Beynin ihtiyacı olan enerjiyi sağlayan, adeta beynin yakıtı durumundaki glikozun da uygun şekilde alınması gerekir. Psikolojik problemlerin büyük bir kısmı beyne yeterli oksijen gitmemesinden ve glikozun uygun seviyede alınmamasından kaynaklanır.
Beynimiz, vücut ağırlığının yaklaşık yüzde 2'sini oluşturmakta, fakat alınan günlük kalorinin yaklaşık yüzde 20'sini harcamaktadır. Beyin vücudun en fazla enerji tüketen organıdır. Vücudumuzdaki mükemmel faaliyetlerin beyin tarafından idare edildiğini düşündüğümüzde bunu normal karşılamamız icap eder. Yediğimiz yiyeceklerle beslenen hücrelerimizdeki enerji ocakları (mitokondriler) aldığımız oksijenle adeta körüğün ateşi canlandırdığı gibi harekete geçerek yiyecekleri enerjiye dönüştürür. Bu sebeple aldığımız oksijenin bu faaliyetlerdeki önemi büyüktür. Verimli düşünebilme konusunda yapılan çalışmalar göstermektedir ki, beyne uygun bir şekilde daha fazla oksijen gitmesi, motivasyon, ezberleme, öğrenme, anlama gibi zihinsel faaliyetlerin verimini artırmaktadır. Beynin ihtiyacı olan enerjiyi sağlayan glikozun uygun şekilde, (ne fazla ne de eksik) alınması da verimi artırır. Zira beyin, glikozu depolayamaz, sürekli dolaşım yoluyla kandan sağlar.
Psikolojik problemlerin büyük bir kısmı beyne yeterli oksijen gitmemesinden ve glikozun uygun seviyede alınmamasından kaynaklanmaktadır. Doğru nefes alma ve dengeli beslenme bu sebeple çok önemlidir. Beyinde bazı bölgelerin düşme, yaralanma ve doğum esnasında yeterli oksijen alamama gibi sebeplerle hasar görmesinin öğrenme güçlükleri ve davranış bozukluklarına yol açtığı bilinmektedir. Geçirilen streslerin beden kimyasına etki etmesi (travma sonrası stres bozuklukları), dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB), yeme bozuklukları, diyabet, demir eksikliği, tiroid problemleri, damar hastalıkları vb. gibi organik problemler sebebiyle beyne yeterli oksijen ve glikoz gitmemesi de zaman içinde düşünce bozukluklarına yol açmaktadır. Mesela takıntılı düşüncelerle kendisini ortaya koyan 'obsessif kompulsif bozukluk' diye bilinen psikolojik problem bu tür nedenlerle ilişkili olan bir düşünce bozukluğudur.
Büyük şehirlerde oksijen eksikliği daha fazla
Panik atak, konuşma problemleri, konsantrasyon ve motivasyon sorunlarında da stresin etkisiyle doğru solunum yapılmadığı görülmektedir. Endüstrileşme, şehir hayatı ve hava kirliliği, stresli hayatla iç içedir. Yapılan çalışmalar Amerika gibi sanayide ileri ülkelerde ve büyük şehirlerde insanların akciğerlerini tam kapasite doldurmadıklarını ve doğru nefes alamadıklarını gösteriyor. Bu ülkelerde panik atak gibi hastalıklar da doğal ortamlarda yaşayan kişilere göre daha fazla görülmektedir. Stres, beden kimyasında meydana gelen değişiklikle damarları sıkar ve kılcal damarlarımızın hücrelerimize oksijen götürmesini engeller. Buna bağlı olarak düşünme bozuklukları, vücudumuzda karıncalanmalar, uyuşmalar, ağrılar ortaya çıkar.
Örnek derin nefes alma egzersizi
1. Sağlıklı nefes alma şekli nefesin burundan alınıp ağızdan verilmesi, sessiz ve ağır olmasıdır. Egzersize başlamadan önce sağ elinizi karnınızın, sol elinizi göğsünüzün üstüne koyup gözlerinizi kapatın.
2. Önce ağzınızdan nefes vererek akciğerlerinizi iyice boşaltın. (Nefes verirken ciğerleri zorlamayın. İtilmeden kendiliğinden çıkmalı).
3. Ciğer kapasitenizi hayalî olarak üçe bölün. Ve bir-iki diye içinizden sayarak balon şişirir gibi akciğerlerinizin bütününü doldurduğunuzu hayal edin. (Bu yaklaşık 5 saniye süre alır) Önce ciğerlerinizin alt kısmını, sonra ortayı, en son da üst kısmını doldurduğunuzu hayal edin. Bir-iki diye sayarak nefesinizi aldığınızın iki katı sürede boşaltın. İki saniye bekleyin. Derin bir nefes daha alıp verin. Egzersizi tekrarlayıncaya kadar mutlaka dört-beş normal nefes alın. Normal nefes almadan derin nefes almaya devam etmek baş dönmesi yapabilir.
Psikolog Farika Teymur Artır