konusunda gerekli eğitimlerin verilmesi ve ergonomik olarak doğru ekipmanların seçilmesi gerekmektedir.
Omurganın tekrarlayan statik yüklenmesi sadece erişkinlerde değil aynı zamanda çocuklarda da bel ağrısı için risk faktörüdür. Erişkinlerde ağırlık taşınmasının omurga üzerindeki etkileri biyomekanik ve fizyolojik olarak değerlendirilmiş olup, çalışma şartlarında bir takım düzenlemeler yapılmaya çalışılmış, hatta bazı ülkelerde omurgaya binen yükün nasıl olması gerektiği kanunlarla düzenlenmiştir. Sırt çantası, okul çağı çocuklarında en sık karşılaşılan yüklenme nedenidir. Ağır sırt çantası taşımak, okul çocuklarının gelişmekte olan eklem, kas ve ligaman yapılarında zorlanmalara neden olarak belde kas gerginliği mekanizmasını tetikleyebilir, bozuk yürüyüş, kötü postür ve hatta ciddi kronik bel ağrılarına yol açabilir.
Bu nedenle çocukların taşıdıkları sırt çantalarının ağırlıklarının hesaplanması ve gereğinden fazla yüklenmemeleri önem kazanmaktadır.
Sırt çantası çeşitli nedenlerden dolayı sırt ve bel ağrısına neden olmaktadır. Özellikle ağırlıklarına bağlı olarak; mekanik olarak omurganın aşırı yüklenmesi ve uygun olmayan pozisyonda taşınması sonucu ortaya çıkan postür bozukluğu gibi durumlar sırt ve bel ağrısı oluşturmaktadır. Ayrıca ağır yüklenme, vücuda uygulanan yükün pozisyonu, yükün şekli ve büyüklüğü, taşıma süresi, çocuğun fiziksel ve ruhsal durumu bir araya gelerek ağrıya neden olmaktadır.
Sırt çantasının şekli, taşıma biçimi ve çantanın ağırlığı postür ve kalp-solunum sistemi üzerinde de önemli etkilere sahiptir. Aynı zamanda postür bozukluğunun da solunumu etkilediği göz önüne alınacak olursa, bu konu daha da önemli hale gelmektedir. Birçok okul çantası vücut ağırlığının yaklaşık %10’u veya daha fazlasıdır. Hatta bu ağırlığın bazen vücut ağırlığının %20’sinin üzerinde olduğu belirlenmiştir.
Kötü duruş, bilgisayar karşısında yanlış oturma, okul sıralarının uygun olmaması gibi, bu yaş grubunu tehdit eden başka faktörler de vardır. Ancak sırt çantası da tek başına doğrudan duruş şeklini bozarak sırt ağrısına neden olmaktadır. Bunun yanında solunum sistemi ve kalp-damar sistemi üzerinde de olumsuz etkileri olduğu bilinmektedir.
Neler yapılmalıdır?
- Sırt çantaları ve içindeki ağırlıkların toplamı çocuğun vücut ağırlığının % 10’nundan az olmalıdır.
- Ağırlık çanta içerisinde uygun dağıtılmalı ve daha ağır eşyalar sırta ve bele yakın gözlere konmalıdır.
- Sırt çantaları uzun süreli taşınmamalı, uzun süre ayakta kalınacaksa çıkarılmalıdır.
- Ortopedik/ergonomik (iki geniş ve destekli omuz askısı ve bel kemeri bulunan, hafif) çantalar tercih edilmeli, asla ekonomik tasarruf yapma yoluna gidilmemelidir.
- Sırt çantası her iki omuzdan asılarak düzgün şekilde taşınmalıdır.
- Ağır çantalarda kalça kayışı kullanılmalı, kayışları geniş ve yumuşak çanta tercih edilmelidir.
- Sırt çantasının her iki kayışı birlikte kullanılmalı ve belin 5 cm. yukarısında duracak şekilde, sağlam bir biçimde tespit edilerek ayarlanmalıdır.
- Doktorun önerdiği sırt adalelerini geliştirici egzersizlerin yapılması sağlanmalıdır.
- Tekerlekli sırt çantaları tercih edilmelidir.
- Öğrencilerin okulda kilitli dolapları olmalı, eve sadece ihtiyaçları olanları taşımalıdırlar.
- Öğretmenler ve veliler, ağır çanta ve ağır kitap taşıma sorununu konuşmalıdırlar.
- Tüm kitabı taşımak yerine sadece ilgili kısımların fotokopisi çekilebilir.
- Aile bireyleri olarak çanta temizliği yapılmalı ve ihtiyaç duyulmayan malzemeler çantadan çıkarılmalıdır.
- Çocuk sık sırt ağrısından yakınırsa doktoru ile mutlaka konuşulmalıdır
Ayrıca doğru kaldırma tekniği kullanılmalı ve çocuklara ağır çantaları dizden eğilerek kaldırmaları gerektiği öğretilmelidir.
Bu konuda gerek okul yöneticileri ve ilgili merciler, gerekse çocuklar ve aileler eğitilerek; sağlıklı nesillerin yetişmesinde katkıda bulunulmalıdır.
Amerikan Hastanesi
Kulak Burun Boğaz Bölüm Şefi Doç. Dr. Tan Ergin
Profesyonel iş hayatında yoğun olarak sesini kullanan öğretmenlerde; ses kısıklığı, ses tellerinde şişme (ödem), nodül ve polip gibi hastalıklara sıkça rastlanmaktadır.
Sigara kullanımı, kronik üst solunum yolları enfeksiyonu ve reflü hastalığı, ses kısıklığı sorununu ön plana çıkaran etkenleri oluşturmaktadır. Ortamda tebeşir tozu gibi boğaz ve ses tellerini irite edecek faktörlerin bulunması da sorunları artırmaktadır. Özellikle yüksek tonda uzun süreli konuşmaların yapılması, ses tellerinde şişmeye (ödem) ve küçük kanamalara yol açmaktadır. İlerleyen durumlarda ise ses tellerinde nodül veya polip gibi iyi huylu ancak sürekli ses kısıklığına yol açabilecek rahatsızlıklarla karşılaşmak mümkün olmaktadır.
Ses hastalıklarına karşı koruyucu önlemler alınabilmektedir. Bir kısmında cerrahi müdahalenin gerekebileceği bu tür hastalıklarla karşılaşmamak için ses kullanımına dikkat edilmeli, uzun süreli konuşmaların yapıldığı durumlarda zaman zaman konuşmaya kısa aralar verilerek su içilmelidir. Tüm diğer sağlık problemleri gibi bu tür rahatsızlıklardan korunmak için sigaradan mutlaka uzak durulmalıdır. Bir haftayı aşan ses kısıklıklarında ise bir KBB uzmanına başvurarak sorun ortaya konmalı ve tedavi edilmelidir.