Richard Anderson-BBC
Buna gizli kapaklı anlaşmalar ve aşırı fiyatlandırma suçlamalarını da ekleyin, aklınıza hangi sektör geliyor?
Bankacılık diyenler yanıldı. İş tanımı kârlarını artırmak değil, insan hayatı kurtaracak ya da acılarını dindirecek ilaç üretmek olan bir sektörden, ilaç sektöründen bahsediyoruz.
Sektör, insanlığın bugün kullandığı binlerce ilacı üretti üretmesine, ama bunun karşılığında çok büyük kârlar elde etti, hem de her zaman meşru yolları kullanarak değil.
Geçen yıl ABD'nin dev ilaç şirketi ve sektörel ciro bakımından dünyanın 1 numarası Pfizer'ın kâr marjı yürek hoplatıcı düzeylere, yüzde 42'lere ulaştı.
Yıllanmış bir ilaç sektörü yöneticisi boş yere "Ben bu boyutta bir kârı meşrulaştıramazdım" dememişti.
Şirketin geçen yıl hayvan sağlığı alanındaki yan kuruluşunu satarak elde ettiği 10 milyar dolarlık tek seferlik kârını çıkardığınız zaman bile şirketin kâr marjı hala yüzde 24 ile akıl almaz düzeylerde.
Bir karşılaştırma yapmak gerekirse, Britanya'da bu yıl enerji şirketlerinin kârlarının yüzde 4 ila 8 olacağı açıklandığında kıyametin koptuğunu hatırlatalım.
Geçen yıl beş büyük ilaç şirketinin -Pfizer, Hoffmann-La Roche, AbbVie, GlaxoSmithKline (GSK) ve Eli Lilly'nin- kâr marjları yüzde 20'yi geçiyordu.
'Vurgunculuk'
Bazı ilaçların tam kürünün 100.000 dolar gibi astronomik rakamlara vardığı ve üretim maliyetlerinin düşüklüğü düşünüldüğünde, bu boyutlarda kârların nasıl elde edildiğini anlamak hiç zor değil.
Geçen yıl dünyanın önde gelen 100 onkoloğu, Blood adlı bilim dergisine yolladıkları açık mektupta kanser ilaçlarının fiyatlarının düşürülmesi için çağrı yapmışlardı.
Bu mektuba imzasını koyanlardan Knight Kanser Enstitüsü Başkanı Dr. Brian Druker konuyu şu sorularda özetliyor:
"Gleevec adlı kanser ilacından yılda 3 milyar dolar kâr ediyorsanız, 2 milyar dolar kâra razı olur musunuz? Gerekli düzeyde kâr etmekle vurgunculuk arasındaki sınırı ne zaman geçmiş olursunuz?"
Sadece kanser ilaçları da değil, bu yıl, Nisan ve Haziran ayları arasında ilaç şirketi Gilead, çok satan Sovaldi adlı hepatit C ilacından 3,5 milyor dolar kazandı.
İlaç şirketleri genellikle kârlarını, yaptıkları araştırma ve geliştirme çalışmalarının çok pahalıya malolmasıyla açıklıyorlar. Ortalama olarak üretilen her 10 ilaçtan sadece 3'ü kârlı oluyor, ve bazen biri de yılda 1 milyar doların üzerinde gelir sağlıyor. Bir çoğu ise piyasaya bile çıkamadan unutulup gidiyor.
Fakat, genel tabloya baktığımızda ilaç şirketlerinin en büyük maliyetinin aslında araştırma geliştirmeye değil, pazarlamaya gittiğini görüyoruz. Üstelik kâr marjlarına araştırma geliştirme maliyetleri zaten ekleniyor.
Buna karşılık ilaç şirketleri, ürettikleri ilaçların sadece üretim maliyetiyle değil, uzun vadede sağladıkları bireysel ve toplumsal tasarrufla da birlikte değerlendirilmesi gerektiğini söylüyorlar.
Britanya İlaç Sanayicileri Birliği Başkanı Stephen Whitehead, "İlaçlar aslında uzun vadede para bile kazandırır" diyor ve şu örneği veriyor:
"Hepatit C'yi alın. Karaciğer nakli gerektiren ve ölüme yol açan korkunç bir virüs. 12 haftalık ve 55 bin-110 bin dolar tutarında bir ilaç kürü yüzde 90 iyileşmeyle sonuçlanıyor. Bu insanlar hem yaşayıp ailelerine katkıda bulunmaya devam ediyorlar hem de ameliyat bile olmaları gerekmiyor. Bu müthiş bir tasarruf."
Söyledikleri doğru ama bir çok uzmana göre, bir şeye yüksek fiyat koyduğunuzda hala satabiliyor olmanız, özellikle de bu insan sağlığıyla ilgili bir konu olduğunda, yüksek fiyat koymanızı ille de meşru kılmıyor.
Ama bu tür karşı çıkışlar, ilaç şirketlerinin eninde sonunda hesap verdiği merci olan hissedarları için pek değer taşımıyor muhtemelen.
'Markaya sadakat yok'
Büyük ilaç şirketleri ayrıca yüksek kâr oranlarına bir diğer gerekçe olarak kâr edebilmek için kısa bir zaman pencereleri olmasını da öne sürüyorlar.
"Bir ilaca genellikle 20 yıllık patent veriliyor. Fakat bunun 10-12 yılı zaten yüksek maliyetlerle ilacın geliştirilmesi için harcanıyor. Patent süresi bitip de başka şirketler daha ucuz bir alternatif geliştirmeden önce kâr edebilmek için geriye 8-10 yıllık bir zaman kalıyor" diyorlar.
Patent bittikten sonra satışları genellikle yüzde 90'ın üzerinde düşüş kaydediyor. "İlaç sektöründe markaya sadakat yok" diyor GlobalData adlı araştırma şirketinin başkanı Joshua Owide: "Diğer sektörlerin aksine patent bitince marka da kapı dışarı ediliyor ve tüketici ucuz alternatiflere yöneliyor."
İşte ilaç şirketleri bu yüzden patentlerini uzatmak için inanılmaz bir çaba gösteriyor, sayısız avukat tutuyor ve bir servet harcıyorlar.
Üç ayda 3 milyar dolar kazanan bir ilaç söz konusu olduğunda patentin bir ay uzatılması bile inanılmaz kârlar anlamına geliyor.
Kirli taktikler
Varolan iki ilacı biraraya getirerek daha geniş kullanımlı yeni ilaçlar üretmek ya da aynı içerikle bir ilacın tamamen aynısını başka isimle üretmek gibi yollarla da patentlerin ömrü uzatılmaya çalışılıyor.
Britanya'dan Glaxo Smith Klein (GSK) da dahil olmak üzere bazı büyük şirketler, ucuz ilaç üreten firmalara üretimi geciktirmeleri için para ödemek gibi etik olarak çok daha tartışmalı taktikler kullanmakla da suçlanıyor.
Burada büyük ilaç şirketinin ödeyeceği para, ucuz ilacın satışıyla elde edilecek gelirden çok daha fazla olduğundan, anlaşma iki taraf için de kârlı olabiliyor.
Doktorlara rüşvet
Fakat ilaç şirketlerine yönelik, kimisi itiraf da edilmiş, daha da ağır suçlamalar var.
Yakın zamana kadar etik olarak çirkin bulunsa ve bazı yerlerde yasak olsa bile, büyük ilaç şirketlerinin doktorlara, reçeteye kendi ilaçlarını yazsın diye ödeme yapması yaygın bir uygulamaydı.
GSK daha Eylül ayında Çin'de doktorlara rüşvet vermekten 490 milyon dolar cezaya çarptırıldı ve Polonya ile Ortadoğu'da benzer taktikler kullanmakla suçlandı.
Para bir yana doktorlara verilen hediyeler, burslar, masrafı ödenen seyahatler gibi ayrıcalıkların nerede rüşvete girmeye başladığını belirlemek zor ve bunlar özellikle ABD'de çok yaygın uygulamalar.
Yakınlarda yapılan bir araştırma ABD'de ilaç şirketlerinden çeşitli ödemeler alan doktorların hastalarına bu ilaçları yazma olasılığının iki kat attığını ortaya koydu.
Bu durum, hükümetlerin, sağlık hizmetlerinin ilaca ayırdığı fonların da şişmesine neden oluyor olabilir.
Bir başka yeni araştırma Britanya'da doktorların yazdıkları ilacın aynı etkiyi yapan ucuz versiyonunu yazmaları durumunda Ulusal Sağlık Hizmetleri'nin, yılda 1 milyar sterlin tasarruf edeceğini ortaya koydu.
Bildirim mecburiyeti
İşte bütün bunlar ABD ve Britanya'da doktorlara yeni düzenlemelerle sektörden aldıkları bütün ödeme ve hediyeleri bildirme mecburiyeti getirildiğinde önemli ölçüde değişebilir.
Ama iş doktorlarla bitmiyor.
Bir çok ilaç şirketi eczacılarla ilaçlarını yüksek fiyatla satmak üzere anlaşma yapmakla, deneme sürecindeki ilaçlar hakkında dergilerde ilacın olumsuz yanları üzerinde durmayıp olumlu yanlarını metheden tanıtım yazılarına yer vermek gibi şeylerle de suçlanıyor.
Hatta yanlış tanıtım ve hatalı bilgilendirme gibi sebeplerle milyarlarca dolar cezaya çarptırılan şirketler var.
Fakat öyle görünüyor ki kârların yüksekliği nedeniyle bu cezalar şirketler için pek caydırıcı olmuyor ve yasal sınırları zorlamaya çekinmiyorlar.
Gidiş nereye?
Bu durumda Dünya Sağlık Örgütü'nün ilaç şirketlerinin meşru kâr arayışı ile kamunun daha geniş tıbbi ve sosyal ihtiyaçları arasında içkin bir çıkar çelişkisi bulunduğunu söylemesine şaşmamak gerekiyor.
Avrupa Konseyi de "hastalar ve kamu sağlığını ilaç sanayiinin istenmeyen etkilerinden koruma" konulu bir araştırma başlatıyor.
Bu araştırmada, ilaç şirketlerinin sağlık çalışanlarıyla ilişkileri veya kamu sağlığı kuruluşlarının büyük şirketlerden maaş alan uzmanların bilgilerine başvurması gibi uygulamalar da ele alınacak.
Bu tür araştırmaların sonuçları ne olursa olsun, maliyetlerin yükselişi ve bilimsel ilerlemenin geldiği düzey itibariyle eski ilaç geliştirme modeli artık değişmek zorunda ve ilaç sektörü köklü bir değişim sürecinin eşiğinde.
Büyük ilaç şirketlerinin bol ve tatlı kârları hiç olmadığı kadar tehdit altında.