Hekimler Olmazsa Sağlık Sisteminin Çökeceği Anlaşılmalı
Samsun Tabip Odası Başkanı Yrd. Doç. Dr. Mithat GÜNAYDIN konuyla ilgili şu değerlendirmelerde bulunuyor;
Gazetelerde, televizyonlarda ya da internette saldırılmış ya da mahkemelerde süründürülme durumunda bırakılmış bir doktor haberini artık öylesine kanıksadık ki, vaka-ı adiyeden, yani sıradan oldu. Her gün bir yerden doktora saldırı, darp haberi duyuyoruz. Başka hiçbir meslek grubuna yönelik bu derecede yoğun bir saldırı görmek herhalde mümkün değildir. Olaylar hak aramanın, mağduriyetin giderilmesini istemenin çok ötesine geçmiştir. Hasta ile karşı karşıya kaldığınızda iki ihtimal vardır. Hastanız ya iyi olur ya da olmaz. Siz bilginiz doğrultusunda gerekli müdahaleyi yaparsınız. Hastayı iyi edebilirseniz kendinizi bu seferlik paçayı kurtarmış sayabilirsiniz. Bazı meslek grupları işyerine alacakları ücreti garanti etmek için “Alın teri teşekkürle ödenmez” yazarlar.
Doktorlar ise “Alın teri teşekkürsüz ödenmez” derler. Çünkü doktorun yaptığı işin karşılığını maddi değerle ödemek mümkün değildir. Ancak artık hastalardan teşekkür filan beklemeyin. Hasta iyi olmadıysa ya da hasta kendisinin iyi edilemediğine inanıyorsa, o zaman durumunuz maalesef vahim... Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta da, durumunuzun vahameti sadece hastanın sağlığı ile ilgili sorunlardan da kaynaklanmayabilir. İstediği ilacı yazmamak, istediği tahlili tetkiki yaptırmamak, fazla bekletildiğine ya da kendisiyle yeterince ilgilenilmediğine inanmak... Hasta birkaç ölümcül yerinden bıçaklanmış, hastaneye getirilmiş, ameliyat edilmiş, kurtarılamamış. Yakınları doktorlara saldırıyorlar, bıçaklayanlara değil. Çocuk evde ortada bırakılan bir zararlı bir sıvıyı içmiş, zehirlenmiş, hastaneye getirmişler, kurtarılamamış.
Yine suçlu doktorlar, ama hiçbir ebeveyn kendini sorumlu hissetmiyor. Doktor hastasını iyi etmek için müdahale, ameliyat yapıyor, komplikasyon oluyor, hasta kaybediliyor. Mahkemelerde potansiyel katil muamelesi görüp, ceza ve tazminata mahkum ediliyor. Adam çekip silahı birini vuruyor, bir sürü hafifletici neden 4-5 senede çıkıyor. Bu bir kara mizahtır. Ağlanacak… Doktor hastaya yaptığı girişimden dolayı yargılanmamalıdır. Şayet görevi ihmal, aksatma varsa suçlu olabilir. Bir doktorun acil bir ameliyatta yaşadığı stressi yaşamayanın bunu anlaması da mümkün değildir. Her şeyin yolunda gideceğini zannedenler hastayı makine, doktoru da robot zannetmektedir. Tıp fakültesi hastanelerinde öğretim üyesinin puan peşinde koşturulması zaman içinde görüleceği gibi, eğitim-öğretimi, asistan eğitimini olumsuz yönde etkileyecek, çalışma barışını bozacaktır. Puanlama sistemi birçok çelişkiyle doludur. Öğretim üyeleri mutlu değildir.
Cari gider adı altında verilen ücretin azaltılmasıyla, uygulanması mantıken ve hukuken problemler oluşturacak düzenlemeler nedeniyle, getirilen iş yükünün ağırlığıyla, hekim mi tüccar mı, memur mu sözleşmeli mi kargaşasından dolayı aile hekimleri de mutlu değildir. Kamu hastanelerinde çalışan hekimlerin sadece yüzde 30 kadarı üst sınırda döner sermaye alabilmekte geri kalanı ise çok düşük döner sermaye alabilmektedir. Cumartesi günü poliklinik hizmetine zorlanan, hastaya evinde hizmet verilmesi istenen kamuda çalışan hekim, hasta haklarına her gün gidip yalan yanlış şikayetler nedeniyle hesap vermekten bıkmıştır. Kendisi darp edildiğinde, hekime savcılığın yolu gösterilmektedir. Kamuda çalışan hekimler mutlu değildir.
Özel hastanelerde de hekimler çoğu zaman ücretlerini tam ve zamanında alamamakta, yoğun iş temposunda çalışmak zorunda bırakılmaktadır. Hastane değiştirmek istese kadro düzenlemesi nedeniyle eli kolu bağlı kalmakta, özel hastane patronuna teslim olmaktadır. Özel Hastanede çalışan hekimler mutlu değildir. Hekimler mutlu değilken, mutlu olan kimdir? Tabii ki en güzel sağlık hizmetine layık hastalar… Peki, bunun devam etmesi mümkün müdür? Bu sorunun cevabını hep birlikte göreceğiz. Hekimlerle ilgili gelişen bütün olumsuzluklara rağmen, hekimler hastaları için vardır. Ancak moral-motivasyon gücü tükenen hekimler hastaları reddetme, sevk etme, aşırı tahlil isteme, ameliyat yapmama gibi metotlarla “Defansif Tıp” geliştirmektedir.
Bu durum sağlık sistemi ve hastalar için yakın gelecekte içinden çıkılamayacak bir sorunlar yumağı oluşturacaktır. Sonuçta bu durum hastalara zaman içinde olumsuz olarak yansıyacaktır. Hekimler, potansiyel suçlu görülmeden, hakaret görmeden, darp edilmeden, dava edilmeden, hak ettikleri ücretleri maaşları düzeltilerek almak suretiyle mesleklerini icra etmek istemektedirler. Görünen o ki, bu isteklerin gerçekleşmesi için hekimleri çalıştıranlar pek gönüllü değiller. Bu durumda hekimler ortak bir refleksle hareket etmeyi sağlayabilmelidir. Uzman hekim aile hekimini, aile hekimi öğretim üyesini, öğretim üyesi uzmanın sorunlarını anlamak zorundadır.
Hekimler tek vücut olup, küçük menfaatler yerine, onurlu dik bir duruş sergilemelidir.
Diklenmeyen ama dik duran, mesleğin saygınlığını düşünerek hareket eden hekimler oldukça, hekimler maddi ve manevi olarak hak ettiği yere gelecektir. Hekimlerin, seçimlerden bir şey bekleyecek moral-motivasyonu kalmamıştır. Hekimlerin seçimlerden yine de beklentileri şöyle özetlenebilir; Hekim odaklı yeni bir tam gün yasası yazılması, önlerinde ki belirsizliğin giderilmesi, emekliliğe yansıyan, eşdeğer meslek gruplarıyla aynı düzeyde maaş ve döner sermaye verilmesi, mesleklerini icra ederken yaptıkları işten dolayı yargılanılmaması, hastaların kendilerine karşı kışkırtılmaması, hekim haklarının da olduğunun kamu oyuna anlatılması ve mesleki saygınlığının kazandırılması, hepsinden öte sağlık sisteminin hekimler olmadan çökeceğinin anlaşılması, sağlığı yönetenlerin benim çalışkan, fedakar hekimim sözünü kalben söyleyebilmesini ve bu düşünce, duyguyla hekimlere sahip çıkılmasını seçilecek yeni meclisten ve oluşacak hükümetten beklemektedir.
Mevlana der ki: Demir tava geldi, kömür bitti. Akıl başa geldi, ömür bitti.
Sağlıkta kömür bitmeden demir tava gelmiştir. Hekimliğin de ömrü bitmeden aklın başa gelmesi dileğiyle.
Ayşenur Asuman UĞUR
Saynur ÇETİNER
Doktor Dergisi