Geçen hafta Kanada'da yapılan Dünya Diyabet Kongresi'nde üzerinde yıllardır konuşulan diyabete karşı aşı geliştirilmesi konusunda çok önemli bir çalışma sunuldu. Bu çalışmada, Tip 1 diyabetin"enterovirüsler"le doğrudan ilişkili olduğu bildirildi.
Enterovirüsler içinde özellikle "koksaki virüsleri"nin Tip 1 diyabette insülin salgılayan beta hücrelerinin harabiyetine sebep olan otoimmün mekanizmaları tetiklediği gösterildi.
Koksaki virüsü, bildiğimiz gribe neden olan virüslerden biridir. Gerçekten uzun yıllardan beri grip salgınlarında, Tip 1 diyabetli vaka sayısında büyük ölçüde artış olduğu bilinmekteydi. 17 üniversitenin katıldığı "nPOD Viral Grubu"nun yaptığı çalışmalar sonucunda, diyabete yatkın genleri olan kişilerde diyabetin önce bir enterovirüsler enfeksiyonu ile tetiklendiği, sonra uzun yıllar insülin salgılayan hücrelerde kronik bir enfeksiyonun sessiz bir şekilde gittiği ve yeni bir alevlenmeyle hastalığın ortaya çıktığı gösterildi. Bu bulgulardan yola çıkarak Finlandiya'daki Tampere Üniversitesi, "Enterovirüs71" (EV71) aşısını tip 1 diyabet açısından riskli olan hastalarda denemeye başladı. 5120 kişide uygulanan EV71 aşı sonuçları, dünyaca ünlü Lancet Dergisi'nde yayınlandı ve aşının % 90 oranında etkili olduğu ortaya çıktı. Halen dünyada beş büyük grubun yürüttüğü çok merkezli proje, enterovirüsler ve bu virüsler içinde en riskli olan"koksaki B1" (CVB1) virüsüne karşı daha etkin aşı geliştirmek için araştırmalarını sonlandırmak üzere. Bu çalışmalar sonuçlandığı takdirde, diyabet riski altında olan ve riskli genleri taşıyan kişiler önceden aşılanarak Tip 1 diyabetin ortaya çıkışını önlemek ve bu hastalığı tarihten silmek mümkün olabilecek.
TİP 1 DİYABETTE İNSÜLİNSİZ YAŞAM İÇİN UMUT: T-REG TEDAVİSİ
Son günlerde "Tip 1 diyabet" için yeni bir tedavi yönteminden bahsediliyor. Bu yeni tedavi yöntemiyle diyabetin iyileştirildiği, bir yıl süre sonunda hastaların insülini bıraktığı anlatılıyor. Bu yöntemin ne olduğu, gelecekte ne ölçüde bir umut olduğu sıkça soruluyor.
Tip 1 diyabet, diyabetin çocukluk ve gençlik çağında ortaya çıkan formudur. "Otoimmünite" adı verilen"vücudun bağışıklık sisteminin bozulması"yla ortaya çıkıyor. Virüsler, toksin ya da benzer etkenlerin tetiklediği hatalı sinyallerle vücudun bağışıklık sistemi, kendi insülin salgılayan hücrelerini (beta hücreleri) düşman olarak algılıyor ve tahrip ediyor.
Bu tahribat sonucu beta hücrelerin tamamı yok oluyor, vücutta insülin hormonu tükeniyor ve hasta zorunlu olarak dışarıdan insülin enjeksiyonu yapmak durumunda kalıyor.
Tip 1 diyabettte hastalığın tetiklenmesinde, insülin salgılayan hücreleri tahrip eden aracı "T hücreleri"(inflamatuar mediatörler) temel rolü oynar. Hücreye toksik etki eden T hücreleri ve sitotoksinler, bir taraftan hücreyi tahrip ederken diğer taraftan T-REG (antienflamatuar mediatörler) sistemini baskılar. T-REG, beta hücrelerini koruyan ve T hücrelerinin saldırısını önleyen sistemdir.
Yale ve California grubunun çalışması bu noktada yoğunlaşıyor. Bu çalışma, hastanın kan örneğinden ayrıştırılan T-REG mediatörleri, laboratuvar ortamında çoğaltılarak tekrar hastanın kendi vücuduna verilip beta hücrelerini bu saldırıdan korumayı amaçlıyor.
T-REG sistemi içinde en önemli aracılar, insülin salgılayan hücrelerin sağ kalımını ve çoğalmasını sağlayan TGF-B hücreleri. Vücuttan alınan kan örneğinden kendi TGF-B hücrelerinin ayrıştırılması, diyabetin erken döneminde tahribatın önlenmesi ve Tip 1 diyabetin gelişiminin durdurulması açısından çok umut verici çalışmalar.
Netice olarak T-REG tedavisi ve immünolojik çalışmaların zaman zaman tekrarlanması gerekli, sonuçlarda bir yıla kadar insülinin bırakılabileceği belirtiliyor. Ancak bu tedavinin Tip 1 diyabetin hemen başlangıç döneminde etkili olduğunu belirtmek gerek. Tip 1 diyabetin ileri döneminde beta hücre nakli ve kök hücre çalışmaları, umut bağladığımız çalışmalar.