• BIST 9549.89
  • Altın 3002.717
  • Dolar 34.5123
  • Euro 36.1711
  • Ankara -2 °C
  • İstanbul 3 °C
  • Bursa 0 °C
  • Antalya 6 °C
  • İzmir 6 °C

OHSAD Başkanı Reşat Bahat, Sektör Raporu Programına konuk oldu

OHSAD Başkanı Reşat Bahat, Sektör Raporu Programına konuk oldu
OHSAD Genel Başkanı Dr. Reşat Bahat, 18.07.2018 Çarşamba günü Bloomberg TV kanalında yayınlanan Sektör Raporu programında Hande Berktan’ın sorularını yanıtladı.

Kurla başlayalım. İlaçtan görüntüleme cihazları, makine ve ekipmanlara kadar birçok teçhizat var. Bunların yüzde kaçı ithal?
Özellikle nitelikli cihazlar dediğimiz cihazlarımızın maalesef yüzde 80’i ithal. Türkiye’nin dünyadaki ekonomik büyüklüğüne bakarsak bu büyüklüğe yansıyacak düzeyde tıbbi cihaz üreticisi değil. Türkiye tıbbi cihaz ve sarfın yüzde 2’sini üretiyor. Maalesef bu sebeple ithal ürünleri kullanarak yerli para ile hizmet üretiyoruz.

Bu kapsamda kur artışı sizin birçok alanda karlılığınıza yansıyor. Belki yeni cihaz alımlarını bekletmek diyebiliriz ama sağlıkta da bu olmaz. Dünyada her geçen gün gelişen sistemler, görüntüleme cihazları ve makineler ön plana çıkıyor. Gelen kura baktığınız zaman ücretler Türk Lirası üzerinden ancak bir şekilde yatırım yapmış bir işletmeden bahsediyoruz. Bu süreçte hastaneler nasıl davranıyor? Bilançolarınızı nasıl yönetiyorsunuz?
Bilançolarımızı yönetmekte çok zorlanıyoruz. Hala karizmamızı kullanıp bankalara yüksek faizle borçlanıyoruz. Ve kamunun bir şekilde derdimizi anlayıp, özellikle SUT fiyatı dediğimiz Sağlık Uygulama Tebliği fiyatlarında güncelleme yapmasını bekliyoruz.

Bunu biraz açar mısınız?
Türkiye’de 16 yıldır gerçekten sağlıkta çok ciddi bir değişim, devrim, dönüşüm var. Bunu da herkes gibi biz de alkışlıyoruz. Bunun etkisini de son 10 yıldır dünyada gezdiğimiz ülkelerde Türkiye’nin sağlık modelinin övülmesi, örnek gösterilmesi ile fark ediyoruz. Ve yine dünyadaki hastaneleri gezdiğimizde teknolojilerimizin üst düzeyde olduğunu, hekimlik ve hemşirelik bilgi ve becerimiz ile hastane yönetişimizin de üst düzeyde olduğunu görüyoruz. Bunların hepsi çok güzel şeyler. Ama biz bundan 12 yıl önce Sosyal Güvenlikle bir anlaşma yaptık. Sosyal Güvenlik dedi ki; ‘bizim hastalarımıza bakın, biz size belirli bir para ödeyelim, bunun dışında vatandaştan belirli bir miktar -sınırı da yok- para alabilirsiniz’ Fiyatlar güzel, her şey tıkırında… Bağkur, SSK ve Emekli Sandığı biraraya getirilmiş ve tek bir SGK çatısı anlıda Genel Sağlık Sigortası kurulmuş. Sağlık Uygulama Tebliği dediğimiz bir fiyat belirlenmiş. Bu fiyatın da yıllara sari artacağını hesaplıyoruz ve bir anlaşma yaptık. Tabi sektör hızla büyüdü. 6 yıl üst üstü inşaattan sonra Türkiye’nin en hızlı büyüyen sektörü oldu. Çok nitelikli, güzel, büyük, sizler de bunu fark ettiniz. Hemen hemen her büyük il ve ilçelere hastane açıldı. Bunun iyi neticeleri de oldu.

Parantez açarsak Türkiye’de sağlık sektöründe yatırımlar cephesinde ciddi bir ilerleme oldu. Aynı şekilde iş gücüne bakacak olursak doktordan ziyade hemşireler ya da sağlık personeli olarak aynı kalifiye eleman yetişti mi, yoksa sıkıntı çekiyor musunuz?
Maalesef yetişmedi. Yavaş yavaş hemşire ve teknisyen kısmında bu sorunu çözmeye başladık. Ancak nitelik sorununu hala çözemedik. Hala düzgün yabancı dil konuşan sağlık profesyoneli sayısı, sağlık çalışanı sayısı yok denecek kadar az. Türkiye’de özel sektör olarak 2,5-3 milyar dolarlık sağlık turizmi yapıyoruz. Kaplıca turizmi, vesaire dışında… Bunun 20 milyar dolara çıkması için hemen hemen her dilde bu dilleri akıcı bir şekilde kullanan sağlık çalışanlarına ihtiyacımız var. Değil hemşire ve diğer personelimiz, doktorlarda bile bu oranı, niteliği yakalayamadık.

Tıp okulları olsun, meslek liseleri olsun yeterli derecede var mı? Bir şekilde eğitim sektörünün size desteği olması lazım.
Tabi ki, eğitim sektörü bizi çok besliyor ama bu uzun süreli bir planlama. Ve bu planlama yıllardır eksik yapıldı. Son zamanlarda sayı yeterli ama nitelik sorununu tartışmamız gerekir. Sayısal olarak hekimde hala çok ciddi sıkıntılar var. Türkiye’deki hekim açığı 2023’ten önce kapanamayacak. Ondan sonra başka bir açık çıkacak. Türkiye yaşlanan bir ülke ve buna bağlı olarak da hekim sayılarında artış gerekecek.

Artık dünya genelinde trend daha kaliteli yaşlılık… Geçtiğimiz günlerde okudum; yaşlılık için belirlenen süre genç yaşı 65’e kadar alıyor, 65 yaş üstü orta yaş olarak nitelendiriliyor. Yaşlı grubu da 80 yaş üzeri… Gerek beslenme gerek alınan ilaçlar sayesinde ömür uzuyor ama önemli olan yaşlılık süresini kaliteli geçirmek. Buna ilişkin belki yeni sağlık dalı da çıkacak. Tekrar dönersem sağlık sektöründe ithal girdi çok yüksek dediniz. Bunların üretiminin Türkiye’de gerçekleşmesi noktasında neler yapılabilir? Artık sanayide 4.0 dönüşümünden bahsediyoruz. Burada belki yapay zeka etkileyecek. Görüntüleme cihazından çıkan raporları okuyan uzmanlara gerek kalmadan cihaz doktorun önüne getirecek. Bu dönüşümü biz yapıyor muyuz?
Bu dönüşümü dünya da yapmakta zorlanıyor. Bu dönüşüme direnenler de var, dönüşümün öncüsü olanlar da var. Artık sağlık sektörü, sağlık endüstriyi yazılımın çok ağırlıkta ve önemli olduğu bir sektör haline geliyor. Bugün artık bir cihazın mekanik ve elektronik kısmında yapacağınız gelişmelerin sınırına gelmiş durumdasınız ya da çok az değişiklikler var ama biz hastanelerde ve hastane yönetimlerinde yazılımları kullanıyoruz. Özellikle görüntüleme sistemlerinde yazılım her şey. Çok yakında belki 5-10 yıl sonra vatandaşın evde kendi görüntülemesini yaptığı, canlı olmayan doktoru ile diyalogu sağladığı ve tavsiye alındığı bir döneme geçecek.

Artık tahlil merkezlerine gitmeye gerek kalmadan evde yapılabilecek. Bu Amerika’da başladı.
Dediğiniz doğru bunun için de fikir dönüşümüne ihtiyaç var. Bunun için artık bu kadar büyük hastanelere ihtiyaç var mı onları da tartışmamız lazım.

Şehir hastaneleri geldiğimizde, dünya geneline Amerika’ya baktığımızda bu kadar devasa hastaneler yapmıyorlar. Uzmanlık hastaneleri yapıyorlar. Bir sağlık problemine bir hastane gibi hastaneler bölüm bölüm uzmanlaşıyor. Bizdeki yapılanmalar ise devasa şehir hastaneleri… Bu ne kadar doğru, önümüzdeki dönemde bunlar dolmazsa, boş, devasa hastaneler mi kalacak?
Bizim de böyle bir endişemiz vardı. Ama daha sonra yapılan sunumlarda bunların her birinin birer temalı hastane olduğu yani 10 tane temalı hastanenin bir araya gelmesi ile hastanenin kurgulandığı ifade edildi. Böyle olunca daha mantıklı görünüyor ama bu kadar temalı hastanelerin hepsini bir arada yapmanın mantığı nedir bilmiyorum. Orada herhalde ölçek ekonomisinden faydalanma gibi bir konu var. Tabi bir de hazinenin borçlanma yükünü artırmamak için özel sektöre hastane yaptırıp başka bir özel sektörden işletmecilik satın alıp kamunun da hastane işlettiği bir model kurgulamak istedi siyaset.

Peki sizce en doğru model nedir?
En doğru model diye bir şey yok.

Günümüz şartlarında sektörün içinde olan bir işletmeci olarak siz görüyorsunuzdur.
Şaşıracaksınız ama şöyle söyleyeyim; en doğru model Türkiye’nin modeli. Türkiye’de bir vatandaş istediği doktora, istediği teknolojiyi uygulayan hastaneye gider. Türkiye’de 565 özel hastanenin 30’u hariç hepsi SGK anlaşmalıdır. Yani Sosyal Güvenlik Kurumu hem üniversitelerden, hem devlet hastanelerinden hem de özel hastanelerden bedelsiz hizmet satın alır. Böylece vatandaşın çoklu seçeneği vardır. Tek elden ödeme yaptığı için de ciddi bir ölçek ekonomisi yapmıştır Sosyal Güvenlik Kurumu. Türkiye’deki modelin aksaması sadece SGK ödediği fiyatlara hiç güncelleme yapmadığı için, yani özel sektörü çok ciddi bir baskı altında tutuyor. Hatta kamuyu ve üniversiteleri bile… Birimin ilerlemesine maalesef katkı sağlayamıyor. Özellikle üniversiteler nitelikli işlerin yapılamadığı bir hal alıyor. Burada bir model değişikliğine gitmek lazım. Ayrıca bugünün doğrusu yarının doğrusu olmayacaktır. Hızlı değişiyor her şey, çok dinamik. Ama biz bir şekilde Türkiye’deki modelin doğru olduğunu ve dünyayı da gezdiğimizde görüyoruz. Herkes merak ediyor, bize soruyor. Ancak Türkiye bu modeli büyütmek ve geliştirmek konusundaki kararlılığında şüphelere düşüyor. Bizim endişemiz o. Özel sektör olarak 2009 yılında sağlık ihtiyacının yüzde 34-36’sını karşılarken bugün yüzde 21’lere geriledik. Acaba bu gerilemenin sebebi siyasetin sektörü baskı altına almak isteyişi mi, yoksa piyasanın bir aklı yok da kendi yolunda mı gidiyor. Yani Sosyal Güvenliğin ödediğinin dışında, her 100 liranın dışında kamu 53 lira daha para almış Sosyal Güvenlik dışında hazineden. Peki bu yetmiyorsa neden Sosyal Güvenlik ödemiyor bu parayı, neden hazine ödüyor?

Kendi içinde çelişiyor değil mi?
Kendi içinde çelişiyor. Sağlık için toplanan paralardan 2014 yılından bu yana vatandaştan topladığı sağlık primlerinden 15 milyar TL devlet para artırıyor ve emekliliği fonluyor, başka alanları fonluyor. Türkiye’de sağlık için toplanan paralar da sağlığa aktarılmıyor. Bu sefer sektör baskı altında kalıyor. Siz 1,5 liraya, 2-3 liraya kamuya o hizmetleri sunamaz hale geliyorsunuz. Biz de bu sefer daha çok sıkışıyoruz. Daha çok vatandaştan para almak zorunda kalıyoruz.

Ve sağlık ücretleri artıyor kuşkusuz ve olay yine vatandaşa, işletmeciye dönüyor, değil mi?
Bir şekilde evet.

Sonuçta oradan gelen gelirin hazine tarafından tekrar aynı sektöre dönmesi gerekir. Daha sağlıklısı ve sürdürülebilir olanı da bu, değil mi?
Bizim de istediğimiz bu ve bir şekilde Cumhurbaşkanımıza derdimizi anlatacağız sonunda…

Ciddi anlamda sayıca hastaneler yapıldı diyorsunuz, sektör içinde kalite değerlendirmesi yapılıyor mu, bu yönde denetlemeler var mı?
Şunu söyleyeyim; Sağlık Bakanlığına yüzlerce defa teşekkür etmem lazım. Sosyal Güvenliğe de… Biz hastaneler çok fazla denetleniriz. Bizim denetlenme biçimimize eleştirilerimiz var. Denetlemelerde çok fazla mezura kullanılıyor. Tavan yüksekliklerine bakılıyor, merdiven genişliklerine bakılıyor, çıktılar daha az değerlendiriliyor. O sebeple kaliteyi ödüllendirmeleri zor ama vatandaşın çok iyi denetlediklerini bilmelerini istiyorum. Özel sağlık kuruluşlarını da, kamu sağlık kuruluşlarını da… En ufak bir hasta şikayetinin çok iyi denetlendiğini bilmelerini istiyorum. Ayrıca Türkiye, Amerikan akreditasyon sisteminin dünyada Amerika’dan sonra dünyada en fazla uygulandığı ülkedir. Bu sağlık turizmi de boşuna olmuyor. JCI akreditasyon sistemi Türkiye’de özel sektörde 50’den fazla hastanede uygulanır ve bir o kadar da kamu hastanesi var.

Maalesef son dönemlerde sağlık çalışanlarına yapılan saldırılar arttı, geçtiğimiz günlerde de haberlere yansıdı. Bu yönde neler yapılabilir, neden biz sağlık çalışanlarımızı koruyamıyoruz?
Bu o kadar ironik ki, bir hekim ya da sağlık çalışanı vatandaşın hayatını kurtarmak için mesleğini icra eder, vatandaştan hayatını korumak için değil. Ama acillerde çalışacak doktor ve personel bulmakta çok zorlanıyoruz. Vatandaşımız gereğinden fazla gergin. Evet, bizim yaptığımız işin bir hizmet ağırlığı var ama biz bilgi ve teknoloji sunuyoruz. Onların bilmediği bir hizmeti onlara sunuyoruz. Canlarını bize emanet ediyorlarsa bize güvenecekler. Bizi yargılayacak kurumlar ve kuruluşlar var. Kamu var. Ama onlar daha çıktıları görmeden lütfen bizi yargılamaya kalkmasınlar. Bunlar bilinç ve sevgi ile olur. Başka türlü düşünmüyorum. Cezai tedbirlerin getirildiğini biliyorum. Bunun gerçekten cezaları çok ağır.
Ama vatandaşın geneli doktora çok saygılı, onlara koca bir teşekkür ediyorum. Hekime ve sağlık çalışanlarına şiddet uygulayanları da huzurunuzda kınıyorum.

Kabul edilemez, hakikaten akla, mantığa sığmıyor. Son olarak bu yıl sektör olarak geçen yıllarla kıyasladığınızda büyüme öngörüyor musunuz?
Maalesef 3 yıldır sektörümüz düzenli küçülüyor. Bu bizim için çok kötü bir şey. Büyüme yok. Sadece var olan yatırımlar büyütüyor.

3 yıl boyunca yüzde kaçlık bir daralma oldu?
Yüzde 15’lik bir daralma oldu. Her yıl yüzde 5 civarında bir daralma oldu. Bu daralma eğer tedbir alınmazsa daha büyüyecek. Çünkü bizim sektörümüz 250 bin insan çalıştırıyor. Öyle az bir istihdamı yok. Ve 25 milyar TL civarında bir cirosu olan bir sektör. Yabancı hasta ile bu daha da yüksek bir ciroya ulaşıyor. Bu sektörün korunmaya çok ihtiyacı var. Vatandaşın bu sektöre çok ihtiyacı var ve tabi ki bizim vatandaşımıza çok ihtiyacımız var. İyi bir ekonomiye, sağlıklı bir siyasete ve güçlü bir Türkiye’ye herkesten daha çok ihtiyacımız var.

Sağlık turizmi aslında turizm şemsiyesi altında önemli kalemlerden biri… Niş bir kalem ancak kişi başı getirisi çok yüksek kalemlerden. Sağlık turizminde kat etmemiz gereken çok yol var. Bu gözle başladı, saç ekimi vesaire… Burada çok da geniş bir alan var. Neler yapılabilir, belki daha çok destek ve teşviklerle önünü açabiliriz?
Bir sürü teşvik çıkmak üzere ama asıl teşvik sağlık turizmi yapan ya da yapacak kurumlara sağlanacak olan hekim, branş ve yatak sayısındaki artıştır. Biz 20 milyar dolarlık sağlık turizmi gelirini bu ülkeye bu doktor sayısı ile yapamayız. Bizim hekim sayılarımızı ciddi olarak artırmaya ihtiyacımız var. Kamunun da eğitim kurumlarında nitelikli hekim ve hemşire üretmesine ihtiyacımız var. Bu problemi bir şekilde yeni Sağlık Bakanımızla ve artık Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile çözeceğiz. Umuyorum. Çok çok aklına ve becerisine güvendiğim, benim çok yakın arkadaşım Sayın Dr. Fahrettin Koca Sağlık Bakanı oldu. Onun liderliğinde ve Cumhurbaşkanımızın iradesi ile bir sürü şeyi çözeceğiz.

Bu haber toplam 4774 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
Tüm Hakları Saklıdır © 2006 Sağlık Aktüel | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : (0216) 606 17 18 - (0224) 334 1 335 | Faks : (0216) 606 17 19 | Haber Yazılımı: CM Bilişim