Yazın en uzun süreli ve en bereketli meyvesidir üzüm. Eski Mısır mezarlarında ve yazıtlarında sıklıkla yer alan ve mitolojide Tanrıların besini diye anılan üzüm, Mısırlılar ve Fenikeliler aracılığıyla M.Ö. 4000'li yıllarda deniz yoluyla tüm dünyaya dağılmış. Her gün yeni bir faydası keşfedilen bu mucizevi meyvenin şifa amaçlı kullanımı da çok eskilere dayanıyor. Üzümün çekirdeği, kabuğu ve yaprakları tüm dünyada geleneksel tıpta birçok dönemde ilaç olarak kullanılmış.
Üzüm çekirdeği ve kabuğu yüksek oranda PCO (proantosiyanidin) ve resveratrol içerir ki bu maddeler, bilinen en güçlü antioksidanlardır. Bu maddeler, meyvenin, doğada kendisini korumak için ürettiği şeyler aslında. Siyah üzümde daha fazla miktarda bulunuyorlar ve siyah üzüme hafif buruk tadı veren de yine bunlar. Bir dönem, şarabın kalp damar hastalıklarına karşı koruyucu olduğuna dair önemli miktarda bilimsel çalışma yayınlandı ve şarapla arası iyi olanlar buna hayli sevindiler.
Ancak şarabın içindeki koruyucu maddenin, üzümün çekirdeğinde ve kabuğunda oldukça fazla oranda bulunan 'resveratrol' olduğu kısa süre sonra ortaya çıktı, yani damarlarınızı korumanız için alkol almanıza gerek yok, küçük bir salkım üzümü çekirdeğiyle birlikte tüketmeniz yeterli. Üzüm çekirdeğinin antioksidan özellikleri, çok tanınmış antioksidan vitaminler olan C vitamininden 20 kat ve E vitamininden ise 50 kat daha üstün. Antioksidanlar, oksijenin artık ürünlerinin dokularımıza zarar vermesini önleyen maddeler. Adeta hücre ve dokularımızın paslanmasını engelliyorlar.
ÜZÜM DNA'YI ONARIYOR
Vücudumuzun bünyesinde de okside olmaya yani paslanmaya eğilimi olan birçok yapısal eleman mevcut. Yaşadığımız sürece her soluk alıp verişimizde hücrelerimizdeki proteinler, lipidler, karbonhidratlar ve en önemlisi genetik şifremizi içeren DNA molekülü okside olur. Yaşlanmadan kansere kadar pek çok dejeneratif değişimin temelinde bu oksidatif süreç yer alır.
HASAR RİSKİ AZALIYOR
Üzüm çekirdeği, genetik şifremiz olan DNA'daki oksidatif hasarlanma riskini azaltarak, yaşlanmaya da kanser oluşumuna karşı da savaşır. Eğer kişi yeterince antioksidan madde almazsa, erken yaşlanma, kronik dejeneratif hastalıklar ve kanser ortaya çıkma olasılığı artar. Yüksek doz antioksidan içeren üzüm çekirdeğinin kullanıldığı hastalıkların başında sedef, egzema, Alzheimer, Parkinson, MS, ALS, bazı felçler, romatizmal hastalıklar ve kanser gelir. Radyasyon hasarlanmalarının onarımında da etkilidirler. Üzüm çekirdeği ve kabuğunda bulunan bu PCO'ların antioksidan özellikleri yanısıra birçok başka fonksiyonları da var. Bakteri ve virüs öldürürler, kanser hücrelerine karşı savaşırlar, yangı giderici özellikleri de mevcut. Kan damarlarını genişletirler ve damar duvarlarında zararlı kolesterolün ve yağların birikimini engellerler, dolayısıyla kan dolaşımına büyük fayda sağlarlar, kan dolaşımının düzelmesi ise hemen hemen tüm organ sistemlerinde olumlu değişikliklere yol açar. Varis ve basur gibi toplardamar yetersizliklerinde ve kılcal damar hasarlanmalarında da faydalıdırlar. Kalp krizi ve felç riskini azaltır.
GÖZÜ KORUYOR
Göz sağlığı için de çok önemli faydaları mevcut bu güzel meyvenin. Yaşa bağlı görme kaybını geciktiriyor. Korneayı koruyor. Bu nedenle üzüm çekirdeği ve kabuğu, sürekli bilgisayarın başında olan kişilerin göz sağlığının korunmasında önemli yer tutuyor. Bu mucizevi meyveden etkin bir şekilde faydalanmanın en pratik yolu, katı meyve sıkacağında karışık meyve suyu hazırlarken, bir salkım tanelenmiş çekirdekli siyah-beyaz karışık üzümü, çekirdeğini ve kabuğunu presleyerek sıkmak, çünkü en önemli etken madde olan resveratrol, meyvenin çekirdeğinde ve kabuğunda saklı. Sağlığınız ve güzelliğiniz için her gün bir küçük salkım üzüm yeterli, vücudumuz sandığınızdan çok daha tutumlu.