ANDAÇ HONGUR - Türk Gastroenteroloji Derneği Üyesi ve İstanbul Üniversitesi (İÜ) İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Gastroenterohepatoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kadir Demir, mide küçültme ameliyatlarından sonra oluşan bazı komplikasyonların çoklu organ yetmezliğiyle sonuçlanabileceğini belirterek, "Bu ameliyatlar için eğitim gören gastroenterolog cerrahlar vardır. Yapılması gereken, bu ameliyatları özellikle uğraşanların yapmasının sağlanması, her cerrahın bu ameliyatları yapmasının engellenmesidir." dedi.
Demir, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kilo ile ilgili yapılan ameliyatlara "bariyatrik cerrahi" adı verildiğini, metabolizma üzerindeki olumlu etkileri nedeniyle "metabolik cerrahi"nin eş anlamlı olarak kullanıldığını, bu ameliyatları "şişmanlık veya obezite ameliyatları" şeklinde andıklarını ifade etti.
Söz konusu ameliyatların giderek daha fazla yapıldığına ve daha fazla gündeme geldiğine değinen Demir, şu görüşleri dile getirdi:
"Her şeyden evvel düşünmemiz gereken şudur, bundan 3-4 yıl öncesine kadar 'Reflü yemek borusu kanseri yapıyor. Reflüsü olan insanın bundan korunması için ameliyat olması gerekir.' diye televizyon kanallarını dolaşan ve medyada sıklıkla karşılaşılan cerrahların, bu dönemde dikkatleri şişmanlığa, buna bağlı şeker hastalığına ve getirdiği sorunlara dikkati çekmeleri ve ısrarla şişmanlık ameliyatlarının reklamını yapmaları manidardır. Dün reflü ameliyatının reklamını yapanlar bugün şişmanlık ameliyatlarının yararlarından bahsetmektedirler.
Bu ameliyatlarda ölüm, her 100 ya da bin kişinin birinde görülmektedir. Ülkemizde kayıtlı olmayanları da göz önünde tutarsak bu oranın daha yüksek olduğu kesindir. Bu mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Bu konuda sağlık sistemindeki açıkların suistimal edilmesi, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de müdahale edilmezse daha çok kişinin canının yanmasına neden olacaktır. Bir de bunların uzun dönemdeki sorunlarını yaşamaya başladığımızda daha da üzüleceğimiz açıktır."
Demir, Türkiye için gerek şişmanlık gerekse diyabette artış oranlarının batı ülkelerinden çok fazla olduğuna işaret ederek, şişman oranının yüzde 30,3, fazla kilolu oranının yüzde 34,6, normal kilolu oranının yüzde 35,1 olduğunu belirtti.
Harcanandan fazla alınan her kalorinin vücutta genellikle yağ olarak depolandığını ve belirli düzeyden sonra bu yağların yarattığı metabolizma bozukluklarının insan sağlığını bozduğunu aktaran Demir, "Diyabetin gelişmesi, kan şekerinin yüksekliği ilerleyen dönemlerde damar, böbrek, göz, kalp, karaciğer hastalıkları ile kişinin ömrünü kısaltırken, yaşadığı sürede de birçok sorunlar yaşamasına, felçlere, kalp yetersizliği, böbrek yetmezliği ile uğraşmasına neden olur, yaşam kalitesi düşer. Deri altı yağların metabolizma üzerinde etkisi yoktur. Bunun içinde yağ emme denilen 'liposuction' yönteminin metabolizma üzerinde hiç etkisi yoktur; yağ embolisi, yani emilen yağlardan damara kaçanların, akciğer damarlarında tıkanıklık yaparak, hastanın solunum yetmezliği ile ölümüne neden olan sorunlar yaratabilir." diye konuştu.
Demir, tıbbın, şişmanlık tedavisinde kalori alımında azalmaya veya kaybında artmaya yönelik işlemlere yöneldiğini dile getirerek, şöyle devam etti:
"Kilo alımını azaltmak için iştah azaltan veya kalori harcatan metabolizma hızlandırıcı ilaçlar üretmiştir, bunların hepsi kalp üzerindeki uyarıcı etkileri nedeniyle sorun yaratmış ve medyadan da öğrendiğimiz gibi birçok hastanın kalp sorunları ile ölümlerine sebebiyet vermiştir. Midemiz gerildiğinde doyma hissi duyarız, bundan yararlanarak mide balonu geliştirilmiştir. Mideye yerleştirilen 500-700 ml şişirilen balon ile kişinin daha çabuk doyması amaçlanmıştır. Ancak, balon kalıcı değildir ve 6 ay sonra çıkarılması gerekir. Bu yöntemle verilen kilo balon çıkarıldıktan sonra hızla alınmaktadır, zaten bu yöntemle yüzde 10-20 oranında kilo verilebilmektedir. Bugün mideye botoks yapılmasının mantığı da budur. Midesinin hareketleri felç edilen hastada mide boşalması zorlaştığı için daha çabuk doymakta, belki iştah hormonu 'ghrelin' salınımını da azalttığından daha az yemektedir. Bunun etkisi geçici ve yetersizdir."
- "Birçok hasta yemesine rağmen kilo almayacağını düşünerek bu ameliyatlara kalkışmaktadır"
Prof. Dr. Kadir Demir, hastanın daha az yemesini sağlamak için cerrahi yöntemler, ameliyatlar geliştirildiğini, endoskopik olarak ameliyatsız bu işlemi yapmayı hedefleyen çabaların ise gelişme aşamasında olduğunu belirterek, mide küçültme ameliyatlarında, amacın mideyi küçültmenin yanı sıra midenin iştah hormonu "ghrelin" üreten "fundus" denilen kısmının çıkarılması olduğunu, endoskopik girişimlerde fundus çıkarılmadığından iştah azalması görülmediğini anlattı.
Cerrahi mide küçültme-tüp mide ameliyatlarının erken ve geç yarattığı sorunlar olduğuna değinen Demir, şu bilgileri verdi:
"Erken dönemde cerrahi komplikasyon dediğimiz ve her elde, her zaman, her yerde belirli oranlarda görülebilecek hayatı tehdit edebilen yan etkiler görülebilir. Ölümler en iyi şartlarda yapılan ameliyatın tipine göre yüzde veya binde bir olarak görülür. Günümüzde vücut kitle indeksi 40 olanlar ile 35 üstü olup beraberinde metabolik sendromu olan (kan şekeri yüksek, hipertansiyon, yağlarında yükseklik olan) hastalara bu ameliyatlar önerilmekte ve sağlık kurumları ücretlerini karşılamaktadır. Bu kuralların bazen eksik kilolarını tamamlamak için kilo alma çabasına giren hastalar tarafından suistimal edildiği görülmektedir.
Mide küçültme ameliyatlarından sonra dikişlerin tutmaması ile mide içeriğinin karın boşluğuna kaçması, erken dönemde fark edilip tedbir alınmazsa, ölüme neden olan çoklu organ yetmezlikleri ile sonlanmaktadır. Bunun yanı sıra zamanla yaklaşık 2 yıl sonra vücuttan çıkarılan fundusun yaptığı açlık hormonu 'ghrelin'i, midenin kalan kısımlarında ortaya çıkan hücreler tarafından yapılmaya başlamaktadır. Erken dönemde iştahı tamamen kaybolan hastada 'ghrelin'in yapılmasıyla başlayan iştah, hastanın yemesine, bu da 5-6 yıl sonra hastaların yüzde 60-70'inde kilonun eskiye dönmesine neden olur. Şişman insan istediği için yemek yemektedir ve bundan zevk almaktadır. Bunun içindir ki ameliyat öncesinde hastaların ameliyat sonrasında diyetine uyumu olup olmayacağının değerlendirmesi gerekir. Birçok hasta yemesine rağmen kilo almayacağını düşünerek bu ameliyatlara kalkışmaktadır."
Demir, şişmanlık ameliyatlarıyla, sindirimin olduğu ince bağırsağın ilk bölümlerinin baypas ile atlanarak veya yeni yollar yaratarak alınan gıdaların sindirilip emilmemesi ve doğrudan hızlı şekilde kalın bağırsağa geçmesinin amaçlandığını belirterek, bu ameliyatların iyi yapılmasının, yani sindirim ve emilim yapmak için gerekli ince bağırsağın çoğunun atlanmasının kilo verilmesinde son derece etkili ve kalıcı olduğunun altını çizdi.
"Kilo vermesini durduramadığı için çoklu organ yetmezliği ile yoğun bakıma alındı, öldü." haberlerine işaret eden Demir, "İnsanın yaşamını sürdürmesi için mutlaka alması gereken vitaminler, mineraller, eser elementler gibi besin öğeleri vardır. Bunların hemen hepsi ince bağırsağın özellikle de ilk bölümlerinden emilir. Bunların emilmemesi vücutta kalıcı, geri dönmeyen sorunlara yol açabilir. Bunun için bu ameliyatları olan hastaların doktor kontrolünü aksatmaması ve gerekli besin öğelerini dışarıdan almaları gerekir. Bu durum, ameliyatların gerekmeyen hastalarda yapılmamasını gerektirir, göze alınacak bir risk değildir. Bazen cerrah bu yetersizlikleri engellemek için ince bağırsağın daha az bölümünü atlamakta, baypas etmektedir. Bu durumda da kilo kaybı hem az olmakta hem de kilo mide küçültme ameliyatlarında olduğu gibi geri gelmektedir." diye konuştu.
Demir, baypas ameliyatlarının 10 yılı aştıktan sonra getirdiği sorunlar olduğuna değinerek, bunun için Akdeniz tipi, lifsel yönden zengin, sebze ve ota dayalı, az yağlı diyet önerildiğini söyledi.
Prof. Dr. Kadir Demir, "Çok yiyen şişman birey, yapılan bu ameliyatlardan sonra yine zarar görmektedir. Şişman kişi az yemeyi öğrenmelidir. Bu konuda kendini ikna etmelidir. Ameliyat öncesinde hastanın diyete uyumunu da cerrah değerlendirmelidir. Bir psikiyatristten yardım almalıdır. Bunun için önerilen cerrah, dahiliyeci (endokrinolog, gastroenterolog) ve psikiyatrist gibi doktorların bir araya geldiği komisyonlarda hastaların tek tek tartışılması ve bu ameliyatları tolere edebilecek hastalara yapılmasıdır. Bu ameliyatlar için eğitim gören gastroenterolog cerrahlar vardır. Sayılarının çok az olması bunu imkansız kılmaktadır. O zaman yapılması gereken, bu ameliyatları özellikle uğraşanların yapmasının sağlanması, her cerrahın bu ameliyatları yapmasının engellenmesidir." değerlendirmesini yaptı.