Herkes İçin Sağlıklı Bir Sağlık Sistemi
İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. M. Taner GÖREN konuyla ilgili şu bilgileri veriyor;
12 Haziran 2011 Tarihinde yapılacak olan Genel Seçimlere giderken Ülkemizde, bir devletin durumunu gösteren en önemli üç alanda; sağlık, eğitim ve hukuk alanlarında ciddi sorunlar bulunmaktadır. Bir parça aydın olduğunu düşünen insanların bunu fark etmemesi mümkün değildir.
Bir doktor olarak, dolaylı dolaysız, toplumun sağlığını ilgilendiren her şey beni ilgilendirmektedir. Bu anlamda, her türlü ayrımcılığın kışkırtıldığı; hukuksuzluğun hukuk haline getirildiği; nüfusun büyük bir bölümünün açlık sınırının altında gelirle geçinmek durumunda kaldığı; insan emeğinin, taşeron işçilik sistemi ile alınıp satılan mal haline getirilerek sömürüldüğü bir toplumsal düzende yaşamak, bakış açısı geniş bir dünya görüşüne sahip olması beklenen doktorlar için ıstırap verici olmaktadır. Sağlık alanındaki sorunlar, doğal olarak doktorları en çok etkileyenler olmaktadır.
Sağlıkta Dönüşüm Programı adı altında, 2002 Yılından buyana hızla hayat geçirilen değişiklikler, doktoru evrensel bilime dayalı gerçek sağlık hizmeti veremez duruma getirmiştir. İlk olarak Aile Hekimliği sistemi ile Devletin Topluma sağlamakla yükümlü olduğu en temel sağlık hizmeti olan koruyucu hekimlik hizmetleri, bir doktor ve bir aile sağlığı elemanının çalışma performansına terk edilmiştir. Bu alanda kısa süreli kurslar alarak çalışmak durumunda kalan hekimler ağırlıklı olarak tedavi edici sağlık hizmeti vermek durumunda kalmışlardır. Bebek ölüm hızı, anne ölüm hızı gibi toplumun sağlık durumunu gösteren istatistiklerin dayanacağı veri tabanının bilgisayar sistemine sağlıklı bir şekilde girilmesinin mümkün olamayacağı bir sistem getirilmiştir. Üstelik görece iyileştirilmiş ücretlerle bu alana çekilen hekimlerin ücretlerinin sürdürülebilirliği çok kuşkuludur ve hekimler her an işine son verilme potansiyeli taşıyan, güvencesiz sözleşmelerle çalışmaktadırlar. Aile hekimliği sisteminde, en temel eksiklilerden biri de sağlıklı bir sevk zincirinin oluşturulamamasıdır. Bu durum ikinci basamak ve ağırlıklı olarak uzmanlık eğitim vermesi gereken üçüncü basamak hastanelerinde büyük yığılmalara neden olmakta; hasta doktora ulaşmakta muayene süresi 5-6 dakikaya inmektedir. Sağlıklı bir muayene için Dünya Sağlık Örgütü'nün ön gördüğü muayene süresi 18 dakikadır. Beş-altı dakikada yapılan muayene, istenilen tetkik ve yazılan ilaç ne kadar doğru olabilir. Bu durum başlı başına bir kötü hekimlik uygulamasıdır.
İkinci ve üçüncü basamak Kamu Hastanelerinde ve Üniversite Hastanelerinde ise, “doktorun elini hastanın cebinden çıkaracağız”, “hoca parasını, bıçak parasını kaldıracağız” şeklinde, mesleğin onur ve haysiyetini zedeleyen söylemlerle yürürlüğe sokulan tam gün yasası, tam bir kaos yaratmıştır. Kamu Hastanelerinde 2004 Yılında başlayan, Üniversite hastanelerinde bu yıl başlayan performansa dayalı çalışma sistemi ile birlikte, bu kaos ortamı, Türkiye'nin özellikle eğitici hekim insan gücünü darmadağın etmiş ve gelecekte nitelikli eğitim almış doktor, uzman ve akademisyen yetişmesini olanaksız hale getirmiştir. Belki de en büyük tehlike budur. Kurulacak olan büyük sağlık kampüsleri ile birlikte, tüm Kamu Hastanelerini içine alacak olan ve Üniversite Hastanelerini de içine sokmayı hedefleyen Kamu Hastane Birliklerinde sözleşmeli olarak, güvencesiz ve düşük ücretlerle çalıştırılmak üzere çok sayıda doktor yetiştirmek için alt yapısı yetersiz tıp fakülteleri açılmakta, büyük tıp fakültelerinin kontenjanları, kapasitelerini aşacak şekilde artırılmaktadır. Bunun yanı sıra, tıp eğitimini paralı hale getiren özel vakıf üniversitelerine bağlı tıp fakültesi sayısı da hızla artmaktadır. Bu fakültelerin de alt yapısı, özellikle temel tıp bilimi eğitim alt yapısı yetersiz; yetişecek hekimlerin eğitimlerini yeterli kılacak ölçüde hasta potansiyeli ve çeşitliliği yetersizdir. Hekimlik para ile değil usta-çırak ilişkisine dayalı ve çok hasta görerek alınacak bir eğitimdir.
Sağlık alanında yapılan değişikliklerin bir başka sağlıksız sonucu hekimlerin mesleki bağımsızlıklarını elinden alan uygulamalardır. Doktorun hangi tetkiki isteyeceği, hangi ilacı yazacağı, sık sık çıkarılan talimatlarla sürekli değiştirilmekte ve kısıtlanmaktadır. Mesleki bağımsızlığın simgesi olan, muayenehane açabilme hakkı, yapılan kötü niyetli yönetmelik değişiklikleri ile hekimlerin elinden alınmaktadır. Yalnızca muayenehanesinde çalışmak isteyen hekimlerin bu hakkı elinden alınmak istenmektedir. Son derece düşük ücretlerle emekli olan hekimlerin muayenehanelerinde çalışmak suretiyle geçimlerini sağlama hakkı ellerinden alınmaktadır. Hedef bellidir; tüm hekimleri, hızla büyümekte olan özel hastane zincirlerine yönlendirmek.
İşte seçimlere giderken sağlık ortamının manzarası budur. Böyle bir durumda hekimler mutsuz ve biraz da umutsuz bir şekilde, seçim sürecini izlemektedirler. Doktorların bu seçimlerden beklentisi elbette ki; Sosyal Devlet anlayışı ile herkese, eşit, nitelikli, ulaşılabilir ve ücretsiz sağlık hizmeti sağlayacak bir sistemi hayata geçirmeyi hedef olarak koyan; böyle bir sağlık sisteminin işleyebilmesi için hekimin, can güvenliği, çalışma güvenliği ve gelir güvenliği sağlanmış bir şekilde çalışmasını sağlayan bir programla işbaşına gelecek bir hükümettir. Bir ekip çalışması olan sağlık hizmetlerinin, elbette ki diğer sağlık çalışanlarının da gelir güvenliği ve çalışma güvenliği sağlanmış bir şekilde üretilmesi olmazsa olmaz koşuldur. Sorun, hekimlerin bu beklentisinin ne kadar gerçekçi olduğudur. Önümüzdeki yıllarda, doktorları bu beklentilerine ulaşmak için büyük bir mücadele süreci beklemektedir. Tüm sağlık çalışanları ile birlikte verilecek olan bu mücadele, gelecekte “herkes için sağlıklı bir sağlık sistemi” için doktorların tarihsel bir görevidir de aynı zamanda.