Bu iki ciddi sağlık sorunu, küresel salgın haline geldiler ve önlemek de kolay gibi görünmüyor. Bilinen yollar pek geçerli olmuyor. Peki hangi alternatif yollar, yeni çözümler aranmalı...
HOŞGÖRÜNÜZE sığınarak, keyfinizi azıcık kaçıracak iki önemli konuda sizi uyarmak istiyorum: Kanser ve Diyabet! Bu iki sorun, çok önemli sağlık tehditleri haline geldi. Gelecek 10 yılda sağlık gündemimizin ilk sırasını bu iki sorun oluşturacak ve böyle giderse eğer, kanser artmaya, diyabet de patlamaya devam edecek. Tabii ki biz “dur!” demezsek, bir şeyler yapmamaya, “boş ver” demeye devam edersek...
Peki, ne yapmalı ya da yapmamalıyız? İşte cevabım...
Geçen hafta televizyon programına konuk olduğum Cengiz Semercioğlu, sanatçılarımıza (Vahide Gördüm, Nilüfer, Deniz Uğur) birbiri ardına meme kanseri teşhisi konulmasının üzüntüsü içinde şöyle bir soru sordu: “Hocam, sık sık bir dostumuzun kansere yakalandığı haberiyle yıkılıyoruz. Eskiden yılda en çok 3-5 kez başımıza gelen bu tatsız durumla, son birkaç yıldır neredeyse hemen her gün karşılaşmamızın sebebi ne?” Sorunun yanıtı aslında oldukça uzundur. Zamanın kısıtlılığı nedeniyle en önemli sebebin “yaşadığımız kimyasal kirlenme ve çevremizin kimyasal bir çöplüğe dönüşmesi” olduğunu söyleyebildim. Sevgili Cengiz’e başka şeyler de söylemem lazımdı. İşte o bilgiler...
Küresel bir sorun
Kanser, küresel bir salgın haline geldi. Salgını önlemek de kolay gibi görünmüyor. Bilinen yollar pek geçerli olmuyor. Alternatif yollar, yeni çözümler aramak gerekiyor. Ayrıca, kanser alanında yapılan çalışmalar gösterdi ki, kanser sadece genetik miras ve yaşlanmayla değil, yaşam tarzımızla da ilişkili bir sorundur. Kanser, her ülkede artıyor ve ülkemizde de kanser sıklığında ciddi bir artış var. Dahası, bizdeki artışın hızı, dünya sıralamasının bir hayli üzerinde. Bu çok çok tatsız bir gelişme. Umuyorum ki, sigara yasağı ve beslenmedeki bilinçlenmemiz sayesinde bu hız giderek azalacak.
Temel nokta şudur
Kanser konusunda hepimizin bilmesi gereken temel nokta şudur: Bedenlerimiz yiyecekler, içecekler –su dahil-, soluduğumuz hava, hatta cildimiz yoluyla giren toksik kimyasallardan oluşan karsinojenlerle dolu bir çöplük haline gelmiştir.. Gıda katkı maddeleri, tarım ilaçları, temizlik ürünleri, saç spreyleri, yapıştırıcılar ve daha yüzlerce kimyasal, hücrelerimizin canına okumakta, genetik yapısı ve bütünlüğünü tehdit etmektedir. İkinci önemli nokta da şudur: Kanserden korunmada bilinçli bir yaşam tarzı oluşturmak, özellikle sağlıklı beslenmek sanıldığından da önemlidir. Alkolden, tütünden uzak, doğal beslenmeye ve fiziksel aktiviteye dayalı bir yaşam biçimi, bedenimizin kanserle mücadelesinde en önemli destektir.
Yüzde 10 kalıtsal
Unutmayalım ki, kanserlerin sadece %5-10’u kalıtsaldır. Çoğu kanser kalıtım yoluyla geçen genlerden değil, çevremizdeki kirlenmeden ve yaşam tarzımızdaki yanlışlardan kaynaklanmaktadır. Yaşam tarzımızın ana unsurları ise ne yiyip içtiğimiz ile fiziksel olarak ne oranda aktif olduğumuzdur. Kanserden korunmak istiyorsak, öncellikle temiz bir çevrede yaşamaya, çevresel karsinojenlerden (radyasyon, gereksiz röntgen tetkikleri, toksik kimyasallar, aşırı güneş, sigara dumanı, fabrika duman ve tozları...) korunmaya ve ne yiyip içtiğimize dikkat etmeye odaklanmalıyız...
İKİ: DİYABET NASIL PATLADI?
YAŞADIĞIMIZ diyabet patlamasının, yetişkin nüfustaki her 10 kişiden birinin diyabetli hale gelmesinin sorumlusu da biziz! Diyabet de (tıpkı kanser ve obezite gibi), kendi kendine patlamadı. Onu da biz patlattık. “Bunu nasıl başardığımızı merak ediyorsanız”, yazıyı lütfen dikkatle okuyun ve mümkünse çocuklarınıza da okutun!... Yetişkin yaşlarda görülen diyabet hastalığının iki temel nedeni var: Biri insülinin yokluğu, diğeriyse, tam tersi, yani insülinin çokluğu! Diyabet patlamasında sorun yokluktan çok, çokluktan çıkıyor!
Genci de vurur
Son yıllarda patlayan diyabet tipi de daha çok bu insülin çokluğu ve insüline cevapsızlık durumuyla ilişkili. Yani önce “insülin direnci” ve “gizli şeker” aşamalarından geçiliyor, sonra da “şeker hastası” olunuyor. Bu süreç için ille de orta yaşları beklemeye gerek yok. Eğer yanlış şeyler yiyip, aşırı kalori tüketerek ve de tembellikte ısrar ederek göbeğinizi büyütmek ve bel kısmınızda aşırı kilo biriktirmekte kararlı biriyseniz (biriktirdiğiniz yağlarla orantılı olarak, yani obezitenizin derecesine bağlı olarak), daha otuzlu yaşlara girmeden, hatta 15-20 yaşlarında bu hastalığa yakalanabiliyorsunuz.
Kısacası yaşadığımız diyabet patlaması, (tıpkı kanser patlamasında olduğu gibi) hayat tarzı seçimlerimizle ilişkili. Yaşamımıza ilişkin seçimlerimiz ise son yüzyılda, hele hele son 50 yılda inanılmaz şekilde değişti. Bedenlerimiz ise bu değişime ayak uyduramadı. Uydurması da mümkün olmayacak. Nedeni şu...
Uyum imkansız
Diyabetle ilgili çalışmalarıyla öne çıkan Harvard’lı ünlü hoca Dr. David Nathan, bu durumu pek güzel açıklıyor: “Tüm insanlık tarihi bir günün 24 saatine sığdırılabilseydi, 19. ve 20. yüzyıllar o günün son 2 dakikası olurdu. Buna rağmen, bu jeolojik göz açıp kapama süresinde, yaşam tarzımız önceki 100.000 yıl içinde olduğundan daha fazla değişti. Basitçe ifade edersek, daha az hareket ediyor, daha çok yiyor ve bolca yanlış yiyecekler tüketiyoruz! Bedenlerimiz ise bu değişime ayak uyduramıyor. Hiç bilmediği sorunlarla, insülin direnci gibi bir problemle boğuşmaya başlıyor.”
Günde 7500 adım
Dr. Nathan kesinlikle halklı. Yaşadığımız diyabet patlamasının nedeni bu iki yanlışı ısrarla sürdürmemiz ve bunlardan kaynaklanan kilo fazlalığı/obezite problemimizdir. İhtiyacımızdan fazla ve özellikle de yanlış şeyleri ısrarla yiyoruz ve gerektiğinden çok daha az hareket ediyoruz. Kendinizi ve çocuklarınızı şeker hastalığından korumak istiyorsanız, lütfen beslenme biçiminizi ve aktivitenizi gözden geçiriniz. Yiyip içtiklerinize dikkat ediniz. Ne kadar yiyecek tükettiğinizi izleyiniz. Fiziksel olarak daha aktif bir yaşam oluşturunuz. Günlük ortalama adım sayınızı takip ediniz. 7500 adımın altında kalıyorsanız, bu yanlışın size önce bel kalınlaşması, göbeklenme, karaciğer yağlanması, trigliserid yükselmesi, HDL kolesterol azalması daha sonra da “diyabet patlaması” olarak geri döneceğine emin olunuz!
Hangi kanserler arttı?
KANSER yükü, dünyanın her ülkesinde artıyor. İlk sırayı akciğer kanseri alıyor. Bunu meme, kalın bağırsak-makat, prostat, yumurtalık (erkek ve kadında) beyin ve sinir sistemi kanserleri izliyor. Gelişmekte olan ülkelerde sıra biraz değişiyor: Bu ülkelerde karaciğer, mide ve yemek borusu kanserleri daha çok görülüyor.
İnsülin direnci ne yapar?
İNSÜLİN, kandaki şekeri hücrelere sokan hormonumuz. Gereğinden fazla üretilip kandaki seviyesi fazlaca artınca, hücrelerimizin insüline cevap veren bölümleri artık yanıt veremez hale geliyor. Bu durum “insülin direnci” olarak tanımlanıyor. Bu gelişme tıpkı insülinin yokluğu gibi bir sonuca yol açıyor. Kandaki şeker hücreye giremeyip, kanda birikmeye başlıyor. Kan şekerinin yükselmesi, –kandaki fazla insülin seviyeleriyle birlikte- bir dizi metabolik değişikliğe yol açıyor. Sonuçta hücrelerimiz “varlık içinde yokluk çeken” yapılar durumuna düşüyor. Kanımız insülin ve şekerle dolu ama hücrelerimiz şekere aç kalıyor, dokularımız ise şeker ve yağ çöplüğü haline geliyor.
Prof. Dr. Osman Müftüoğlu