Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalından Prof. Dr. Nejat Narlı, Türkiye’deki yeni doğan yoğun bakımlarıyla ilgili Medimagazin'e değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye’de 2013 yılında 1 milyon 283 bin 62 doğum olduğunu ifade eden Prof. Dr. Narlı, her bin canlı doğum için altı-sekiz adet yenidoğan yoğun bakım yatağı olması gerektiğini ifade etti.
“Bazı illerde ciddi bir küvöz sıkıntısı var”
Yıllık doğum sayısına göre yapılan yoğun bakım gereksinimleri hesaplandığında yaklaşık 10 bin küvöze gereksinim olduğunu belirten Prof. Dr. Nejat Narlı, “2012 verilerine göre ülkemizde 7 bin 492 küvöz bulunmakta idi. Bugün bu sayının 10 bine yaklaştığı tahmin edilmektedir. Belki ülkemizin doğum sayısına bakıldığında ciddi küvöz sayısı eksiği olmadığı söylenebilir, ancak yenidoğan yoğun bakım servislerinin ve küvözlerinin doğumun çok olduğu yerlerde yetersizliği ve Suriyeli sığınmacıların bebeklerinin çokluğu, özellikle bazı illerde ciddi bir küvöz sıkıntısını doğurmuştur.”diye konuştu.
“Düzeylere göre yapılan Sağlık Uygulama Tebliği ücretlendirmesi yetersiz”
Yoğun bakım hizmetinin üç düzey üzerinden paket olarak ücretlendirildiğini ve hastane giderleri artış gösterirken, SUT fiyatlarında altı yıldır ücrette artış olmadığı gibi birçok düzenleme ile de ücretlerin aşağı çekildiğini kaydeden Prof. Dr. Narlı, şöyle devam etti:
“Yoğun bakımda yatan bebeklere yapılan cerrahi müdahaleler yüksek riskli olup, EK-2B (Hizmet başı işlem puan listesi)’den değil, EK-2C (Tanıya dayalı işlem puan listesi)’den yapılmalıdır. Ayrıca, Ek-2B listesi bilimsel gelişmeler karşısında yetersiz hâle gelmiştir. Yapılan yenidoğan müdahale ve işlemlerinin yüzde 50’sine yakını bu listede yer almamaktadır.
Düzeylere göre yapılan Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) ücretlendirmesi yetersiz kalmaktadır. SUT ücretlendirmede üç düzey değil, en az beş (Düzey I, II, IIIa, IIIb, IIIc) basamak üzerinden olmalıdır. Örneğin; sarılık nedeni ile yatan bir bebekle konvülziyon nedeni ile yatan bebeğin ücretlendirilmesi aynı olmaktadır. Nitrik oksit, periton diyalizi, hemodiyafiltrasyon gibi birçok ileri girişimler ayrıca ücretlendirilmeli ya da IIIb, IIIc gibi düzeyi arttırılmalıdır.”
Düzeyler artırılarak hakkaniyet sağlanır
Yoğun bakım hizmetindeki düzeyler arttırıldığında, sağlık hizmeti sunumunun karşılığını almada hakkaniyet sağlanacağı gibi, hastanelerle Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) arasındaki ihtilafların da azalacağına dikkat çeken Prof. Dr. Narlı, “Diğer bir sorun ise özel sigortalı ebeveynlerin bebekleri erken doğduğunda sigortalarından yararlanamamalarıdır. Bu durum SGK’nın da yükünü arttırmaktadır. Sorunun çözümü için tamamlayıcı sigortalar hazırlanarak oluşan faturanın SGK-özel sigorta arasında bölüşülmesi sağlanmalıdır.” dedi.
Mevzuattaki önemli bir sorunun; üçüncü düzey bebek bakımı veren ünitelerde yenidoğan uzmanı zorunluluğunun olmaması olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nejat Narlı, konuyla ilgili şunları söyledi:
“Türkiye’de yenidoğan uzmanlarının üçüncü düzey bebek bakımını yönetmeleri son derece önemli ve gereklidir. Son verilerde bebek ve yenidoğan ölüm oranlarındaki artışın önemli bir nedeni de budur. Çünkü bebek ölümlerinde en fazla yer tutan, neonatal ölümlerdir. İleri derecede hasta bebekler yenidoğan uzmanlarının bakımı altında değillerdir. Üçüncü düzey bakım gereksinimi olan bebeklere neonatoloğun bakması koşulu aslında getirilmişti. Ancak bu koşul, 2011 yılında yayımlanan bir genelge ile 2016 yılına ertelenmiştir. Bu sorunun önüne geçmek için tarihin öne çekilmesi gerekmektedir.”
“Küvöz sayıları arttırılmalı”
Prof. Dr. Nejat Narlı, “Sağlık Bakanlığı, hastanelerin yatak kapasitelerini poliklinik oda sayısına göre yapmaktadır; oysa sistemini oturtmuş ve ileri düzey gereksinimi olan bebeklere bakım verebilen hastanelerin küvöz sayısını artırabilmeleri gerekmektedir. Sağlık Bakanlığı yalnızca bu durumun denetimi için bile gereksiz zaman ve enerji harcamaktadır. Yoğun bakım ve acil müdahale gereksinimi olan yenidoğanların hastaneye getirildiklerinde küvöz eksikliğinden dolayı yatışlarının yapılamayışı veya doğdukları hastaneden bir başka yere sevk edilmelerinin sağlanamayışından dolayı birçok sağlık kurumu ilgili cezai müeyyidelere maruz kalmıştır. Oysa 2008 tarihli Başbakanlık Genelgesi’nde bu durumun kabul edilemez olduğu “Hiçbir sağlık kuruluşu acil olarak gelen hastalara yeterli personeli veya donanımı olmadığı, ilgili birimi veya boş yatağı bulunmadığı, hastanın sağlık güvencesi olmadığı ve benzeri sebepler ile gerekli acil tıbbi müdahaleyi yapmaktan kaçınmayacaktır.” şeklinde açıkça ifade edilmiştir.” diye konuştu.
En önemli yanlış; sosyal güvenceye göre yaklaşım
Hastanelere tedavi olmak amacıyla başvuran hastalara sahip oldukları sosyal güvenceye göre yaklaşılmasının, mevzuattaki önemli yanlışlardan biri olduğunu söyleyen Prof. Dr. Nejat Narlı, özellikle Yeşil Kartlı hastaların sevkinde bu sorunun yaşandığını, sosyal güvencesi uygun olmadığı gerekçesi ile yatan bir hastanın bu nedenle başka bir hastaneye nakledilebildiğini kaydetti.
Prematüre retinopatisi (ROP) gibi küçük preterm bebeklerde rastlanan komplikasyona yönelik müdahalelerde sıkıntılar bulunduğunu belirten Prof. Dr. Narlı, “Yasal sorunların sık rastlandığı ROP’a yaklaşım için ciddi adımlar atılmalıdır. Bununla ilgili olarak Türk Neonatoloji Derneğinin, Türk Oftalmoloji Derneği ile birlikte bu yıl ilk kez 10-11 Mayıs tarihleri arasında İstanbul’da yapmış oldukları Premature Retinopatisi Sempozyumu, bu sorunun çözümüne katkı sunacaktır.” diye konuştu.
Hemşirelerin eğitim düzeyi ve deneyimi önemli
Bir diğer sorunun hemşire sorunu olduğunu ve yenidoğan yoğun bakım hizmeti, bebeğin bakımını ve tedavisini yapan hemşirenin eğitim düzeyi ve deneyimi ile doğrudan ilişkili olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nejat Narlı, şöyle devam etti:
“Yeni mezun hemşirelerin çoğu yenidoğan bakımı temel bilgilerinden dahi yoksun olarak çalışmaya başlamaktadır. Kaldı ki yenidoğan yoğun bakım servislerinde çalışanların bilgileri sürekli eğitim ile güncellenmelidir. Yenidoğan yoğun bakımında çalışma deneyimi kazanmış hemşirelerin iş yoğunluğu, özlük haklarının yetersizliği ve özel sektörde çalışanların sürekli olarak kamu hastanelerine tayinlerinin çıkması gibi nedenlerle kıdemli hemşire sayısının yetersizliği en önemli sorunlardan biridir. Hemşire hareketliliğinin azaltılması ile ilgili olarak özendirici önlemler alınmalıdır. Değişik nedenlerle il ve/veya hastane değiştirme durumunda kalan hemşirenin çalıştığı branşta çalışmaya devam etmesi özendirilmelidir.”
Yenidoğan bebeklerin hekim olmadan nakli çok riskli
Yenidoğan nakil koşullarının iyi olmadığını belirten Prof. Dr. Nejat Narlı, “Türkiye’de 112 bünyesinde yapılan hasta nakilleri maalesef yeterli ve uygun düzeyde değildir. Yenidoğan bebeklerin özel donanımlı yenidoğan ambulansları ile ve hekim de dâhil olmak üzere bir nakil ekibi ile nakledilmeleri gerekmektedir. Oysa ülkemizde ambulanslarda hekim bulunmamaktadır. Yenidoğan bebeklerin hekim olmadan nakledilmesi çok risklidir ve yapılmamalıdır. Nakil koşulları iyileştirilmeli, nakil sistemi geliştirilmeli ve bebek nakillerinde doktor bulunması zorunluluğu getirilmelidir.” diye konuştu.
“İstatistikler bu illerde altüst olmuş, bebek ölümleri ciddi artış göstermiştir”
Özellikle Hatay, Adana, Gaziantep, Kahramanmaraş, Şanlıurfa gibi Suriyeli sığınmacı veya göçmenlerin yoğun olduğu yerlerde çok ciddi sorunlar yaşandığını, kamplarda veya evlerde yaşayan yenidoğan yoğun bakım ünitelerine yatması gereken bebekler veya Suriye’den tedavi için gelen bebekler nedeni ile ciddi bir yoğunluk yaşandığını belirten Prof. Dr. Nejat Narlı, “Doğurganlık oranlarının yüksek olması, gebelik takiplerinin yapılmaması veya yetersiz olması, olumsuz hijyen koşulları gibi birçok nedenle Suriyeli yenidoğan bebeklerin yoğun bakıma yatma gereksinimleri daha fazla olmaktadır. Sağlık Bakanlığının yaptığı planlamalar, istatistikler bu illerde altüst olmuş, bebek ölümleri ciddi artış göstermiştir.” dedi.
DR.İBRAHİM ERSOY/ MEDİMAGAZİN