İngiltere'de doktorluk yapan Dr. David Unwin, geleneksel tıbbın kilo vermek ve tip 2 diyabeti ile mücadele etmek adına önerdiği karbonhidrat ağırlıklı beslenilmesi tezinin tam tersini hastalarına önererek tıp dünyasını ikiye böldü. New Scientist dergisinin kapağına Clare Wilson imzalı bir makale ile taşınan Unwin'in savı, nişasta ağırlıklı gıdaların insülin direncini daha çok artırdığını, karbonhidrat ağırlıklı beslenmek yerine protein ve yağı artırmayı savunuyor.
'Baş düşman'
Ana akım Diyetisyenler ise uzun yıllardır yağ tüketmeden pirinç, patates ve ekmek gibi nişasta ürünlerin yenmesini öneriyor. Bu diyetin özellikle tip 2 diyabet hastalarına faydalı olduğu ifade ediliyor. İngiltere Kamu Sağlığı Dairesi'nin bu sene hazırladığı 'İyi Ye Tabağı' raporundaki porsiyon önerisinin üçte birinin nişastalı ürünlerden oluşması ve yüzde 1 yağ içermesi de bu akıma dair iyi bir örnek teşkil ediyor.
Yağın şüpheli listesine girmesi ise önceki asrın başlarında yapılan çalışmalarda, bir yağ bileşeni olan kolesterolün kalp krizine neden olduğunun ortaya çıkması yatıyor. Takip eden yıllarda, özellikle et ve süt ürünleri tüketen, yani diyetlerinde doymamış yağ bulunan ülkelerde daha yüksek kalp krizi oranları olduğunu aktaran çalışmalar da eklenince, protein ve karbonhidrattan iki kat daha yüksek kalorisi olan yağlar, zayıf kalmak isteyenlerin 'baş düşmanı' oldu.
Ancak, 2000'li yılların başında ortaya çıkan Atkins diyeti, meyve ve sebze yemek yerine et, yağ ve krema yemeyi önererek büyük bir sansasyon yarattı. Ertesi yıllarda Atkins diyeti yapan 156 kadın üzerinde yapılan bir çalışmada, bu kişilerin kilo verip, kolesterol ve tansiyon oranlarının aşağı inmesi ile de tip 2 diyabetine dair tüm bilinenleri yıktı.
Daha az insülin
Pankreasta üretilen insülin hormonu, kandaki glikoz seviyesinin kontrol altında tutulmasını sağlıyor. Pankreasın daha fazla insülin üretemeyip kan seviyesinin çok yükseldiği durumlarda ise uzuv kaybı veya kalp krizi gibi istenmeyen sonuçlar açığa çıkabiliyor. Unwin'in eleştirisi de basitçe uzun bir şeker zinciri olan nişastanın midede çok hızlı sindirilmesinden yola çıkıyor. Hepsi karbonhidrat olan küçük boydaki sade bir kumpir veya 153 gram pirinç ya da 32 gram kahvaltılık gevrek, kandaki şeker miktarını 9 tatlı kaşığı şeker ile aynı oranda artırırken, yağ ve protein ile beslenmek daha az insülin salgılanmasını sağlıyor.
Unwin, daha az Radikal olan bir Atkins diyetiyle diyabet ve aşırı kilolu olan bir grupla deneyerek tezini test etti. Nişastanın kesildiği bu diyette, katılımcılar daha fazla nişastalı olmayan sebze ve böğürtlen gibi meyvelerle beslendi. İlk çalışmayı 2014'te yayımlayan Unwin, hastaları için "Hem aç değillerdi, hem de her hafta daha da küçülüyorlardı" yorumunda bulundu.
Tıp dünyasında Urwin'i ciddi şekilde eleştirenler de mevcut. İngiltere Kamu Sağlığı Dairesi'nin baş beslenme uzmanı Alison Tedston, Unwin'i bu konuda çalışılmış 'binlerce raporu' hiçe saydığı gerekçesiyle sorumsuzlukla suçluyor. Çalışmalarına devam eden Unwin ise, kasımda bir internet sitesinde kendi diyet programını yayımladı. 2 bin 500 kişinin 6 aylık gözleme tabii tutulduğu çalışmada, katılımcıların yüzde 60'ında diyabet ilacı kullanma sıklığı azaldı. New Scientist dergisine konuşan Unwin, sonuçların uzman sağlık görüşü için çok fazla gözleme gerek kalmadan da neler başarılabileceğine örnek olduğunu belirtip, "İnternet tıbbı demokratlaştırıyor. Bu doktorların da yer alması gereken yeni bir dünya" dedi.
Doymuş yağ iyi mi?
Doymuş yağların kalp krizi ve inme ilişkisinin son dönemde yapılan çalışmalarla farklı algılanmaya başladı. Yakınlarda gerçekleştirilen bir analize göre, doymuş yağları azaltmanın kalp krizi ile 'anlamlı bir ilişkisi' bulunmuyor. Başka bir çalışmada ise, doymuş yağları diyetten çıkarırken neyle değiştirildiğinin belirleyici etken olduğu belirtiliyor. Bu çalışmada, doymamış yağlar yerine karbonhidrat geldiğinde bir fark gözlemlenmezken, çoklu doymamış yağlarla değiştirildiği zaman fayda sağlıyor.
Doymamış yağlarında kalbe faydası artık kanıksanmış bir durum olsa da, zeytin yağ ve ayçiçek yağ gibi bitkisel yağlar ısıtıldığı zaman aldehid denilen kanser ve bunama neden olan zehirli bir toksin salgılıyor.
Yanlış anlaşılan konulardan biri de kandaki kolesterol seviyesinin yükselmesinin hayati risk doğran plaklara neden olduğu. Yakın zamana kadar damarları tıkayan plakların LDL klostrolü tarafından üretildiği düşünülürken, bu plakların daha çok küçük LDL'ler tarafından üretildiği anlaşıldı.