Balçiçek İLTER
Balçiçek İlter'in bu haftaki konuğu YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç: YÖK'ün istediği, bütün üniversitelerin devlet veya vakıf, şeffaf bir şekilde yönetilmesi. Ama sayısı çok az olmakla birlikte, bazı vakıf üniversiteleri hesap hareketlerini beyan etmiyor. Veyahut öğrenciden toplanan gelir, kurucu vakfın sahiplerinin yakınlarına doğrudan doğruya havale edilmiş.
-Röportajın dün yayınlanan bölümünde YÖKyetkilerini devrediyor diye başlamıştık, oradan devam edelim. Pedagojik formasyon...
Bu konuyu da yetki devri çerçevesinde ele alıyoruz.MEB'in planlamaları ve önerileri doğrultusunda gerçekçi bir rakam olarak 15.000 kontenjan belirlemiştik. Fakat bir taraftan öğrencilerin yoğun talepleri diğer taraftan üniversitelerimizden gelen öneriler ile konuyu başka bir çerçevede değerlendirdik. Pedagojik formasyon aslında bir sertifika programı. Biz YÖK olarak akademik derece ve diploma programları ile ilgili düzenleme yapıyoruz. Üniversiteler bu bağlamda konunun değerlendirilmesini istediler, bizler de kabul ettik. Eğitim fakülteleri bulunan ve altyapısı elverişli üniversitelerimize kontenjanları belirleme yetkisini devrettik. Akademinin doğasına uygun olan, konuya ilişkin YÖK'ün dışında bir üst planlamanın yapılması gerektiğidir. Öğretmenlik mesleğinin önemi azaltılmadan havuzun geniş tutulması ve özellikle lise öğretmenliğinin lisansüstü derecesi ile ilişkilendirilmesi daha doğru olur diye düşünüyoruz.
-Vakıf üniversitelerinde durum nedir?
19 Kasım 2014'te bir yasa değişikliği oldu ve kanunun amir hükmü doğrultusunda vakıf üniversiteleriyle ilgili bir düzenleme yapılması icap etti. Bu yasal bir zorunluluktu. Biz de bunun üzerine yönetmelik değişikliği yaptık. Daha önceki mevzuatta faaliyetten men ve kapatma zaten vardı. Kanun gereği tedricilik getirildi ve düzeltici, kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerle kaynak aktarımına dair hükümler getirildi. Yönetmelik taslağı şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşıldı. Gelen öneriler üzerine pek çok maddesi değiştirildi ve son şekli verildi. Yapılan budur.
-Vakıf üniversitelerinde her şey şeffaf değil mi?
Sayısı çok az olmakla birlikte, bazı vakıf üniversiteleri hesap hareketlerini beyan etmiyor. Veyahut öğrenciden toplanan gelir, kurucu vakfın sahiplerinin yakınlarına doğrudan doğruya havale edilmiş. Ya da üniversite gayrimenkullerini izahı zor şartlarda satmış ve sattıktan sonra tekrar yüksek rayiçlerle kiralamış. Gerekli şartları taşımayan öğrenciler eğitime başlatılmış, izin alınmadan programlar açılmış ve öğrenciler mezun edilmiş. Bu ihlallerin örneği çok az, ama var. Yine bazı şikayetlerde YÖK'e bildirilen programlardaki hocaların aslında o kurumda öğretim üyesi olarak çalışmadığı ya da uzmanlığını gösteren bölümlerin o yıllarda belirtilen üniversitelerde bulunmadığı da yer almakta. Bu ihlallere karşı nasıl müeyyide uygulanacağının mevzuatta karşılığı yoktu. Bu boşluk yeni düzenlemeyle dolduruldu.
-İnanılır gibi değil.
Üstelik son zamanlarda bu üniversiteler maalesef kolayca alınıp satılmaya başlandı. Kurucu vakfın mütevellisinin değiştirilmesi ile bu çok kolay bir şekilde gerçekleşiyor. Bu ve benzeri durumların örnekleri az, ama sistemi zedeliyor. Vakıf üniversitelerimizin çoğu da durumdan şikayetçi. Vakıf üniversiteleri yükseköğretim sistemimizin çok önemli bir unsuru. Aralarında uluslararası başarılara imza atanları var. Bundan dolayı, yönetmelik değişikliğinin vakıf üniversitelerinin büyük ekseriyeti tarafından memnuniyetle karşılandığını söyleyebiliriz. YÖK'ün istediği, bütün üniversitelerin devlet veya vakıf, şeffaf bir şekilde yönetilmesi.
SINAV EMNİYETİ KONUSUNDA ÖSYM YENİ TEDBİRLERİ DEVREYE SOKTU
-Bir başka tartışmalı konu daha... Üniversiteye girişi sınavı eskiden "hakkaniyetli'' bulunurken, bugün onun da üzerine gölge düştü, ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Sizin de ifadenizin gösterdiği gibi son yıllarda kamuoyunun bildiği bazı ihlaller yaşandı. Bu ihlaller adalet duygusunu zedeledi ve merkezi sınavları yapan kuruma karşı olan güveni sarstı. Fakat son yıllarda sınav emniyeti konusunda ÖSYM yeni tedbirleri devreye soktu ve eski güveni tekrar kazanma yolunda ilerliyor. Son yıllarda yapılan sınavlarda bir usulsüzlük görülmemektedir.
-Sizce merkezi sınav kaldırılmalı mı?
Arz-talep dengesi, programların sürdürülebilmesi için belli bir yetkinliğin gerekmesi ve öğrencilerin seçiciliği gibi faktörler dolayısıyla merkezi sınavlara ihtiyaç var. Merkezi sınavlar olduğu için fakir fukara çocukları bu ülkenin en iyi üniversitelerine girebiliyor. Sistemin adil oluşu konusunda kimsenin şüphesi yok. Kaldırılması toplumda adalet duygusunu zedeler. Bugün geçerli mevzuata göre sınavların usul ve esaslarına dair yetki YÖK'e aittir. Diğer taraftan yükseköğretim lise eğitimine dayalı olduğu için Milli Eğitim'in yaptığı düzenlemeleri göz önünde tutmak durumundayız. Pek çok ülkede olduğu gibi MEB tarafından lise sonrası belli bir standardı sorgulayan bir sınavın yapılması, giriş sisteminin özellikle ilk sınavını doğrudan etkiler. Bu çerçevede merkezi sınavlara ilişkin yalınlaştırıcı, ikmal edici düzenlemeler yapılabilir, ama önümüzdeki yıl için radikal bir değişiklik düşünmüyoruz. Öğrencilerimiz rahat bir şekilde çalışmalarına devam etsinler.
"SIRALAMAYA GİREN ÜNİVERSİTELERLE TOPLANACAĞIZ"
-Türkiye'nin en iyi üniversiteleri hangileri?
O konuda da bir tartışma var biliyorsunuz... Bu sorunun cevabı hangi bakış açısıyla baktığınızla ilgili. Mesela araştırma açısından mı yoksa eğitim açısından mı?
-Dünyada bunun belli bir kriteri yok mu?
Sıralama yapan kuruluşların kriterleri birbirinden farklı. Birisinin kullandığı veriyi diğeri kullanmıyor veya o veriye atfettiği kıymet farklı oluyor. Bir sıralama eğitimi önceler iken diğeri üretilen patenti, diğeri bilimsel olmayan bir alanda da olsa Nobel kazanmayı önemsiyor. Bu arada bu sıralamaların tek bir dille üretilen bilimsel faaliyetleri niye odak haline getirdiği de sorgulanmaya başlandı Fransa gibi pek çok ülkede. Endeksler önemlidir, fakat her şey değildir. Ayrıca ülkemizde Amerika'nın en iyi üniversiteleri olan şu üniversiteler ayarında üniversitemiz yoktur, deniliyor; ama hiçbir üniversitemiz o ülkedeki bir kısım tabela üniversiteleri gibi de değil. Yani belli bir standardı koruyor bütün üniversitelerimiz.
-Peki YÖK'ün kriterlerine göre nedir?
Bu konuda bir çalışma başlattık. Çeşitli sıralamalara giren üniversitelerimizle önümüzdeki günlerde toplanıyoruz. Üniversitelerimizin sıralamalardaki durumlarını değerlendireceğiz ve belki de birden fazla kategoride ulusal bir sıralama sistemini de YÖK'ün gündemine alacağız.
-Hangi üniversitelerle bir araya geleceksiniz?
ODTÜ, Boğaziçi, İTÜ, İstanbul, Hacettepe, Sabancı, Bilkent, Koç... Türkiye'de ilk defa böyle bir çalışma yapılacak. Yükseköğretimde yapısal bir değişim süreci başladı. Kurulan Kalite Kurulu ve üniversitelerimiz için misyon farklılaşmasına gitme yolunda attığımız adımlarla bu hissedilmeye de başlandı. Bu konuyu da bu çerçevede ele alacağız.