Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği, Türkiye Maternal Fetal Tıp ve Perinatoloji Derneği, Türk Perinatoloji Derneği ve Türk Neonatoloji Derneği bebek ölümleri ve erken doğumun önlenmesiyle ilgili gelişmeleri değerlendirdiği bir basın toplantısı düzenledi.
Son zamanlarda kamuoyunu meşgul eden ve toplumsal bir üzüntüye yol açan bebek ölümleri nedeniyle gerçekleştirilen basın toplantısında Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. İsmail Mete İtil, Türkiye Maternal Fetal Tıp ve Perinatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Acar Koç, Türk Neonatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Murat Yurdakök ve Türk Perinatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Turgay Şener biraraya gelerek konuyla ilgili görüş ve önerilerini paylaştı.
Toplantıda, “Türkiye’nin en yoğun hizmet veren hastanelerinden biri olan Dr. Zekai Tahir Burak Hastanesi’nde kaybedilen bebeklerin çok büyük bir kısmı erken doğum ve bunun getirdiği ağır ve yaşamı tehdit eden komplikasyonlar sonucunda yitirilmişlerdir. Bu durum erken doğumun toplumsal olarak ne denli ağır yaralar ve kayıplara yol açtığının göstergesidir” denildi.
Dernek temsilcileri, görülebilecek erken doğum oranına da dikkat çekti: “Normal bir gebelik süreci genel olarak 40 hafta sürmektedir. Ancak 37. haftadan sonra 41. gebelik haftasına kadar gerçekleşen doğumlar normal zamanında (term) doğumlar olarak kabul edilmektedir. Erken doğum klasik olarak 24-37. gebelik haftaları arasındaki doğumları tanımlamaktadır. Görülme sıklığı yaklaşık olarak %10 civarındadır. Ülkemizde her yıl yaklaşık 1.300.000 doğum olduğu düşünülürse yılda en az 100.000 civarında erken doğum vakasıyla karşılaşacağımız söylenebilir. Bu durum nüfus artışının yüksek olduğu ülkemizde gerek anne ve çocuk sağlığı açısından ve gerekse ülke ekonomisi açısından ciddi problemlere yol açmaktadır.”
Erken doğumların anne ve çocuk sağlığı üzerine birçok olumsuz etkileri bulunduğuna dikkat çekilen toplantıda erken doğumun oluşmasına yol açan faktörler üzerinde de duruldu: “Enfeksiyon önemli bir erken doğum nedenidir. Enfeksiyonlar dışında rahim iç boşluğunun gereğinden fazla gerilmesine yol açacak diğer bazı durumlarda da erken doğum sıklıkla görülebilmektedir. Bu durumlar arasında çoğul gebelikler, anne karnındaki çocuğun su miktarının fazla olması (polihidroamniyos), rahim yapısını bozacak büyüklükteki myomlar veya doğumsal rahim anomalileri sayılabilir. Eskiden nadir görülen çoğul gebelikler giderek daha sık görülen ve buna bağlı olarak kadın doğum hekimlerinin günlük pratiğinde daha çok yer alan bir tablo haline gelmiştir. Kendiliğinden oluşan ikiz gebelikler yaklaşık olarak 90 gebelikte 1 görülürken, üçüz gebelikler 8.000 gebelikte 1, dördüz gebelikler ise 730.000 gebelikte 1 olarak görülür. Halbuki günümüzde yardımcı üreme tekniklerinin gelişmesi nedeniyle bu oranlar değişmiş ve çoğul gebelik insidansı belirgin oranda artmıştır. En büyük artış ise üçüz ve dördüz gebeliklerde olmuştur. Öyle ki, üçüz ve üstü gebeliklerin görülme olasılığı %300-400 oranında artmıştır.”
Toplantıda ayrıca, erken doğumu önleyebilecek ruhsatlı ve bilimsel olarak etkisi kanıtlanmış ilaçların tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de mevcut olduğu endikasyon, ruhsat ve devlet tarafından geri ödemelerinin yapılması ile de bu ilaçların hekimler tarafından kullanılabileceği, bu ilaçların kullanımıyla, mümkün olan zaman içinde erken doğumun süresinin uzatılabileceğinin de altı çizildi.
Toplantıda erken doğumun maddi zorluklarına da değinildi: “Ülkemizde resmi kurumlardaki küvöz sayısı yaklaşık 1,850 olarak alındığında, erken doğum eyleminin canlı doğumla sonuçlanması durumunda prematür bebeklerin küvöz ihtiyacı karşılanamayacak ve dolayısıyla bebek ölümlerinin sayısı artacaktır. 2003 verilerine göre, bebek ölüm hızının binde 29, perinatal ölüm hızının binde 24 olması, erken doğum sonucunda dünyaya gelen prematür bebeklerin yaşamsal kalitesi hakkında ciddi kaygılar ortaya çıkarmaktadır. Bunun yanında, bir günlük küvöz ve prematür/yenidoğan devamlı bakım maliyeti resmi kurumlarda 27,00 YTL - 44,50 YTL olup, bir bebek için ortalama 1 haftalık küvöz+yoğun bakımın kamuya maliyeti kabaca yıllık 80 milyon YTL olacaktır (ventilasyon ve personel maliyeti hariç). Resmi kurumlardaki küvöz sayısının yetersizliği nedeniyle özel hastanelere gitmek durumunda kalan çoğu hastanın 1 günlük küvöz maliyeti olan asgari 1,200 YTL’yi ödemek durumunda olacağı gözönünde bulundurulursa, dar ve orta gelirli nüfusun bu hizmetten faydalanması mümkün olmayacaktır.”
Dernekler son olarak erken doğum ve buna bağlı ölümleri engellemek için gerekli önlemlere dikkat çektiler:
1. Çoğul gebeliklerin oluşmasında önemli faktör olan yardımcı üreme teknikleri uygulamalarında transfer edilen embriyo sayısına hem devlet hem de özel kurumlarda olmak üzere kesin kısıtlama getirilmesi,
2. Devlet tarafından ödenen Yardımcı üreme tekniği ilaç ve uygulamalarının pahalı olması nedeniyle konulmuş olan (halen 3 uygulama, Kasım 2008’den itibaren 2 uygulama) kısıtlama yerine “Embriyo Freezing” olarak adlandırılan dondurma yöntemlerini zorunlu hale getirilerek ve sonraki uygulamalarda da devlet güvencesi getirilerek merkezlerin transfer ettiği embriyo sayılarında azaltmaya gitmelerini sağlamak,
3. Yenidoğan hizmetlerini yürüten merkezlerin donanım, hekim ve personel ihtiyacının ülke şartlarına göre yeniden değerlendirilmesi,
4. Doğum öncesi anne ve doğum sonrası bebek bakımına yönelik olarak verilen sağlık hizmetlerinin organizasyonunun sağlanması ve hasta bebek nakil sisteminin kurulması,
5. Yenidoğan bebek uzmanı yetiştirilmesi için Sağlık Bakanlığı, YÖK ve Üniversiteler arası işbirliğinin sağlanması,
6. Erken doğum konusunda toplumsal bilgilendirme ve eğitim olanaklarının yaratılması,
7. Erken doğumu önleyebilecek ilaçların endikasyon, ruhsat ve devlet tarafından geri ödemelerinin yapılması amacıyla yeniden gözden geçirilmesi,
8. Sağlık Bakanlığının bu gibi konularda sağlık politikası oluştururken, konuyla ilgili bilimsel dernek ve kurumlarla fikir alış verişinde bulunması