Geçen yılki hain darbe girişiminde siz gazi oldunuz, eşiniz şehit oldu. Son bir yıl zor muydu? Neler yaşadınız?
Çok zor bir yıl geçirdik. Tabii ki çok büyük bir kaybımız var. Acısını dindirmek kolay değil. Çok ağladık, hala da ağlıyoruz. En büyük tesellimiz bunun karşılığında çok büyük duygunun olması. Bize en büyük gücü bu veriyor. Eşim başka bir şekilde de ölebilirdi. Rabbim bize böyle bir mükafat verdi.
"Keşke çıkmasaydık da eşimi kaybetmeseydim" dediğiniz oluyor mu?
Elhamdülillah, asla böyle bir şey aklımdan geçmedi. Kendi durumuma hiç üzülmedim. Sadece eşimin acısı var. Sonuçta hayat arkadaşımdı, 25 yılımı geçirdiğim eşimdi. Ama bir yandan da bunun büyük bir şerefi, onuru var. Eşim en güzel yere gitti.
Ağrınız, sancınız var mı? Kaç ameliyat oldunuz?
Sol bacağımı kaybettim. Bana alttan kesileceğini söylediler ama sonrasında üstten kesildi. Sağ bacağım da parçalandı. Onda da 3 platin var. 30'a yakın ameliyat geçirdim. Son ameliyatlarım ağırlaşmıştı. Narkozdan 2-3 gün uyanamadığım oldu, baygın olarak yattım. Diğer tarafı düşündüğümde burada hissettiğim acılar hafifliyordu. "Bu çektiğimiz acılar oradakilerden daha ağır değildir" diye düşünüyordum. Bu şekilde daha çok teselli buluyordum.
'TANK ÜZERİMİZDEN GEÇTİ'
Acınızı tazelemek istemiyoruz ama bir yandan da merak ediyoruz, o gece neler yaşamıştınız? Sokağa çıkmaya nasıl karar verdiniz?
Eşim, "Evi boyayalım" demişti. Boyamızı almış evi boyuyorduk.
Eşiniz ne iş yapıyordu?
Beyaz eşya tamircisiydi. "Tavanı boyadıktan sonra namazımı kılayım, sonra diğerlerini de boyarım, sen uyu" dedi. "Tamam" deyip odaya gittim, uyudum. Yarım saat sonra küçük kızım gelip, "Anne, teyzem arıyor" dedi. "Boş ver, bırak kalsın" dedim. Tekrar gelip ısrarla aradığını söyledi. Telefonu açtım, darbe olduğunu ve eşinin dayısının oğlu öldüğü için taziyeye gittiğini söyledi. "Darbe" dediği an aklıma Suriye geldi. Bizim de Suriye gibi olabileceğimizi düşündüm, başımıza her şey gelebilirdi. Bir komutanı rehin almışlar. Eşime çıkacağımı söyledim, "Dur, sen nereye çıkıyorsun. Ben oğlanla birlikte çıkarım" dedi. "Yok, ben de çıkacağım" dedim. Sonrasında Cumhurbaşkanı'mız da, "Herkes dışarı çıksın" dedi. Biz zaten hazırlanmıştık, koşa koşa çıktık. Bir yandan ağlıyordum, bir yandan da kardeşlerimi, kuzenlerimi arayıp, "Herkes çıksın, ülke elden gidiyor" diyordum.
Nereye doğru gittiniz?
Önce Dörtyol'a doğru gittik. Sonrasında, "Atışalanı'nda toplanılacak" dediler. Bir anda müthiş bir kalabalık oldu, bayraklardan her yer kıpkırmızıydı. Gençlerin Allahu Ekber sesleri kulağımızdaydı. O kadar kalabalıktık ki, "Allah'ın izniyle bu ülke yıkılmayacak. Ne kadar da çok imanlı gençlerimiz varmış" dedim. Eşimle Atışalanı'na gittik. Orada görevli biri, "Burayı koruma altına aldık, havalimanına gideceğiz" dedi. Ondan sonra oğlum karşı tarafa dayısının yanına, tankların olduğu yere geçti. Tekrar havalimanına doğru yürümeye başladık. Eşim, "Sen eve geç, yol çok uzun, yorulursun" dedi. "Hayır, bu yolda ölmek var, dönmek yok" dedim. Havalimanına doğru giderken yol ikiye ayrılıyordu. "Nereden gidelim" diye düşünürken, "Bariyerlerin altından geçer, otobandan gideriz" dedik. Oradan atlayıp geçtik ve 15-20 dakika yürüdük. Birden, "Ateş ediyorlar" diye bağırmaya başladılar. Tankın önünden ateş ediyorlardı, millet neye uğradığını şaşırdı. Herkes bir yerlere atlamaya başladı. Eşim, "Bariyerlerin üstünden atlayalım" dedi. "Kiloluyum atlayamam, sen atla ben alttan geçerim" dedim. Eşim bariyerlerin üstüne ayağını koydu, benim de elim alttaydı. Tank o an üzerimizden geçti.