Beynin Yeniden Yapılandırılması
İstismar ve beynin sersemlemesi arasındaki ilişki demek ki stres hormonları ile alakalıdır. Ağır ceza, istenmeyen cinsel yakınlaşmalar, aşağılama ve ihmalin aşırı stres horman salınımına neden olduğu düşünülmektedir; bu da beyin hücrelerinin birbirine gönderdiği sinyaller üzerinde kalıcı bir etki üretmektedir. Sonuç olarak beyin strese karşı aşırı cevap verme durumuna girer. Teicher, “Biliyoruz ki strese erken yaşta maruz kalan (laboratuar) hayvanlar korku, anksiyete ve ciddi ‘savaş ya da kaç’ reaksiyonları geliştiren bir beyne sahiptirler. Aynısının insanlar için de geçerli olduğunu düşünüyoruz” demiştir.
Araştırmacılar, tarama yöntemleri ve beyin hücreleri birbirlerine sinyal gönderdiği zaman oluşan elektriksel aktiviteyi kaydeden araçların yardımıyla insan beynini incelemektedir. Bu testlerin sonuçları, normal bir beynin işleyişi ve yapısı ile istismar geçmişi olduğu bilinen beyinlerle karşılaştırma yapılmasına olanak sağlar. McLean Hastanesi’nde yapılan deneyler, örneğin, istismar geçmişi olan hastalarda, istismarsız olan kişilere oranla iki kat daha fazla anormal elektriksel aktivite olabileceğine işaret etmektedir.
Sağ elini kullanan istismar kurbanları test edildiğinde, beyinlerinin sol tarafında anormallikler görülmektedir (Sol taraf vücudun sağ tarafını kontrol eder ve tam tersi de geçerlidir). Sol elini kullananlarla henüz çalışma yapılmamıştır. Araştırmacılar, bu sol taraf bozulmalarının istismar edilen kişilerde depresyon ve hafıza problemlerinin gelişmesine destek verdiğine inanmaktadır.
Ensest kurbanlarında Elektriksel aktivitedeki anomalilerin görüldüğü 1979’dan beri bilinmektedir. Dr.Teicher, sözel istismara uğrayan ve evde şiddete tanık olan kişiler üzerinde bu anomalilere bakmayı planlamaktadır. Kendisi ve arkadaşları, yüksek sesle bağırma, azar ve aşağılayıcı sözlere maruz kalan 554 üniversite öğrencisi ile gerçekleştirdikleri bir çalışmada anksiyete, depresyon ve beyin farklılıklarının olduğunu zaten kanıtlamışlardır.
Dr. Sürmeli, Ensest kurbanı olan 7 yaşından 22 yaşına kadar eniştesi tarafından cinsel tacize uğramış 30 yaşındaki bir erkek hastasında Kronik depresyon, İntihar düşünceleri, kaygı, ve kadınlara ilgi duymama olduğunu ve beyin MRI’ında beyin dokusunda ciddi azalma ve EEG sinde elektrik akımı bozuklukları tespit ettiklerini belirtti. Kullandığı antidepresant ilaçladan fayda görmemişti. EEG Biofeedback tedavisi ile Depresyonun kalmadığı, intihar düşüncelerinin olmadığı ve cinsel taciz olayının tekrar tekrar hatırlanmasının kalmadığını söyledi.
Beyin farklılıklarının görüldüğü bir durumda, “Sen aptalsın,” “Asla bir baltaya sap olamayacaksın” ve “Neden biraz kuzenin gibi olamıyorsun?” benzeri ifadeleri içermektedir. Bu çalışmadan, Teicher “sözel saldırıya maruz kalmanın fiziksel ya da aile dışı cinsel istismar kadar güçlü etkilerinin olabileceği” sonucunu çıkarmaktadır.
Diğer araştırmalar, istismara uğrayan kişilerin beyinlerindeki elektriksel anormalliklerin epilepsi hastalarında görülenlerle benzer olduğunu ortaya koymuştur. Bazı istismar kurbanları epilepsiye dair fiziksel kanıt olmamasına rağmen sahte ya da yalancı nöbetler geçirmektedir. Teicher, durumun “Kafa kurcalayıcı” olduğunu kabul etmektedir. “Çocukluk istismarı, nöbet durumunu anımsatan anormal elektriksel beyin aktivitesine neden olabilir, fakat gerçekten epilepsiye neden olmaz.”
Beyinde İntihar
Çocukluk döneminde istismara uğrayan kişiler, istismara uğramayan kişilere oranla daha sık intiharı düşündüklerini kabul etmektedirler. Ve araştırmacılar epilepsi benzeri beyin anormallikleri ile intihar düşüncesi arasında kuvvetli bir ilişki tespit etmiştir. Teicher, “Bu ilişki, intihar ve depresyon arasındaki ilişkiden daha kuvvetli olabilir,” demiştir. Depresyon genellikle insanları kendi hayatlarını almaya iten primer bir dengesizlik olarak düşünülür. Fakat Ulusal Sağlık Enstitüsü’nde gerçekleştirilen bir çalışmada, intihar etme düşüncelerinin gerçekte istismara uğramış çocuklarda depresyonun önüne geçtiği tespit edilmiştir.
Teicher, “ Epilepsiyi taklit ederek beyin anormallikleri gösteren hastalarda son derece yüksek seviyelerde intihar düşüncesi gözlemliyoruz,” demiştir. “İntihar düşünceleri sağlıklı kişilere oranla bu tür anormallikler gösteren hastalarda dört ya da beş kat daha fazla sıklıkta olmaktadır.”
Çocukluk dönemi stresi uzun süre boyunca insan tarihinin bir parçası olmuştur, bu yüzden beyin gelişimi üzerindeki etkilerinin hepsinin kötü olduğuna inanmak güçtür. Diğer bir deyişle, benzer stresler sağ kalım avantajı yaratmalıdır. Teicher, “Bu üzerinde düşündüğümüz bir fikirdir,” demiştir. “İstismar, kötü olacağına inandığı bir dünyada beynin başa çıkabilmek adına değişmesine mi sebep olur? Düşman ortamlarda hayatta kalma ve üreme başarısını sağlayan mücadele ya da kaçış davranışlarını mı geliştirir?”
Ne yazık ki bu noktada, sağlık çalışanları her sene karşılaştıkları milyonlarca çocuk istismarı vakasını nasıl ele alacakları hakkında endişe duymaktadır. Teicher, olabilecek en erken değerlendirme, gözlem, tedavi ve gelecekteki istismarlardan korunmayı tavsiye etmektedir. “Çocuk ne kadar küçükse, beyni o kadar esnektir ve yapısında ve işlevindeki kötüye giden değişimleri azaltma şansı daha yüksektir,” demiştir.
McLean’deki araştırmacılar şu anda, istismarın etkilerinin nasıl geriye döndürülebilir olabileceğini araştırabilmek için ödenek başvurusu hazırlamaktadırlar. Teicher, “Stres temelli hormonlar, yeni antidepresan ilaçlar, rahatlama egzersizleri ve psikoterapi ile düzenlenebilir,” demiştir. Aynı zamanda daha az akla gelen çözümler de ortaya çıkabilir. En az bir çalışma, dövüş sanatları eğitiminin saldırganlığı azalttığını tespit etmiştir. Masa tenisi, dövüş sanatları ve rugbynin etkilerini karşılaştırmış ve dövüş sanatlarının saldırganlığı daha etkili olarak yok ettiği sonucuna ulaşmıştır.