Geçen gece salondan bir çığlık yükseldi. Zevcenur Hanım sehpanın kenarına ayağını vurmuş. Sehpa ağır olduğundan milim kımıldamamış ama sol ayağın serçe parmağı doksan derece şaşılaşmış. Türkçesi: Kırılmış.
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Vakfı'nın kurduğu Özel Academic Hospital adlı bir hastane var. Temiz. Düzenli. Fakültenin hocaları orada hasta muayene ediyor.
Hemşireler gayet iyi...
Bir de paragöz sağlık tüccarlarından değiller; "ona da bakalım, bunu da yapalım" diye hastayı soyup soğana çevirmiyorlar.
Ayağımız alıştı, Çiftehavuzlar'daki kısım eve çok yakın olmasına rağmen, bize biraz daha uzak olan Bağlarbaşı'ndakini tercih ediyoruz.
Çin: Ortopedist cenneti
Neyse... Dün sabah gittik. Ortopedide ve travmatolojide kim var? Doç. Semih Takka mı? Çok iyi... Bu yaz ayağımda bir sorun olmuş, Semih Bey halletmişti. Hem işini iyi yapan, hem de mizah duygusu olan insanları severim.
O sefer randevulu gitmiştik. Semih Takka adlı bir hekimin muayene edeceğini öğrenince hastanenin sitesinden özgeçmişine bakmıştım.
Karşılaştığım kariyer beni şaşırtmıştı: Askerliğini Hakkâri Dağ Komando Tugayı'nda yapmasını değil; Çin'de, Tayvan'da, Singapur'da ve Japonya'da çalışmış olmasını kastediyorum.
Benim ayağıma baktığında sohbet edecek vakit olmadığı için soramamıştım. Ama bu kez beş dakikalık bir nefes alma süresi oldu.
Nedir bu Çin işi, Japon işi? "Batı'da artık sanayi yok ki" dedi. Sermaye batıdan doğuya kaydı. Üretim artık Çin'de yapılıyor. Yani, başta el ve ayak olmak üzere, vücudun hareket sistemini ilgilendiren kazalar en çok Uzakdoğu'da oluyor. Tecrübesini artırmak isteyen bir ortopedist için uygun bir ortam.
"Çin'de çalıştığım hastane çok ama çok büyüktü; 275 ameliyathanesi vardı" dedi Hoca... Her türlü vakadan o kadar fazla görüyorlarmış ki bir süre sonra insana sıkıntı veriyormuş.
Çok büyük fabrikalar, çok büyük hastaneler kurmak, merkezileştirme takıntılı sosyalist sistemin sonucu... Japonya'da ise kentlerde çok sayıda uzmanlaşmış küçük hastane varmış. Burada göz, şurada kanser, ötede diş...
Siborglaşacağız!
Peki burada nelerle uğraşıyor dersiniz? Harika bir proje üzerinde çalışıyorlarmış... Marmara Üniversitesi ile Boğaziçi Üniversitesi'nden uzmanlar bir araya gelmiş... "Hisseden Protez" (yoksa "Canlı Protez" mi demeli?) yapmak için uğraşıyorlarmış...
Mesela Güneydoğu'da eli kopmuş bir asker düşünün... Vücuduna bir çip yerleştirilecek... Bu sayede "protez el" nesneleri hissetmeye ve hareket etmeye başlayacak...
Bitmedi. Hoca sordu: "Akıllı telefon kullanıyor musunuz; mesela iPhone..." Kullanıyoruz...
"Telefonunuza kulaklık benzeri bir kablo bağlasak... Bu kablonun ucunu da kalbinizin üstüne yapıştırsak... Telefonunuz kalbinizin gidişatını izlese... Bir kriz durumunda otomatik olarak sağlık merkezini arasa..."
Şahane bir fikir değil mi?
Çalışmaya başlamışlar mı? Maalesef hayır. Niye? Çünkü şu anda ne zaman varmış uğraşacak, ne de para!
Olmadı ama... Hem ders vereceksin, hem hasta bakacaksın, hem de araştırma geliştirmeyle uğraşacaksın: Bir Türk dünyaya bedeldir!
Emre Aköz / Sabah