AHMET ÜNLÜ
Önce çok çalışana çok, az çalışana az ücret açıklamalarıyla gündem oluşturuldu. Bu olmadı memura rotasyon haberleri gündemi meşgul etti. Nihayet şapkalar düştü ve torba kanun tasarılarından yüzbinlerce memuru ilgilendiren hiçbir şey çıkmadı. Bugünlerde de kıdem tazminatı konusu gündemin yegane belirleyicisi haline geldi ve yüzbinlerce memurun bir derece ve disiplin sorunu hiç güdeme dahi gelmiyor.
Sorun yaşanmayan konularda gündem oluşturup asıl sorun kaynağı olan aday memurların basit bir disiplin cezasından dolayı görevlerinin sona erdirilmesinin sorun olarak görülmemesi oldukça düşündürücüdür. Yine 15.01.2005 tarihinden sonra göreve başlayan yüzbinlerce memurun son derece haklı bir talebi olan ilave bir derece sorunu ise tamamen unutuldu. Bu konudaki mağduriyetler ile mağdur ve mazlumlar çığ gibi büyümekte olduğundan sayın Başbakanın mağdurların ve mazlumların gök kubbeye yükselen feryatlarını duyacağını ve ilgililere çözüm için talimat vereceğini düşünüyorum. Hele hele bir hiç uğruna basit bir uyarı cezasından dolayı memuriyetleri sona eren aday memurların elektronik postalardaki feryatları kulaklarımı çınlatıyor.
Her ne kadar Anayasa Mahkemesi ilgili hükmü iptal etmiş olsa da(henüz gerekçeli karar yayınlanmadı) bu hüküm geriye yürümeyeceği için kararın yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için geçerli olacaktır. Ancak, bu hüküm nedeniyle görevleri sona erenlerden dava açmayanların ya da davayı kaybedenlerin hak mahrumiyetinin önlenmesi için kanuni düzenleme gerekmektedir. Davaları devam edenlerin de mutlaka gerekçeli kararı devam eden dava dosyalarına koymaları gerekmektedir.
Sayın Bakanın asıl açıklama yapması gereken iki konu
Sayın Çelik'in kıdem tazminatı konusunda sürekli açıklamalar yapmasına rağmen belirtmiş olduğumuz iki konuda niçin sessiz kaldığını anlamakta zorlanıyoruz. Acaba taleplerin haksız olduğunu mu düşünüyor, yoksa başka bir sebebi mi var? Şayet talepler haksızsa niçin sendikalarla mutabakata varıldı ve taahhüt altına girildi? Asıl işin sahipleri olan memur sendikalarının konuyu yeterince gündeme taşınmadığını da ifade etmek isteriz. Yoksa bu kadar haklı olunan bir konuda harekete geçilirdi ve sonuç alınırdı. Bu kadar haklı olunan bir konuda sürekli dağ fare doğuruyorsa birazda suç dağın dışında aranmalıdır.
Sonuç olarak ümidimiz odur ki 2014 yılı seçim yılıdır ve memurlara da disiplin affı ve bir derece gibi düzenlemeler bir seçim yatırımı olarak 2014 yılına bırakılmaz. Çünkü, bu tür düzenlemeler zamanında yapılmazsa, her geçen gün mağduriyet ve tepkiler artacak ve yapılan hayır ürkütülen kurbağaya değmeyecektir.
Bu ülkede erken emeklilik dahi günlerce tartışıldı
Hatırlanacağı üzere emeklilik için gerekli olan prim gününü doldurup ta yaşa takılanların emekli olup olamayacağıyla ilgili günlerce sayın Bakan tarafından açıklama yapılmıştı. Hatta erken emeklilik konusunda SGK Başkanı bir gazeteciye özel açıklamalarda dahi bulunmuştu. Erken yaşta emeklilik gibi Sosyal Güvenlik Reformundan sonra hiç gündeme gelememesi gereken bir konu dahi aylarca gündem oluşturmuşken memurların son derece haklı taleplerinin hiç gündeme gelmemesi anlaşılır bir durum değildir.
Memurlar lütuf değil imzalanan metnin gereğini istiyor
Daha önce bu köşeden aday memurların basit bir disiplin cezası alması nedeniyle görevlerinin nasıl sona erdirildiğini gündeme taşımıştık. Yine bir derece verilmesinin zaruri olduğunu anlatmaktan yorulduk. 2012 yılı toplu sözleşme görüşmelerinde ayrıntılı olarak ele alınan; 1- Sözleşmelilere kadro 2- Disiplin affı 3- Bir derece gibi 3 ana düzenlemeden sözleşmelilerin kadroya geçirilmesi çözüldü. Ancak, diğer iki konu hala gündemde yok.
Herkesin ve her kesimin üzerinde mutabakat sağladığı bir konuda ilgililer tarafından harekete geçilmemesini ve torba kanun tasarılarında yer almamasını anlamak mümkün değildir. Binlerce insan bu konularda mağduriyet yaşıyor ve kimsenden de çıt çıkmıyor.
Özellikle bu konularda Kamu Personeli Danışma Kurulu'nda mutabakata varılması beklentiyi daha da haklı hale getirmiştir. Bu Kurulda alınan kararların taahhüt olduğunu hatırlatmaya gerek duymuyoruz. Ayrıca, aday memurların disiplin cezası alması halinde görevlerinin sona erdirilmesi nedeniyle yaşadıkları mağduriyetin de sona erdirilmesi gerekmektedir. Daha önce bu konuyu canlı örnekler üzerinde açıklamıştık. Dolayısıyla memurun ekmeğini kaybetmesinden daha ağır bir şeyin olmadığını ve bu konuda da mutlaka çözüm getirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle memur sendikaları bu iki konuyu gündemlerinden çıkarmamalıdırlar.
Bu bağlamda yüzbinlerce memurun haklı beklentisi karşısında sayın Bakan'ın bu konudaki derin sessizliğini bir an önce bozması ve harekete geçmesi yönündedir. Şayet bu iki konuda muhalefet önerge verir ve önergeler de kabul görmezse hükümet ciddi destek kaybedecektir, bizden hatırlatması.
Bir derece 666 sayılı KHK ile çok önemli hale gelmiştir
15.01.2005 tarihinden sonra göreve başlayan veya sözleşmeli statüden memur kadrosuna ataması yapılan ve yeni göreve yapılacak olan binlerce memurun yüzde yüz haklı oldukları halde niçin ilave bir dereceden yararlandırılmadıklarını ve basit bir düzenlemeyle sorunun nasıl çözülebileceğini ve binlerce memurun nasıl sevindirileceğini açıklamaya çalışarak okurlarımızdan gelen haklı talepleri gündemde tutmaya çalışacağız. Çünkü, 666 sayılı KHK ile ilave bir derece oldukça önemli hale gelmiştir.
Daha önceki yazılarımızda bu düzenlemenin eksik olduğunu ve bu tarihten sonra kamuya giren binlerce memurun mağduriyet yaşayacağını ve madde metninin düzeltilmesi gerektiğini hatta nasıl yazılması gerektiğini dahi belirtmiştik. Gelinen nokta ortada 15.1.2005 tarihinden sonra atanan kapsamdaki binlerce personel ilave bir dereceden faydalanamadı. Bize gelen çok sayıda elektronik posta iletisi mağduriyetin yüksek sesle yükseleceğini göstermektedir.
Mağdurlar çözüm için ne yapmalı?
Yukarıda belirtmiş olduğumuz konularda mağdurlar kendi aralarından seçecekleri temsilcilerle sayın Bakandan, AK Parti Genel Başkan Yardımcılarından randevu talep ederek kamuoyu oluşturmalıdırlar. İnsanların kendi sorunlarını kendilerinden daha güzel kimse ifade edemez. Yine mağduriyetlerini ifade eden elektronik posta ve diğer mektupların da farkındalık oluşturmada etkili olacağını düşünüyoruz. Her iki konudaki mağdurların sayısının yüzbinleri bulduğunu düşünürsek ilgililere gönderilecek mağdur sayısı kadar mektubun nasıl bir farkındalık oluşturacağını varın siz düşünün. Sonuç olarak karanlığa söylenmek yerine hep beraber mum yakmaya çalışmalıyız.