• BIST 9724.5
  • Altın 2975.528
  • Dolar 35.0159
  • Euro 36.7713
  • Ankara 5 °C
  • İstanbul 11 °C
  • Bursa 14 °C
  • Antalya 12 °C
  • İzmir 13 °C

Mükemmel vücut takıntısının vardığı nokta

Mükemmel vücut takıntısının vardığı nokta
Çağımızı saran zayıf ve kusursuz görünme takıntısı, yeme bozukluğu hastalıkları olan anoreksiya nevrozaya ve bulimianın artmasına neden oluyor.

Çağımızı saran zayıf ve kusursuz görünme takıntısı, yeme bozukluğu hastalıkları olan anoreksiya nevrozaya ve bulimianın artmasına neden oluyor.


Türkiye’nin önde gelen işkadınlarından Leyla Akçağlılar’ın hayatını kaybetmesiyle gündeme gelen anoreksiya nevroza’nın, ciddi bir tuzak olduğunu belirten Psikolog Şebnem Turhan, “Zayıflara ilişkin toplumun değer yargıları, medyanın da zayıflığa özendirmesi, arkadaş etkileri, ailenin çocuğu diyete teşvik etmesi ya da tam tersine sürekli yemek yemesi için baskı kurması gibi birçok etken özellikle genç kızların anoreksik olmasına zemin hazırlıyor” dedi. Turhan, topluma, aileye ve medyaya önemli görevli düştüğünü dile getirdi.

Şebnem Turhan; genç kızları tehdit eden yeme bozukluğu anoreksiya nevroza hastalığı hakkında bilgiler verdi.
* Hepimizin dış görünüşümüzle ilgilendiğimiz ve fazlasıyla dikkat ettiğimiz bir dönemimiz olmuştur. Özellikle buluğ ve ergenlik dönemlerimizde hepimiz için nasıl göründüğümüz önemlidir ve bu duruma diğer dönemlerden daha fazla odaklanmak normaldir de… Dış görünüşümüze dikkat etmek, ideal kiloda olmak ve bakımlı olmak; bizi hem sağlıklı kılması açısından, hem de ruhsal açıdan iyi hissettiren durumlardır. Ancak her davranışta olduğu gibi, dış görünüşümüzle ilgilenmeye olması gerekenden daha fazla odaklandığımızda (daha zayıf olmak, hep zayıf kalmak, yemek yememe, daha kaslı olmak için ağır egzersizler yapmak…) bu durum bir takıntı; sonrasında da ruhsal bir hastalık olarak karşımıza çıkabilir.
* İşte söz konusu bu ruhsal hastalıklardan biri de ‘anoreksiya nevroza’ (AN) hastalığıdır. AN; buluğ ve ergenlik döneminde, yani 12-18 yaşları arasında başlayan ve genellikle genç kızlarda gözlenen ‘şişmanlama korkusu’ olarak tanımlanır. Rastlanma sıklığı net bir şekilde bilinmiyor; ancak eskiye oranla sanıldığının aksine çok nadir görülen bir hastalık olmadığı kesin! Anoreksiya takıntısının ortaya çıkmasında; biyolojik, psikolojik ve sosyal etkenlerin birlikte rol oynadığı sanılıyor.

İLK CİNSEL TECRÜBE NEDEN OLABİLİR
* Biyolojik olarak; kalıtım, endokrinolojik sistemdeki değişiklikler; psikolojik olarak bazı gelişimsel özellikleri kabullenmekten kaçınma, yetiştiriliş tutumları, zayıflara ilişkin toplumun değer yargıları (medyanın da büyük etkisiyle toplumda idealize edilmiş vücut ölçülerine ulaşma isteği), arkadaş etkileri (belirli beden tiplerine ilişkin arkadaşlar arasındaki tutumlar), kişinin bedeninden hoşnut olmamasına karşı bir tepki, mükemmeliyetçi kişilik yapısına sahip olma, önemli ailevi sorunlar ve kişide bazı psikiyatrik bozuklukların bulunması vb.’nin anoreksiya nevrozaya zemin hazırladığı söylenebilir.
* Anoreksiya nevroza’nın oluş nedenleri çok net olarak bilinmemesine karşın, hastalığı ortaya çıkaran bazı ortak olayların olduğu gözlenebilir. Yakın, eş, arkadaş ayrılmaları, ilk cinsel tecrübe, cinsel ilişkiye zorlanma ve zorlu geçen ergenlik dönemi; hastalığın önde gelen ortaya çıkarıcı nedenleri olarak sayılabilir.

AİLELER DE ZEMİN HAZIRLAYABİLİYOR
* Anoreksiyanın devamını sağlayan ailevi tepkileri de unutmamak gerekir. Çünkü bazı durumlarda ailelerin de, diyet ürünler alarak, çocuklarının zayıflama tutkularını onayladıkları ve destek oldukları gözlenir. Bazı aileler ise farklı bir tutum takınarak; çocuklarının yeterli beslenmemeleri karşısında kendilerini suçlu hisseder ve çocuklarıyla olumlu şekilde ilişki kurmak yerine, yeme bozukluğunu sürdürücü bir tavır içine girerler.

ASLINDA HEP YEMEK HAYAL EDERLER!
* Anoreksiya nevroza hastalarının genel özellikleriyle ilgili olarak şunlar söylenebilir: Her şeyden önce hasta, şişmanlama korkusuyla yemek yemeyi reddeder. Bu tavrını değişik şekillerde sergileyebilir; örneğin yemiş gibi yapar ama hiç yemez, bazen lokmaları ağzında tutar, bazen de uzun süreyi alan yemek yeme davranışı geliştirebilirler… İştahları azalmış gibi ya da yokmuş gibi görünmesine karşın, hastayı yemekten asıl alıkoyan bunlar değil kilo alma korkusudur. Hastalar, yemeyi sanılandan daha fazla düşünür ve düşlerler (hatta haberlerde gördüğümüz iş kadını gibi yemekle ilgili bir iş yaptığı gözlenir). Bazı grup hastalar ise gerçekten iştahsızdırlar ve yemek istekleri yoktur. Ancak temeldeki endişe ‘kilo alma’ endişesidir.

HEM ÇOK ZAYIF HEM DE 3 AYDIR REGL OLMUYORSA DOKTORA GİDİN
Her hastalıkta olduğu gibi anoreksiya nevrozada da erken teşhis ve tedavi önemlidir. Bu durumun geçici bir takıntı mı yoksa uzman yardımı almayı gerektiren bir durum mu olduğu nasıl anlaşılır?
* Anoreksiya nevrozada kişi, olması gereken kilonun yüzde 15 daha zayıfsa,
* Olması gereken kilonun altında olmasına karşın, hala kilo alıp şişmanlamaktan aşırı şekilde korkuyorsa,
* Dışarıdan bakıldığında bir deri bir kemik olarak tanımlanmasına karşın; hala kalçalarının geniş olduğunu, çok yağlandığını, belinde bir kalınlaşma olduğunu söylüyorsa,
* En az 3 aydır menstürasyon (adet kanaması) olmuyorsa,
* Aşırı hareketlilik halindeyse,
* Zaman zaman bilinçsizce aşırı yemek yeme dönemleri varsa,
* Yemek sonrası kendiliğinden ya da parmağıyla yediklerini çıkarıyorsa,
* Sürekli olarak bağırsak boşaltıcı ve idrar söktürücü gibi ürünler kullanıyorsa; mutlaka durumun değerlendirilmesi için bir uzmana başvurulması gerekir.

YAKINLARINA BÜYÜK GÖREV DÜŞÜYOR ÇÜNKÜ ONLAR HASTALIĞI KABUL ETMEZLER
Anoreksiya nevroza hastalarının tedaviyi almadaki en büyük sorunları; içinde bulundukları durumun bir hastalık olduğunu kabul etmemeleridir. Söz konusu durum onlar için bir sıkıntı değildir. Bu nedenle tedavi almak için bir yakınlarının yardımına ihtiyaçları vardır. Hastalığın tek bir nedene dayanmaması; biopsikososyal bir hastalık olarak değerlendirilmesine ve bir ekip olarak multidisipliner bir şekilde primer tıbbi hekim, psikoterapist, psikiyatrist ve beslenme uzmanı tarafından tedavinin planlanmasını gerekli kılar. Yakınlar da unutmamalıdır ki; söz konusu tedavi bir iki yılı bulabilen ve zaman zaman aksaklıların olabileceği zorlayıcı bir süreçtir. Ortalama olarak beş yılı kapsayan arşiv kayıtlarına göre; araştırmalar, uygun şekilde tedavi edilen AN hastalarının yüzde 40’ının tam iyileştiğini, yüzde 25’nin ise orta düzeyde iyileşme gösterdiğini ortaya koymuştur. Bu rakamlar da söz konusu hastalığın ciddiyetini vurguluyor.

NTVMSNBC'ye gider

Bu haber toplam 1551 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
Tüm Hakları Saklıdır © 2006 Sağlık Aktüel | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : (0216) 606 17 18 - (0224) 334 1 335 | Faks : (0216) 606 17 19 | Haber Yazılımı: CM Bilişim