Adli Tıp uzmanı olmak zorlu bir iş, on binlerce ölü görüyorsun ve hayatı, ölümü fena halde sorgulamaya başlıyorsun. Bilgisi de, sonunda kafaya sıyıracak hale geliyor. Adli Tıp’ı bırakıyor, psikiyatriye yöneliyor. Şu anda hem yazarlık ve danışmanlık yapıyor. Şirketlere ve bireylere, kişisel gelişim konusunda eğitim veriyor. Farklı, nevi şahsına münhasır bir adam...
ESKİ ADLİ TIPÇI, YENİ YAZAR VE DANIŞMAN
* Nasıl başladı Adli Tıp maceranız?
- Tıp fakültesini bitirince ihtisasımı yapmak üzere Adli Tıp’ı seçtim.
* Niye?
- Felsefeye meraklı bir tiptim. Yaşam ve ölüm olgusuyla meşguldü kafam, çok okuyordum, ilginç geldi. “Zamanı gelince, orayı basamak gibi kullanıp, başka bir yere de geçerim” diye düşündüm. Ama dikkat etmek gerekiyor, bazen basamak yapmayı düşündüğümüz yerler, evimiz haline geliveriyor. Morg da benim evim oldu.
* Yaptığınız işin ürolog, kardiyolog vesaire gibi özel bir ismi var mı?
- Yok. Adli tıp uzmanı... Ama tabii kimse ne anlama geldiğini kestiremiyor. Tekrar tekrar soruyor, “Nasıl yani? Ne yapıyorsun yani? Hangi bölümde çalışıyorsun yani?” “Morgda” diyordum, “Morgda çalışıyorum, ben ölü doktoruyum!” O zaman anlıyorlardı.
* Kaç ölü gördünüz?
- Oooooooo. 10 binden fazla. Orada canlı yok ki zaten. Canlılar çalışanlar. Gelenler ölü. Ve sonra otopsi. Herhalde binden fazla yapmışımdır.
* Nasıl bir süreçtir otopsi? Ne hisseder insan?
- Başkalarını bilemen ama ben, kafayı sıyırma noktasına geldim. Duyarlı biriyseniz, otopsi sırasında, hikayeyi öğrenince, siz de onun bir parçası haline geliyorsunuz.
* Nasıl yani?
- Yüzlerce insan... Yaşlı, genç, hamile, çocuk, bebek... Ve yüzlerce hikaye... Hekim olmanıza, alışık olmanıza rağmen sarsılıyorsunuz. Otopsi kıyafetlerinizi giyip aşağıya iniyorsunuz ve o her zamanki koku karşılıyor sizi.
* Ne kokusu?
- Ölümün kokusu. Otopsi salonları ne kadar havalandırılırsa havalandırılsın, ne kadar temizlenirse temizlensin, o kendilerine has kokuyu taşır. O kadar ki, orada çalışıyorsanız, sizin de üzerinize siner ve takip eder. Bir yemeğe filan gittiğinizde kendinizden şüphelenirsiniz, “Acaba üzerimdeki ölümün kokusunu onlar da duyuyorlar mı?” diye.