Kahvenin içerisinde bulunan kafein yağ yakmanıza yardımcı oluyor. Tereyağı ise size direkt enerji olarak geliyor. Yani aslında bir taşla iki kuş vurmuş oluyorsunuz; hem yağınızı yakıyor hem de gerektiği zamanda acil enerji kaynağı sunuyor.
ATALARIMIZ NE YİYORSA ONU YİYORLAR
Ketojenik beslenmeye geçişin de bir süreç olduğunu söyleyen Gürsel Akay, yaklaşık 10 yıldır bu şekilde beslendiğini belirtiyor. Ketojenik beslenme, insanoğlunun çok eski diyetlerinden biri olarak kabul ediliyor. Ketojeniğin içeriğine bakıldığında atalarımızın yaşam şekline dair pek çok özellik bulabiliyorsunuz. Atalarımız hayvan avlayıp, etini kurutarak ve yağını çıkararak uzun süre bu et-yağ ikilisiyle idare edebiliyordu. Meyve ve sebze bu dönemlerde pek bulunmadığı için tüketilmiyor. Gürsel Akay, muzun o dönemlerde tatsız, tuzsuz, içi bol çekirdekli ve saman gibi bir meyve olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Meyveler zamanla aşılama yoluyla insanoğlunun damak tadı ve beğenisine uygun hale getirildi. Meyvelerin neredeyse tamamının günümüze orijinal haliyle gelemediği söyleniyor. Sadece iki meyvenin orijinalliğini koruyabildiği belirtiliyor; bu meyveler nar ve incir.”
Ketojenik beslenmede meyve olmadığı gibi karbonhidrat da fazla yer bulamıyor. Günde sadece bir porsiyon gibi karbonhidrat tüketilmesi öneriliyor, bunun da kan hücreleri için alınması gerekiyor. Alınan karbonhidratın tahıllardan değil, toprak üstü yetişen sebzelerden olması önem taşıyor. Eğer kilolu değilseniz veya sporcuysanız patates yenilmesinde bir sakınca olmuyor.
PROTEİNİN PABUCU DAMA MI ATILIYOR?
Günümüzde Taşdevri gibi pek çok diyet protein ağırlıklı beslenmeyi tavsiye ediyor. Ketojenik de bu şekilde algılansa da aslında protein ağırlıklı bir beslenme şekli değil. Beslenme planının büyük ağırlığını yağlar oluşturuyor. Ketojenik beslenmede oranlar tabağınızdakilere göre hesaplanmıyor. Eğer enerjinizin yüzde 70’ini yağdan alıyorsanız bu ketojenik beslendiğinizi gösteriyor. Keton sözcüğü, yağın parçalanması sonucu keton maddelerinin ortaya çıkmasından geliyor. Hücreler de enerji için bu ketonları kullanıyor. Ketojenik, 1900’lerin başında epilepsi gibi sinir sistemi hastalıklarını tedavi edebilmek amacıyla ortaya çıkan bir beslenme türü aslında. Sonrasında anlaşılıyor ki bu beslenme şekli olarak da çok sağlıklı. Akay da ketojeniğin beslenmenin gelebileceği son nokta olduğunu düşünüyor.
Yine oranlara dönersek yağdan sonra beslenmede yüzde 20’yi protein, yüzde 10’u da sebze oluşturuyor. Yüksek protein tüketildiği zaman mTOR geni tetikleniyor, bu da erken yaşlanma ve kanser riskini ortaya çıkarıyor. Akay, “Dolayısıyla yine atalarımızın beslenme şekli öne çıkıyor. Adamlar bir hayvanı avlıyordu, sonra günlerce onu yemeye devam ediyorlardı. Özellikle yağını yiyorlardı ve doyuyorlardı. Bu sayede çok fazla et yemelerine gerek kalmıyordu” şeklinde açıklıyor. Alınan yağın hayvansal yağ olması bu yüzden önem taşıyor. Ancak zeytinyağı ve Hindistan cevizi yağları da yine gerekli enerjiyi sağladığından beslenmeye dahil edilebiliyor.
KETOJENİK BESLENMENİN 4 KURALI
Bu tarz beslenmeyi öneren pek çok uzman sağlıklı yaşlanmak için dört kurala uyulmasının önem taşıdığının altını çiziyor. Bu kurallar şu şekilde sıralanıyor:
1) Öğlen ve akşam olmak üzere günde iki öğün tüketin, sabah kahvaltısını atlayın.
2) Hareket edin (atalarımız gibi).
3) Omega-3 ve D vitamini takviyesi alın.
4) Probiyotikli gıdayla beslenin.
Düzenli spor yapmak ketojenik beslenme kuralları içerisinde bulunmuyor. Bunun da sebebi yine atalarımızın yaşam şeklinde saklı. Eski çağlarda sadece ava gidileceği zaman hareket edilirdi. Akay, çok uzun yaşayan insanların yaşam şekline bakıldığı zaman düzenli sporun olmadığını belirtiyor. Hatta olimpik düzeyde spor yapanların daha erken öldüğünü ekliyor. Maraton koşucularında çok fazla damar ve kalp sorunu yaşandığı biliniyor. Önerilen egzersize günümüzde kısa yoğunluklu interval çalışması yani HIIT deniyor.
Bağırsak florasını temizlemenin bağışıklık sistemini güçlendirmede en önemli silah olduğunun altını çizen Gürsel Akay, sekiz yıldır düzenli kefir içiyor. Sekiz yıldır hastalanmadığını söyleyen Akay, kış aylarında tişörtle bisiklete binebilmesinin sebebinin yine kefir içmek olduğunu belirtiyor.