Kanser tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla yayılan ölümcül hastalıkların başında geliyor. Türkiye'de her yıl 180 bin kişi kanser tanısı alıyor. Kanser artıyor ancak teşhis ve tedaviyi güçlendiren yeni yöntemlerin bulunması umut veriyor. Özellikle erken evrede teşhis konulduğunda birçok kanser türünün tedavisinde tam başarı sağlanabiliyor. Bu başarıda ileri teknolojiye sahip cihazların payı çok büyük. 1-7 Nisan Kanser Haftası nedeniyle hastalığa dikkat çeken uzmanlar, kanser tedavisinde ileri teknoloji döneminde öne çıkan teşhis ve tedavi yöntemlerini ntv.com.tr'ye anlattı.
IŞIN TEDAVİSİ YÜZ GÜLDÜRÜYOR
Son yıllarda kanser tedavisinde teknolojik olarak en hızlı gelişen alanlardan biri radyoterapi. Eskiden geniş alanlara ışınlama yapılmak zorunda kalındığından hem tümöre yüksek dozda ışın verilemiyor hem de tümörün hemen yakınındaki kritik organ ve dokular zarar görüyordu. Oysa son yıllarda hedefe odaklı ışınlanma sayesinde tümör yüksek dozda ışınla tümden yok edilebilirken, kritik organ ve dokular da korunuyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Enis Özyar, "Truebeam teknolojisi sayesinde, hastanın hareket etmesine fırsat vermeden cihaz hasta etrafında dönerek hastalıklı bölgenin ışınlanmasını sağlıyor. Böylece 15-30 dakikalık radyoterapi süresi 2 dakikaya kadar inebiliyor. Tüm kanserlerin tedavisinde fayda sağlayan truebeam cihazında hastaya verilen doz üçte bir oranında düşürülüyor ve bu da radyasyona bağlı ikincil kanserin oluşma riskini azaltıyor" diyor.
IŞINLARLA KANSIZ TEDAVİ SAĞLANIYOR
Neştersiz, kansız ve ışınlarla cerrahi tedavinin yapıldığı radyocerrahide, ileri teknoloji ürünü gammaknife ve cyberknife cihazları ön plana çıkıyor. Tüm vücutta milimetreden daha hassas doğrulukla kanser tedavisi yapmak için tasarlanmış, dünyadaki ilk ve tek robotik radyocerrahi sistemi olan cyberknife (uzay neşteri) ile tümöre noktasal darbe vuruluyor. Cerrahiye alternatif olarak kullanılan bu yöntem kötü huylu tümörü cerrahi yöntem kadar kesin sınırlarla ortadan kaldırabiliyor. Klasik radyoterapi ile tedavi edilemeyen, kompleks bir operasyon gerektiren veya operasyonu mümkün olmayan tümörlerin tedavisinde hastalara bir umut ışığı oluyor.
Beyin tümörlerinde, akciğer, prostat, baş boyun ve pankreas kanserleri ile diğer yöntemlerle tedavi edilemeyen sayıca az metastazlarda, solunum ya da bağırsak hareketleriyle tümörün yer değiştirdiği akciğer ve karaciğer tümörlerinde, ışınlanmış bölgelerde tekrarlayan tümörlerde kullanılıyor.
GAMMA KNİFE İLE AYNI GÜN TABURCU OLUNUYOR
Beyin tümörlerinden beyinde damar yumağı oluşumuna dek pek çok beyin hastalıklarında açık ameliyata gerek kalmadan bıçaksız ve kansız tedavi imkanı sağlayan gamma knife ile genellikle 3,5 cm'den küçük olan beyin tümörleri, riskli cerrahi işleme gerek kalmadan, ağrısız ve hızlı bir şekilde, tek bir seansta tedavi edilebiliyor. Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Selçuk Peker, "Cerrahi yöntemde kullanılan bıçak yerine, bu cihazla hastalıklı alan gamma ışınları ile etkileniyor. Çevredeki normal beyin dokusu ise korunuyor. Tek seans uygulanan ve anestezi ile yoğun bakım gerektirmeyen gamma knife ile hastalar aynı gün evine dönebiliyor" diye konuşuyor.
MEME KANSERİ ERKEN EVREDE SAPTANIYOR
Kadınlarda en sık görülen kanser türlerinden biri olan meme kanserini en erken evrede teşhis ve tedavi edilebilmek artık mümkün. Tomosentezli mamografi, 4 boyutlu ultrasonografi, vakum biyopsi, MR rehberliğinde biyopsi meme kanserinin tanı ve tedavisindeki gelişmeler yüz güldürüyor.
Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Gül Esen İçten, "Tomosentezli mamografi kanserin saptanmasını kolaylaştırıyor, doğru tanı koyma olanağını artırması sayesinde gereksiz çekim, biyopsi ve ameliyat oranlarını düşürüyor. Meme normal mamografiye göre daha az sıkıştırılıyor, bu sayede çekim konforu sağlıyor. 4 boyutlu meme ultrasonografisinde ise memenin hiçbir bölgesi gözden kaçmıyor, deneyimsiz uygulayıcılara bağlı hatalar minimuma iniyor. Memeden standart seri görüntüler alındığı için takiplerde karşılaştırma daha kolay yapılıyor" ifadelerini kullanıyor.
GEREKSİZ AMELİYATLAR ÖNLENİYOR
Prof. İçten, MR rehberliğinde biyopsi sayesinde gereksiz ameliyatların önlendiğini, koruyucu meme cerrahisine imkan tanındığını belirtiyor. Meme kanseri saptanan kadınlarda, ameliyat öncesinde memede başka odak olup olmadığını tespit etmek için, yüksek riskli kadınlarda ise kanser taraması amacıyla meme MR incelemesi yapılıyor.
30 SANİYEDE DOKU ÖRNEĞİ ALINIYOR
Vakum biyopsisi, iğne biyopsisi yöntemleri içinde en gelişmiş olanı. Sadece mamografide ve MR incelemede saptanabilen bulguların tanısı için kullanılıyor. Özellikle meme kanserinin en erken bulgusu olabilecek şüpheli kalsifikasyonların biyopsisinde tercih edilen yöntem olarak öne çıkıyor. Prof. Dr. İçten "Hasta işlemi görmüyor ve ağrı hissetmiyor. Yaklaşık yarım dakikalık bir süre içinde diğer yöntemlere göre çok daha fazla doku örneği almak mümkün. Bu nedenle doğru tanı şansı yüzde 97-100. Üstelik bu biyopsi yöntemi ile küçük şüpheli alan tümüyle çıkarılabiliyor. Bu nedenle iyi huylu kitleler için de cerrahiye alternatif olarak düşünülecek bir yöntem" diyor.
AMELİYATA TEK DOZ RADYOTERAPİ
Meme kanserli olgularda ışın tedavisi, özel korumalı odalarda yer alan foton ve elektron üreten özel cihazlar ile gerçekleştiriliyor. Radyasyon tedavisi de hastanın durumuna göre 5-7 hafta boyunca devam ediyor. Hasta cumartesi ve pazar hariç her gün tedaviye geliyor. Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Nuran Beşe, "LIAC cihazı ameliyathanede bulunan sadece elektron üreten bir cihaz. Radyoterapi tek doz olarak operasyon sırasında tamamlanıyor. Işın tedavisi cerrahi sırasında tamamlanmış olurken, yüksek doz ışının sadece tümörlü bölgeye verilmesinden dolayı sağlam dokular korunuyor. Cerrahiden sonra yaranın iyileşmesi için bekleme, planlama ve her gün tedavi için hastaneye gelme zorunluluğunun olmaması hastaya önemli bir avantaj sağlıyor" değerlendirmesinde bulunuyor.
GEREKSİZ KEMOTERAPİ ÖNLENİYOR
Genomik testlerle erken evre meme kanseri hastalarında hangi hastaların kemoterapi alması gerektiği saptanabiliyor. Erken evre meme tümörlerinde operasyon sonrası hastalığın geri gelmesini önlemek için bazı hastalarda kemoterapiye, bazılarında anti-hormon tedaviye ihtiyaç duyulurken, bazılarının ise her ikisini de alması gerekiyor. Hastaların bir bölümünde kemoterapi verilip verilmeme kararının onkoloğu zorlayabildiğini belirten Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gül Başaran, şu bilgileri veriyor:
"Bu hastaların patoloji raporunda yazan parametreler hastanın gelecekteki nüks riski açısından yetersiz kalabilir, başka bilgilere ihtiyaç duyulabilir. Böyle durumlarda operasyonla alınan hasta tümörünün bir parçası genomik analize gönderilerek, tümörün gelecekte geri gelme konusunda yüksek mi düşük mü riskli olduğu saptanabilir. Hasta tümöründe genlere bakılarak yapılan bu analizin sonucu hastanın tedavisini belirlemede onkoloğuna yardımcı olur."
Dünyada bu şekilde onaylanmış çeşitli genomik testler bulunduğunu belirten Prof. Başaran, bu testler sayesinde lüzumsuz kemoterapi alınmasının önlendiğini belirterek "Bu tür testlerin verilen kemoterapi oranlarını yaklaşık %25 oranında azalttığı pek çok ülkede yapılan çalışmalarda rapor edilmiştir" bilgisini veriyor.