Sağlıkta büyük değişimlerin yaşandığı bir dönemde yeni sağlık sistemi yapılanırken ayaktan hastaların bütün ilaçlarını serbest eczaneler eliyle temin etmesi sağlandı. Bu uygulamayla, eczaneler entegre hale gelen kamu ağırlıklı sağlık sistemin içine çekilmiş oldu. Sisteme dahil olmak belli avantajlar sağlamanın yanında yeni sorumluluklar, yeni yükler getiriyordu. Bu dönemin ilk yarısında Türk Eczacılar Birliği (TEB) süreci ustaca yönetmeyi başardı. Politika yapıcılarla sürekli irtibat içinde oldu, eczanelerin menfaatleri yanında TEB’in de menfaatlerini koruma uğraşı verdi. Zaman zaman bu ilişkilerde gerginlikler olduysa da kopmaya meydan vermeden eczanelerin sistemde ağırlığı korunabildi.
Ne var ki, eczacılar adına söz söyleme tekelini elinde bulunduran TEB bu dönemin ikinci yarısında farklı bir tavır sergiledi. Bunda TEB yönetiminin değişmesinin mi, yoksa muhatap bürokratların ya da siyasetçilerin değişikliğinin mi rol oynadığını bilemem. Bu dönemde, politikaları yönlendirme ve eczanelerin sistemdeki ağırlığını, etkisini hissettirmekten çok, muhalif söylemli çatışmacı bir yola girildi. Aslında bu, Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) yılardır uyguladığı, eylemlerle diri tutmaya çalıştığı bildik bir yöntemdi. Bu tarz iletişimin, doktorların sistemde söz sahibi olmalarını gittikçe zayıflatan bir etki doğurduğunu düşünüyorum.
Eczacılara nakit girdi sağlayan katkı payı tahsilatı, ilaç provizyon sistemi aksaklıkları, SUT değişiklikleri, kare barkoda dayalı ilaç kontrol sisteminin devreye girmesi, kan ürünleri ve yatan hasta ilaçlarının eczaneler yönlendirme tekelinin sorgulanması, ilaçların ucuzlaması, bundan doğan stok zararlarının karşılanması gibi birçok husus muhalif söylem malzemesi olarak kullanıldı. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimi, genel seçimler ve son olarak TEB yönetim kurulu seçimleri dönemlerinde eylem kararları alınması birliğin sözünü ettiğim politika tercihinin bariz göstergesidir. Bu tutum devam ederse eczacıların da sistemde etkisini gittikçe yitiren bir meslek grubu olması kaçınılmaz olacaktır.
Bu dönemde TEB’in eczacıların menfaatini koruma reflekslerinin yeterince güçlü olduğu söylenemez. Aksine, reçete yönlendirmelerindeki haksızlık iddiaları, yüksek sözleşme formu ücretleri, eczanelerin muvazaı konusundaki tutumları eczanelerin önemli bir kısmının TEB’e yeterince sıcak durmalarını engelliyordu. Ne var ki, tek muhatap olan SGK’nın TEB tarafından savunulmayan eczacıyı korumasız bırakmayacağının garantisi verilemedi. Hatta bu konuda irade beyanında bulunan eczaneleri zorda bırakacak şekilde mütereddit politikalar izlendi. Sonuçta SGK ile yalnız başına kaldıklarında başlarına ne geleceğini kestiremeyen, TEB’e teslim olduklarında çatışmanın aleti olarak kullanılıp bir çıkar elde edemeyen bir eczacı kitlesi oluşturulmaya başlandı. Eczacılar bu ruh hali içinde eyleme zorlandılar. Bu yüzdendir ki, bir yandan eylem yaparak kepenk kapatan eczacıların önemli bir kısmı provizyon sistemine ilaç girerek eyleme kerhen katıldığı mesajını verdi.
Bu süreçte SGK’nın TEB’le yaptığı ve her eczaneye formu ücret mukabili satılan sözleşmeyi tek taraflı feshedilerek eczaneler bireysel olarak sözleşme yapmaya davet edildi. Aslında çok sayıda eczanenin bu tür sözleşme yapıp sistemde var olmaya devam etmek istediğine inanıyorum. Ancak TEB’i dışlayıp SGK ile yalnız başına kalan eczacı, SGK’nın kendine güven vermesini beklemektedir. Bu güvenin oluşmasını engelleyici adımlar ve söylemler eczacıyı zor duruma sokmaktadır. Bir yandan bu güvensiz ortamda eczacıdan radikal adım bekleyip, diğer yandan TEB’e göz kırpan bir politika uygulanması eczacıyı çözümsüzlüğe ve çaresizliğe itmekten başka işe yaramayacaktır. Hele Sayın Başbakanın marketten ilaç satılmasına ilişkin beyanına benzer açıklama ve söylentiler, eczacıyı daha çok panikleten ve çaresizlikten TEB’e mahkûm eden etki yapmaktadır.
TEB’in eczacıyı temsil gücünü politikaların oluşmasında etkileyici bir unsur olarak kullanabilmesi için muhalif çatışmacı rolünü gözden geçirmesi ve politik çıkarlarını değil eczacının menfaatini gözettiği mesajını verebilmesi gerekir. Aksi takdirde eczacıların TEB’in yanında yer alması bir zorunluluktan öte gidemeyecektir. Bu tarz birlikteliğin politikaları etkileme potansiyeli taşıması beklenmemelidir. Yani eczacı lehine bir durum oluşmayacak, bir adım ileri, bir adım geri sayılacaktır.
Eczacıların SGK’yı, SGK’nın da eczacıları gözden çıkarma şansı yoktur. Eczacının bu sıkıntılı durumdan çıkarılması dileğimdir. Kısacası ya politik otorite ve SGK ya da TEB eczacı nezdindeki imajını tazelemelidir. Hangisi öne çıkarsa o avantaj elde edecektir. Neticede eczacı rahatlayacaktır.
Prof. Dr. Sabahattin Aydın / SD PLATFORM