İstanbul Tabip Odası tarafından hazırlanan "Hastanelerden Hekim Manzaraları";
2012’nin Son Ayının İlk Salı’sı: Temsilciler Kurulu Toplantısı
İki bin on ikinin son ayının ilk salısı, yeni dönemin ilk Temsilciler Kurulu toplantısı. Yoğun çalışma temposunun, kadir kıymet bilmez bir sistemde çalışmanın, tükenmiş ruh haline soktuğu binlerce hekimden bir tanesinin, gencecik meslektaşımız Melike'nin, kendini boşluğa bıraktığı yere karanfiller dizerek, O'nu hüzünle andığımız günün akşamı.
Temsilciler Kurulu'nda Kamu Hastane Birlikleri'nin faaliyete geçmesi ile hekimlerin hayatındaki değişiklikler konuşuluyor. Bırakın hekimler arası deontolojik ilişkiyi, yöneticilerin insani iletişime yaklaşımı medeniyetten dahi uzak. Melike'yi anmak isteyen hekimlerin üzerine özel güvenlik elemanlarını göndermekten, Temsilci seçimlerini polis gücüyle engellemeye, hatta Tabip Odası Başkanı'nın telefonuna yanıt vermeden telefonu açıp hemen kapatan bir hastane yöneticisine nam-ı diğer "CEO" ya kadar. Tüm temsilciler endişe içerisinde, kendilerini çaresiz hissediyorlar. Toplantıda hastanelere gidilmesi öneriliyor. Durumu yerinde görmek, orada yaşamak gerek.
2012’nin Son Ayının İkinci Salı’sı: Bir Hastane Zİyareti
Bir hafta sonra, Tabip Odası Genel Sekreteri ve Yönetim Kurulu üyesi iki kişi, İstanbul'un en önemli Eğitim Araştırma Hastanelerinden birine gidiyoruz. Tabip Odası temsilcisi arkadaşlarımız karşılıyor bizi, konuksever bir şekilde. Hastanede değişik birimlerde hekim arkadaşlarımızı ziyaret edeceğiz. Aynı sıcaklık her gittiğimiz yerde meslektaşlarımızca hissettiriliyor. Gün boyu pek çok yeni meslektaşımızla tanışıyoruz.
Bir Oda Dolusu Korku
İlk durağımızda, "hayatınızda nasıl bir değişiklik oldu, ne hissediyorsunuz" sorusu ile başlıyoruz sohbete. Gelen yanıt çok çarpıcı: "Korkuyoruz!" "Nereye gönderileceğimizi bilmiyoruz, her gün başka bir yere gönderilme tehditi yaşıyoruz. Ya da şu an çalıştığımız yerden çıkartılıp başka bir yerde çalışmak zorunda kalabiliriz."
"Meslek etiğine uygun olmayan davranışlara maruz kalıyoruz; bazı laboratuvarların yeri bir gecede değiştirildi, hastane bahçesi içinde hangar gibi metruk yerlere taşınmak zorunda kaldılar. Üstelik laboratuvar çalışanları gece boyu nerdeyse sabaha kadar çalışarak her şeyi kendileri taşıdılar. Şu anda havasız, penceresiz çok küçük odalarda çalışıyorlar."
"Emekli hekimlerin durumu çok kötü; emekli maaşı ile geçinmek imkansız. En kısa zamanda emekli hekimlerin durumu düzeltilmeli."
"Şu anda hepimiz 657'liyiz, ancak zaman içinde herkes artan oranlarda ve sonunda hepimiz sözleşmeli olarak çalışır hale geleceğiz. Hepimiz tedirginiz."
"Her ayın en iyi ve en kötü hemşiresi seçilecekmiş!"
İlk sohbetimizden kalan izler, korku, tedirginlik, umutsuzluk bir de hastanelerin işletmeleşmede Pizza Hut'ı dahi geçmesi. Malum Pizza Hut'larda sadece ayın en iyi elemanı seçiliyor.
Bir sonraki ağırlanacağımız yer laboratuvarlar.
Bir Hangarın Laboratuvara Dönüşünün Hazin Hikayesi
Laboratuvar olarak buradaki şartlar çok kötü; su boruları ve elektrik kabloları dışarıda. Her an ölümle veya yaralanmayla sonuçlanan bir kaza olabilir. Eşyalar acele ile çalışanlarca bir gecede taşınmış. Sanki hala tam olarak yerleşilememiş gibi bir hava var. Sohbet ettiğimiz odanın, yani doktor odasının penceresi dahi yok. Bırakın bütün gün orada çalışmayı, kısa bir ziyaret sırasında dahi oksijensizlikten çok olumsuz etkileniyoruz. Yandaki laboratuvarın doktor odası şu an bulunduğumuz odanın yarısı büyüklükte ve yine penceresiz. "F tipi doktor odası" bile denebilir.
Kamu Hastane Birliği Sekreteri tarafından "Size rağmen, sizin isteğiniz dışında bir şey yapılmayacak" sözü verilmiş olmasına karşın, yeni poliklinikler açma uğruna laboratuvar branşları yerlerinden edilmiş; hangarlara taşınmış; bir cins "hangarotuvar" yaratılmış.
Hekimlerin istekleri dikkate alınmamış, hiçe sayılmışlar. Sağlık hizmetleri içinde en teknik konu olmasına karşın, laboratuvar şef ve hekimlerinin görüşü ve oluru alınmadan hareket edilmiş.
Tüm hekimler kendilerini umutsuz ve çaresiz hissediyorlar; yeni intiharlar dahi görülebilir.
14 Ocak'ta hastane yöneticilerine geçici karne verilecek, 10 Temmuz 2013'de asıl karnelerini alacaklar. Karne notunu belirleyecek olan, hastanelerin kar etmesi. Geliri artırmanın en kolay ve hızlı yolu poliklinik sayısını artırmak.
Avrupa yakasında bir kalp hastalıkları hastanesinde poliklinik sayısı 100'ken, Anadolu yakasında benzer bir kalp hastalıkları poliklinik sayısı 20; buna bağlı olarak gelirleri arasında da büyük fark var. Bu nedenle tüm hastanelerde hastane yöneticileri ne olursa olsun poliklinik sayılarını artırmaya çalışıyorlar. Giderleri azaltmak istiyorlar; bu nedenle iş yükünü artırıp daha az personelle işleri yürütmeyi deniyorlar; aynı birliğe bağlı hastaneler arası personel rotasyonu yapmak istiyorlar. Halen çalıştıkları hastanelerden farklı yerlere gidecek hekimleri kendi isteklerine göre belirliyorlar.
Hekimler bu güne kadar kamu yararını düşünürek hareket ediyorlar, kamusal yükümlülüklerini yerine getirmeye çalışıyorlardı. Şimdi hastaneler işletme haline geldi, kar etme verilen hizmetin niteliğinin önüne geçti. Kar etme amacıyla fiziki koşullar kötüleşti, personel daha uzun süreler ve esnek çalışmaya zorlanmakta.
Yorumsuz Saptamalar
Bu durum çalışanlar arasında, tedirginlik ve karamsarlığa yol açıyor, çalışma motivasyonunu bozuyor.
Hizmetin sunum biçiminde sıkıntılar ortaya çıktı. Eğitim Araştırma Hastanelerinin birincil amacı eğitim; asistan eğitimi ve sertifikasyon olumsuz yönde etkilendi. Kurumun (İşletmenin) gelirlerini artırma endişesi, eğitimin mesai saatleri dışında verilmesine yol açmakta.
Tabip dışı personelde de sıkıntılar mevcut. Taşeron firmalarda çalışanlarda işsizlik korkusu çok yüksek.
Genel bir memnuniyetsizlik söz konusu; pervasızca onur kırıcı davranışlarda bulunuluyor; insana hiç değer verilmiyor. Bir nevi köleleşmeye gidiyoruz.
Burayı doktor odası olarak kabul etmek imkansız; hekimler bir nevi mahkum gibi.
Hekimler olarak eksik tarafımız, mevzuat ile haşır neşir olmamız. Bilgilendirme toplantıları yapılabilir.
Artık yeni bir döneme giriyoruz. Buna ilişkin bir tutum almak gerek. KHB'leri konusu hala Anayasa Mahkemesi'nde, iptal edilme olasılığı var. KHB'lerinin meşruiyet sorunu mevcut. Hastaneler işletmeye dönüşüyor, ama hastaneler herhangi bir tekstil firması gibi değil; bu başka bir iş, çok farklı bir iş. Özel bir tutum takınabiliriz. Hiçbirimiz vidayı sıkar durumda değiliz. Hekimliğin değersizleştirilmesini engelleyebiliriz. Belli ki burada çok sert bir geçiş oluyor. Uslupla ilgili problemler var. Tehdit ve azarla giden bir uygulama var. İnsanlar korkuyor. Herkes gibi yöneticiler de hekim olduklarını hatırlamalı. Yöneticilik geçici, hekimlik kalıcıdır. Sistem bazı insanlara paye vermekte, ancak bu payeyi istemeyen pek çok hekim var. Önemli olan ilşkilerin saygı çerçevesinde yürütülmesi.
Ekip motivasyonu önemli. Ekibin birbirini sevmesi önemli. Çalışma ortamı aydınlık olmalı, odalar güneş almalı, havalandırma yeterli olmalı. Örneğin aglütinasyon testleri ancak gün ışığında görülebilir. Şu an çalışılan ortamda kazalara karşı hiçbir önlem alınmamış, örneğin yangın çıksa çok ciddi kayıplar yaşanabilir. İş güvenliği yok. Herkes çok korkuyor. Hala laf söyleyecek birkaç kişi var, onlar da uygun zamanı bekliyorlar, ancak konuştuklarında onlar da gönderilir.
Hiç Umut Yok mu?
Bu kadar umutsuz olmamak lazım, 657 hala duruyor, demokratik tepki mekanizmaları var. Süreci hekimlik ilişkileri üzerinden sürdürelim, hekimliğin yok sayılmasını önlemeye çalışalım. Tabip Odası bu süreçte katalizatör işlevi görmeli. Önümüzdeki günlerde 3 bölgede geniş katılımlı ortak toplantılar yapacağız.
Sessiz Çoğunluk
Büyük bir çoğunluk hiç konuşmuyor. Sert çıkışlar yapabilen 5-6 kişidir. Bu güne dek konuşanlar yine konuşacaktır. Bu değişimi hayata geçiren yöneticiler de hekim. Başhekimliğe verilen dilekçeler geçmişten beri başhekimin sansüründen geçmekte. Hekimlik değerleri yok ediliyor. Laboratuvar uzmanları döner sermayeden çok az yararlanıyor; döner sermaye geliri hiçbir zaman 3 bin TL'yi geçmedi. Performans sisteminin kendisi adaletsiz, haksız bir sistem.
Laboratuvardan ayrılıyoruz. Bir sonraki buluşmamız klinik branşlarda çalışan asistan hekimler. Arada klinik şefleri ile de görüşüyoruz. Şeflerden birinin yorumu çok çarpıcı, Ali Çerkezoğlu'na hitaben: "Siz altı yıl önce bunların olacağını bir konuşmanızda belirtmiştiniz, ama biz o sırada ihtimal vermemiştik! Dedikleriniz birer birer gerçekleşti, bundan sonra ne olacak?"
Artık asistan odasındayız. Söz asistanlarda:
Bir Dokun Bin Ah İşit: Asistanlar Kan Ağlıyor…
Hekim değilmişiz gibi muamele görüyoruz. Bir belirsizlik sözkonusu. Son dönemde poliklinik sayısı artırıldı. Diğer kliniklerde de benzer artışlar oldu.
Eğitime verilen önem azaldı, hatta hiç önem verilmiyor. Rotasyon tehditi sürüyor. Hastası az olan servislerin kapatılması gündemde. Bu tür bir uygulamada asistanların eğitimi mutlaka aksayacaktır.
Asistanların iş yükü arttı. Bir asistana bakması için 66 hasta yazılıyor. On dakika ara ile randevü veriliyor, aralara birer hasta çağrılıyor. Bir günde 95-98 hasta bakılıyor.
Önümüzdeki günlerde polikliniklerdeki sekreterlerde alınacakmış, bu durumda asistan odada tek başına kalacak. Odanın başka bir çıkışı da yok. Güvenliğimiz tehlikede. Her an şiddete uğrayabiliriz.
Bunun dışında çeşitli internet sitelerinde hekimlerin ismi yayınlanarak hedef gösteriliyorlar. Mutlaka bu sitelere yaptırım uygulanmalı.
Yakında hastaneye giriş çıkışlar kart sistemi ile olacak. Bunun sonucunda nöbet ertesi hekimler erken çıkamayacak. Haftalık mesai süremiz 96 saati buluyor.
Hekim hakkında şikayet ve soruşturmalarda artık SABİM adının geçmemesine özen gösteriyorlar; sadece bakanlıktan soruşturma ya da şikayet var deniyor.
Masrafların kısılması amacıyla, internet kapatılıyor, hatta ısıtıcılar dinlenme odalarından toplanıyor.
Bazı servislere alınan lüks hasta yataklarının ödemesinin yapılması için hekimlerin döner sermayelerinden kesintiler yapılıyor.
Maddi sıkıntı çekiyoruz; döner sermaye ödememiz sabit sadece 150-200 TL civarında.
Çalışma saatleri içinden ayrılmış, eğitim saatleri olmalı. Eğitim saatleri mesai saatleri dışına taşınmaya çalışılıyor.
Yöneticileri reprasantlara benzetiyorum.
Haftada iki gün eğitim toplantılarımız oluyor, konuşmacı sürekli asistanlar oluyor. Diğer asistanlar iş yükü yüzünden toplantılara katılamıyorlar. Konuşmacının asistan, dinleyicilerin hocalar olduğu bir eğitim toplantısı. Biz de kitaptan konuyu hazırlıyoruz. Zaten bir deneyimimiz yok.
Uzmanlık eğitimimiz sırasında 6 ay poliklinik yapıyoruz. Servis sayısı giderek azalıyor. Hiç eğitim alamadığımız servisler oluyor.
Yatış endikasyonları oldukça geniş tutuluyor. Sosyal endikasyonla hasta yatırma dönemi başladı.
Sistem giderek hekimleri sahtekarlığa sürüklüyor. Tetkik isteyebilmek için gerçek olmayan tanılar yazmak zorunda kalıyoruz.
Dış rotasyonları yapamıyoruz. Koruyucu hekimliğe ait hiçbir eğitim almıyoruz.
Dört beş yıl burada kalıp bir tane bile kongreye gidemiyoruz.
Son Söz Yerine…
Hastaneler işletme haline geliyor. Tek hedef ve başarı kriteri kar etmek. Ancak sızlanmanın anlamı yok. Bu güne kadar olduğu gibi bundan sonra da hekimliği biz yapacağız. Mesleğimize ve değerlerine sahip çıkmalıyız. Emeğimize sahip çıkmalıyız. Deontoloji, meslek ahlakı, hasta-hekim ve hekim-hekim ilişkisini korumalıyız. Tabip Odası bu süreçte katalizör olarak her zaman yanınızda olacaktır.
Hekimleri ve hekimliği değersizleştirerek, sektörü daha değerli göstermek ne kadar mümkün? Bu değersizleştirmeyi uygulayanlar da değersizleştiklerini fark etmeli, hatta bu değerleri yok edenler bu süreçte en çok değer yitirenler olmakta. Sohbet sırasında öğrendik ki, hastane yöneticileri Türkiye'de 116.000 hekim olduğunu, bunların içinde 2.000 çürük elma olduğunu, "çürük elmaları" saptamak için hekimlerden yardım talep ettiklerini ifade etmişler. Benden onlara bir yardım, herkes aynaya baksın; hekimlik değerleri nedir, iyi hekimlik ne anlama gelir bir düşünsün; paranın çürütmediği bir değer bulsun.
Değersizleşmemenin tek yolu iyi hekimlikten yana tavır almaktan geçiyor.